Bilirsiniz meşhur hikâyedir. Fakat izninizle bir defa da ben anlatayım.
Eski sadrazam görevi halefine bırakırken ağzı kapalı ve üzeri numaralı üç tane zarf vermiş.
"İşler iyi gitmez ve başın sıkışırsa birinci zarfı aç, sıkıntılar düzelmezse ikinci zarfı aç; baktın olmuyor en sonunda üçüncüyü açarsın" diye öğütlemiş.
Yeni sadrazam bir süre çalışmış, didinmiş fakat bütün işler eskisinden de kötü gitmeye ve ahali homurdanmaya başlamış. Bir gün makamında kara kara düşünürken eski sadrazamın bıraktığı mektuplar aklına gelmiş. Hemen dolapları karıştırıp biraz ter döktükten sonra yığınların arasından çıkardığı zarfların birincisini heyecanla açmış.
"Senden öncekileri kötüle!" yazıyormuş birinci zarfın içindeki tek satırlık mektupta.
Sadrazam hemen öncekileri kötülemeye ve ülkenin başına açtıkları gaileleri anlatmaya başlamış. Adamların ne dinsizliği kalmış, ne imansızlığı. Ayyaşlıklarından girmiş, alçaklıklarından çıkmış. Doğru-yalan demeden ve iftirada sınır tanımadan saldırmış, kötülemiş. Günümüzde yapılan icatları niçin bunların yüz-iki yüz sene önce yapmadığını bile sorgulayıp halkın hedef tahtasına koymuş. Kendi beceriksizliğinin suçlarını ustaca eski yönetimlerin günah hanesine yazmış. Eski yöneticilerin adamı olduğunu iddia ettiği herkesi görevlerinden almış ve yerlerine liyakat ve adalet gözetmeksizin kendine bağlı olanları atamış.
Sadrazam, vaziyeti bir süre bu şekilde idare etmiş ama memlekete asalaklık, kendisine ise yalakalıktan başka bir şey yapmayan adamları yüzünden işler günden güne sarpa sarmaya başlamış.
Bizimkinin aklına ikinci zarf gelmiş ve hemen açmış.
Bu sefer ki mektupta, "Etrafındakileri kötüle!" yazıyormuş.
Hemen işe koyulmuş bizim sadrazam. Yıllarca iş birliği yaptığı, bir dilim ekmeği, bir yudum suyu paylaştığı, kardeşim dediği, dostum dediği herkesi kötülemeye başlamış. Düne kadar el üstünde tutup stratejik ve derin görevler verdiği, secde kardeşliği ettiği arkadaşları için dolandırıcılık, vatan hainliği, din düşmanlığı vs aklına ne gelirse sayıp dökmeye başlamış. Ne hırsızlıkları kalmış adamların, ne rüşvetçilikleri, ne de namussuzlukları.
Sadrazamın söylediklerine göre tarihin gördüğü en adî, en şerefsiz, en karaktersiz kişilermiş bunlar. Hepsi dış mihrakların adamları, üst aklın uşaklarıymış meğer.
Bizim ki, bunlara inandığı, yol arkadaşlığı yaptığı için çok pişman olduğunu söyleyip ahaliden biraz daha mühlet istemiş fakat nafile.
Çünkü ekonomi iflas etmiş, adalet çökmüş, devlet kurumları durma noktasına gelmiş, ahali mahalle mahalle, sokak sokak bölünüp bir birine düşman olmuş. Camiler ve kahveler bile ayrılmaya başlamış. Eskiden birbirleri için kurşunlara göğüs geren serdengeçtiler bile bölünüp parçalanmış. Umudunu yitiren insanlar ailece toplu intiharlara başlamış…
Adeta dikiş tutmayan bir yırtıkla boğuşan ve ne yapacağını şaşıran sadrazam, son çare olarak üçüncü zarfı açmış:
Yine tek satırlık olan mektupta, "Sen de üç zarf hazırla!" yazıyormuş.
Tam burada, "Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" atasözümüz aklıma geldi. Fakat yazı uzamasın diye o konuya girmeyeceğim.
Çünkü hem iç hem dış siyaset hem de ekonominin gidişatı ve bu konularda sarf edilen sözlere bakınca, anladığım kadarıyla zaten birileri bir yerlerde üçüncü zarfı arıyor…
Üç vakte kalmaz bulunup açılır o zarf…
8 Aralık 2019