BENİM ANNEM VE KÖYÜMDEN ÖĞRENDİĞİM TARİH
Her şey Haçlılar'ın Konstantinopolis'i(İstanbul) 1204 yılında işgaliyle başlıyor! Trabzon Rum İmparatorluğu'na giden yolun başlangıcı burasıdır. Komnenos Hanedanı üyelerinin devreye girmesiyle imparatorluk kuruluyor ve 250 yıldan fazla Bizans Hanedanlığı Trabzon'da iktidarını sürdürüyor. 1220-1235 yıllarında Selçuklu devleti saldırıya geçse de ne var ki başarılı olamıyor. Taa ki Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1461'deki milat sayılacak kurtuluş harekatına kadar. Fatih'in harekatından evvel 1441 yılında Osmanlı Devleti tarafından kuşatılmaya çalışılmış; ama başarı sağlanamamıştır. Son hamleyi 1461 yılında 140 bin kişilik ordusu ve bir ay süren bir mücadele ile Fatih Sultan Mehmet Han'ımız yapmış, Trabzon'un kurtuluşuna imzasını atmıştır.
Trabzon stratejik konumu; yani özellikle Doğu ülkelerine açılan transit ticaretteki bağı ile son derece dikkati gerektirecek bir koordinat olarak bilindi. Ki bugün de öyle! Trabzon'un doğu ve batı ile kurduğu köprü; adeta etkili bir kültürün hem batı hem de doğu illeri yönündeki alışverişini güçlü bir şekilde sürdürdüğü bilinmekte. Tarihimizin en büyük değerlerinden Fatih Sultan Mehmet Han; Trabzon'un kritik noktadaki coğrafi uzanışını iyice analiz ettikten sonra burasının Türkleştirilmesi için etkin uğraşlar vermiştir. Türkleştirme ilkesiyle hareket eden Fatih Sultan Mehmet Han'ımız; evvela Avşar asaletinin kök bulduğu Karamanoğulları ailelerini Trabzon'a ikame ettirmeyi başarıyor. Ardından bunun devamı mahiyetiyle daha çok doğu tarafına doğru(Araklı, Sürmene, Of..) Kuzey Irak Türk-Türkmenlerini yerleştiriyor. Fatih Sultan Mehmet Han; Trabzon'un Türkleştirilerek himaye edileceğine duyduğu inançla kâh hinterlant alanı kâh da transit ticaret çizgisiyle bu bölgenin Türk bölgesi olarak kalmasını arzuluyor. Büyük Ata'mız Fatih Sultan Mehmet Han'dan sonra cesur, güçlü bir diğer Ata'mız Yavuz Sultan Selim; Kırımlı Tatarları batı istikametine, yani Akçabaat'a intikal ettirip Tatarların oraya yerleşmesini sağlıyor. Son raddede ise Ruslar'ın kovaladığı, Ruslar'dan kaçan Türklerin iskânıyla bugünkü etnik şeklini alıyor Trabzon. Kendini ve tarihini bilen bilinçli Trabzonlu Türkler; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu oldukları Türklükten daha fazlasını, esasında Türk kalabilmelerinin özünü Fatih Sultan Mehmet Han ve Yavuz Sultan Selim'e borçludurlar. Bu sebeple bizlerin ilk Atası Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim'dir..!
Trabzon'un 50'ye yakın köyünde eski Yunanca temeliyle tanıtılan ve bugünkü Yunanca ile ilişkisinin çok cılız olduğu bilinen Romeika konuşulmakta. Her geçen gün yeni neslin unuttuğu, 50 ve üzeri yaşa sahiplerin iletişim kuracak düzeyde bildiği bir Romeika mevcut. Bu köyler Tonya, Maçka, Sürmene, Dernekpazarı, Çaykara gibi ilçelerde bulunmaktadır. Taze kuşağın şive ile konuştuğu Türkçe'nin baskın hali söz konusuyken yaşlıların kendi aralarında Romeika üzerinden iletişime geçtiklerini başta her Trabzonlu Türk bilir. Şive olayına gelince Trabzon'un batısı( Akçabaat, Tonya, Şalpazarı, Beşikdüzü..) daha çok Çepni Türklerinin dilini andıran tonlama ve şive ile konuşurlar. Doğu tarafındaki şive ise resmen sertleşip kalın, tok seslere dönüşür. Of, Sürmene, Araklı, Dernekpazarı, Çaykara, Hayrat'ta Kıpçak-Kuman dilinin ton ve şivesinin yansımasına tanık olabilirsiniz! Kıymetli Rize'nin insanları tarafından kimi zaman "sizler çok kaba konuşuyorsunuz" şeklinde yerilen Of, Sürmene, Çaykara, Araklı, Dernekpazarı'nın şivesi, aslında doğuya kaydıkça kalınlaşıp sertleşmektedir. Bariz bir örnek vermek gerekirse değerli sanatçımız İsmail Türüt'te de bunu görebilmekteyiz..
