Ülkemizde fikri derinliği, tarihi alt yapısı ve sürekliliği olan tek dünya görüşü Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliği bugünün moda kavramına dönüşen "yerli ve milli "olan tek dünya görüşüdür.
Türk milliyetçiliği dünya görüşü ontolojik olarak Türk milletinin varlığını, tarihsel süreç ve kazanımlarıyla Türk'ün dünyayı algılama ve temellendirmesi olan epistemolojisini esas alır. Türk milliyetçiliği; Türk'ün tarih sahnesinden çıkışından bugüne kadar bütün süreçlerini bir bütünlük içinde kabul eder.
Türk'ün tarihi süreçte yaptığı bütün faaliyetler, yapıp-etmeler onun irfan dünyasının bir parçası olmuştur. Tarihi sürecin hiçbirini diğerine tercih ya da yok sayma, Türk milliyetçiliği dünya görüşünün devamlılığına uymaz.
Kaynağı , referansı ve öznesi sadece Türk milleti olan Türk milliyetçiliği; tarihi süreç içinde neden bu kadar yalpaladı?
Bu soruların cevabını hiçbir ikbal kaygısı ya da bir yerlere şirin görünmek gibi zaaflara düşmeden her Türk milliyetçisi cevap vermek zorundadır.
Türk'ün İslam'la tanışması ona güç kuvvet verdi. Süreç içinde Arap bedevizmi İslam adı altında Arap kültürünü Türk milletine adeta enjekte etti. Keykubat, Keykavus, Keyhüsrev vb. gibi isimler devletin çatısında bile itibar gördü. Bunun adı en hafif tabirle kültür emperyalizmine davetiye çıkarmak oldu.
Türk milletini savaşta can veren barışta köyüne gönderen arkaik anlayışlar, süreç içinde kendi devleti tarafında hor görülmesine sebep oldu. Düşünebiliyor musunuz? Osmanlı devletinde Türk aşiretleri Kürtleşiyor? Bu nasıl Türk devleti ki tebaası Kürtleşiyor?
Türk milliyetçiliğinin ontolojik karşılığı Türk milleti olmaktan çıkarsa bu saçma sapan anlayışlar ortaya çıkar.
Göktürklerden sonra ilk kez Türk milletinin egemenliğini Türk milletine devreden anlayış, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile cumhuriyet projesiyle gerçekleşir. Atatürk bin yıllar sonra Türk milletini egemen güç yapınca iki farklı düşman tekrar tarih sahnesine çıktı.
İlk grup, İslam adına Arap bedevizmini Türk milletinin milli kodlarına şırıngalamak için Atatürk ve projesine savaş açtı. Bu savaş günümüzde de hızını kaybetmeden devam ediyor.
İkinci grup ise evrensel kaynaklı olan "izm"lerden ilham alan ve Türk'ün bütün hasletlerini reddeden bir hüviyete sahiptir. Buna kapitalizm dahil olmak üzere bütün ithal ideolojileri ekleyebiliriz.
Türk milliyetçiliğinin bir başka handikabı ise siyasal hayatta girmesiyle çarpık düzene başkaldırması gerekirken farkına varmadan var olan düzenin bir dolgu malzemesine dönüşmesi oldu. En büyük kavgasının müphem olan ve sınırları çizilmemiş Türk sağıyla arasına kesin çizgiler koyamaması daha doğrusu sağ ile kavgasını hep göz ardı etmiş olmasıdır.
Türk milliyetçileri; Türk milletinin iradesini esas alması gerekirken ve davalarının öznesi Türk milleti iken nasıl oldu süreç içinde devlet adı altında kahpe düzenin bir parçasına, kolluk kuvvetlerine dönüştüler. Amasız, fakatsız bir şekilde her Türk milliyetçisi bu oyunu sorgulamak zorundadır.
Türk milliyetçileri; demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, şeffaflığı ve hesap verebilirliği esas alan bir düzeni Türk milleti adına tesis etmeleri gerekirken ya parti fetişizmi ya devlet fetişizmine kapılarak esastan uzaklaştılar. Bu durumu Galip Hoca Ağrı dağı teorisi ile veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Türk milliyetçileri; Dünyayı Türkçe okumak, anlamlandırmak ve temellendirmek için ortaya çıkmışken ikbal oyunları çıkarlar ve ağır basan egolar uğruna amacı araç aracı amaca dönüştürdüler.
Türk milliyetçilerinin kimseye kızma hakkı yoktur. Kendi ektiklerini biçiyorlar.