Aslında bu konuların konuşulması "bazı" yetkililerce pek hoş karşılanmıyor ve bu tür konulara değinenler hırpalanıyorlar belki amma…
Biz Türk Milleti'nin bir ferdi olarak, aynı zamanda Türk toplumunun içinden de biri olarak; Türk toplumunun canını sıkan ve hatta canını yakan bu konuya temas etmek zorundayız.
29 Nisan 2011…
İşte ne olduysa bu tarihten sonra oldu. Suriye'deki iç karışıklıktan kaçan halk, Cilvegöz Sınır Kapısı'nda toplanmaya başladı. Türkiye, Suriye'deki iç karışıklıktan kaçan halka "Açık Kapı Politikası"adı altında ilk bu tarihte müsaade etti ve kapılarını ardına kadar açtı.
O dönemde 12 milyona yakın Suriyeli'nin ülkelerini terk ettiği bilgisi dünya gündemine düşerken, bu rakamın 2018 itibariyle 3 Milyon 570 bininin Türkiye'ye "sığınmacı" olarak kabul edildiği de kayıtlarda yerini almış bulunmakta. Tabi bu rakam İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlüğü ile Mülteciler Derneği tarafından açıklanan raporlarda geçen rakam. Resmî olmayan, yani kayıt dışı ile beraber bu rakamın 4 milyonu aştığı iddia ediliyor.
Suriyeli "sığınmacılar" konusunda Türk Milleti'nden ciddi tepkiler var. Gözlemlediğimiz kadarıyla genel tepkinin sebebi, eli silah tutan erkeklerin de ülkelerini terk edip Türkiye'de refah içinde ve kaygısız, umursamaz tutumlar sergileyerek hayatını devam ettirmesidir. Türk Milleti yeryüzünde var olduğu günden bu güne kadar daima düşkünlere el uzatmıştır. İşin aslı Türk Milleti; kadın, kız, çocuk ve ihtiyar mihmanlar (misafirler) beklerken, karşısına savaştan, savaşmaktan kaçmış bir erkek güruhu çıkmıştır. Bütün rahatsızlığın, hatta asayişsizliğin en temel nedeni de budur ve sayıları da azımsanamayacak derece fazladır.
2011'den bu yana gelişen olayları göz ardı etmek mümkün değil. Suriyeli "sığınmacılar"ın kabulü, bugün Türkiye'de sosyal patlamaya zemin hazırlayacak derecede tehlikeli bir rahatsızlık oluşturuyor. Türkiye'de bazı il ve ilçelerde yaşanan üzücü hadiseler, bunun en büyük kanıtı. Ve bu olaylar gün geçtikçe artıyor. Bunu görmemek, bilmemek için sanırım Türkiye'de yaşamamak icap ediyor. Yahut İbn-i Sina'nın "Hiç kimse, görmek istemeyen kadar kör değildir" sözündeki gibi rahatsızlığı görmezden gelmek lazım. Lâkin hakikat, dağ gibi karşımızda durup, lav gibi içimizi yakmaya çoktan başladı bile.
Suriyeliler konusunda gazetelere, televizyonlara , radyolara düşen cinayet, kavga (ve sair) haberleri bilhassa son 2 yılda ciddi bir artışa geçmiştir. Bu haberlerden bazılarının başlıklarını sizlere aktaralım.