Irak Türkmenleri olarak soyumuzu Trabzon'a yerleştiren Fatih Sultan Mehmet Han'ımızdan sonra bizler doğduğumuz dağ köylerinde Romeika'nın izlerine rastladık. Birkaç köy ötedeki bazı mahallelerde varlıklarını sürdüren, Pontos kimliğiyle anılanların konuştukları dilden etkilenmeyişimiz mümkün mü? Cümle yapısıyla değil de sözcük hâlinde şivemizin arasına yerleşen, Romeika'ya ait bazı kelimeler aşağıdaki gibidir:
-Ander Gaybana: Ünlem içeren bir eyvah barındırır. Kahretsin, lanet olsun, yine mi anlamlarında kullanılır. Karadeniz müziğine eğilimi olanlar bilir, bazen "Gaybana Sevdaluk" denilerek sevdaya duyulan sitem anlatılır.
-Aposkal-Abuskal: Bir işin, arazinin başlangıç yeri ya da işin işe başlanılıp mola verildiği haliyle bırakılan son sınır çizgisi.
-Angona: Solucanın büyüğü, genellikle kahverengi olan küçük yılan.
-Andigoz-Antrigos: Suyu çalkalamak veya başka bir kaba aktarmak.
-Bali: İskemle ve sandalyenin bacağı.
-Cunis: Bir yemeğin dikkatsizlikten sobanın üzerinde kızgın ateşte bırakılması sonucunda tencere veya tavanın dibinin yanması. Mümkün mertebe deyim halinde kullanılır. Cunis etmek denilir; yani yemek yandı demek.
-Kadofir: Eşik/Kapının girişine yerleştirilen, aynı zamanda kot farkı yaratan kalın tahta.
_Panfi: Sığırların ahırda bağlandığı demir ya da odun kazık.
-Likomis: Ara vermek. Örneğin bir yükü sırtında taşırken yorulup mola vermek..
Böyle sıra sıra devam edebilen, şahsımın yüzlerce kelimesini bildiği Eski Yunanca'ya ait sözcüklerdir her biri. Hâlen köylerimizde bizler ve yaşlılar tarafından sıklıkla kullanılırlar. Fakat bölgemizdeki Rumlarca bu kelimeler cümle içinde mana teşkil edecek düzeyiyle bilinirler. Romeika'ya hakim bir Trabzonlu Rum, bu sözcükleri Türkçe'nin arasında ancak biz Türklerle diyalog kurarken arz eder. Kendi aralarındaki lisanda tamamı Rumca kelimelerden hasıl yargılar söz konusudur. Doğal olarak Romeika'dan kalma, burada da paylaştığım sözcükleri bizler Türkçe şivenin başı, sonu ve arasına yerleştirip de karşı tarafa iletebiliriz. Benim annemden öğrendiğim, tarlada, dağın başında telaffuz ettiğim ve sonradan Çaykara'nın bir köyünde iş gereği tanıdığım Rumlara sorup Rumca olduklarını tasdiklediğim sözcüklerdir bunlar..
Herkes kimin hangi ırktan olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorken ne Rumluğunuzu gizleyebilirsiniz ne de Türklüğünüzü. Bir Rum sizin Türk olduğunuzu doğduğunuz köyün adına, konuşmanıza bakarak kolaylıkla sezerken siz de aynı portreyi çizebiliyorsunuz. Nitekim biz Rum değil, Fatih'in, Yavuz'un armağanı Türkleriz. Kimin de Rum olduğunu(buradaki vurgu Rumları küçültmek için kullanılmamıştır) biliriz..!
Müsait anlarında zaman ayırıp yazımızı okuyacaklarını düşünerek buradan Ak Partili Tevfik Göksü Bey'e seslenelim: Tevfik Bey; o noktaya(mevkiye) gelmiş birisinin Trabzon'un tarihini, Rum'un, Laz'ın, Türk'ün kim olduğunu bilmediğini zannetmiyorum! Adım gibi eminim ki sizler ilçe ilçe ülkemizi bilen insanlarsınız. Kaldı ki Ekrem İmamoğlu'nun buz gibi Türk olduğunu da biliyorsunuz! Pontos algısı, Rum dölü gibi yargılar; hem sen ve benim kadar Türkleşen, vatanını seven Trabzonlu Rumlara ayrımcılık yapmak hem de Trabzon'un tarihine saygısızlık etmek demektir. Bırakın seçim oyunlarıyla insanlarımızı üzmeyi. Siz Ekrem Bey'i sözünüzle kırka bölseniz de İmamoğlu'nun her bir parçası Türk olarak çıkar karşınıza. Sakın üstünlük gibi algılanmasın sözümüz! Sadece var olanın doğruluğuna işaret ettiğimizi görün, istiyorum!
Trabzonlu'yu Pontosçu tanımına reva görenler Ekremlerin bileğini bükemeyecektir! Çünkü bizler Fatih'in, Yavuz'un hediyeleriyiz bu toprağa! Bizler aynı mayadan yapılan Anadolu yoğurtlarıyız. Çirkin politikalar bizim yoğurdumuzu bozamayacak. Bu da böyle biline!
Engin Yeşilyurt