"İkitelli'de Suriyeli gerginliği." (25 Ağustos 2014)
"Ülkesindeki iç savaştan kaçarak GaziAntep'e yerleşen Suriyeli, kiracısı olduğu ev sahibini öldürdü." (12 Ağustos 2014)
"Konya'nın Beyşehir ilçesinde Suriyeli mültecilerle kavga: 2 ölü 3 yaralı." (10 Temmuz 2016)
"Elmalı'da Suriyeli gerginliği." (23 Eylül 2017)
"Torbalı'da Suriyeli gerginliği." (8 Nisan 2017)
"Sivas'ta Suriyeli gerginliği." (24 Ağustos 2017)
"Ankara'da Gerginlik: Suriyeli Mülteciler ile vatandaşlar birbirine girdi." (4 Temmuz 2017)
"Konya'da yaşayan Suriyeli genç, 8 aylık hamile kadını öldürdü." (20 Temmuz 2018)
"2 Türk komşusunu öldüren Suriyeli katil zanlısı sınırda yakalandı." (19 Haziran 2018)
"Elazığ'da, Suriyeliler ile mahalleli arasında büyük gerginlik." (05 Eylül 2018)
"Bursa'nın Orhangazi İlçesi'nde Suriyeliler ile mahalleli arasında kavga çıktı." (13 Eylül 2018)
"Suriyeliler ŞanlıUrfa'da 2 kardeşi öldürdü: 639 Suriyeli sınır dışı." (30 Eylül 2018)
"2 Suriyeli, Şişli'de yaşayan 80 yaşındaki Amerika uyruklu adamı öldürdü." (11 Eylül 2018)
Yaşanan hadiselerden de görüldüğü üzere durum hiç iç açıcı değildir. Kadim devletimizin yetkililerinin bu "sığınmacılar" konusuna, diğer konuların haricinde ayrıca eğilmesi ve üstüne düşmesi gerekiyor gibi. Hakikat o ki, Suriyeli "sığınmacılar" meselesi "çok acil" çözülmesi gereken meselelerden birisi olarak listede yerini çoktan aldı bile. Halbuki, 2011'in 29 Nisan'ından evvel Türkiye Cumhuriyeti'nin böyle bir meselesi yoktu.
Suriye yanıp tutuşurken; deniz kenarında, piknik alanında ellerinde nargile ile poz veren "rahat" Suriyeli misallerine karşılık, Suriye'de Mehmetçiğin yaptığı operasyonlar ve verilen şehitler Türk Milleti'nin hafızasında derin izler bırakmış olacak ki; şehit haberlerinin ardından bu tür görüntülere Türk Milleti'nin içten içe öfkesi artmaktadır.
Çarşıda, pazarda, gittiğimiz her yerde konuşulan bu Suriyeliler meselesinde vatandaş "bu ne bitmez misafirlikmiş, galiba bunlar bizim üstümüze kaldı" kabilinden konuşurken, Suriye'de hali hazırda savaşan Türkmen kardeşlerimizden edindiğimiz bilgiye göre ise; Suriye'den göç etmek yerine kalıp savaşmayı tercih eden halk, göç edenleri ihanetle itham ediyor.
Türkiye'de Türkler, Suriyeliler'in Suriye'ye geri dönmesini istiyor, istiyor amma; Suriye'den "sığınmacı" olarak başka bir ülkeye gitmemiş olan ve orada savaşan yerli halkta da "giden gitti, evleri, köyleri, her şeyleri bizimdir ve savaştan kaçanların burada işi yok" düşüncesi hakimdir.
Peki şimdi ne olacak?
Kadim devletimiz, ya kabul ettiği 4 milyondan fazla Suriyeli'yi gerisin geriye ait oldukları yere "güzel" bir şekilde, can sıkıcı olaylara mahâl vermeksizin gönderme kararı alacak; ya da vatandaşın "galiba bunlar bizim üstümüze kaldı" tespiti doğru çıkacak.
Yine resmî raporlardan edinilen ve kamuoyuna yansıyan bilgilere göre; 2011'den bu yana, Suriye uyruklu olup sonradan Türk vatandaşlığı alanların sayısı 55 bin 583 kişiye ulaşmış bulunuyor.
Hatta bir ilimizde TBMM'de kendilerini temsil edebilecek bir vekilleri dahi mevcut.
Temennimiz odur ki, bu mesele daha fazla büyümeden kadim devletimiz tarafından çözülür.
Şimdilik bu mesele hakkında diyeceklerimiz bundan ibaret. Bilahare başka bir yazıda yine icap ederse kalemi elimize alırız.
Tanrı, Türk'ü korusun.
Serhat KAHRAMAN / 04.10.2018