Nasıl bir cümle ile başlasam derken aklıma ilk gelen; hem Türk milleti hem de özelde Türk milliyetçileri olarak kendisine olan vefasızlığımızdı. Vefatını öğrendiğimde içimde iliklerime kadar müthiş bir sızı hissettim.
MHP'de "Gardaş" kelimesine alışmış kulaklarımız bir anda "Kardeşim" üslubu ile karşılaşınca "Burada ne işi var" dercesine garip bir refleks ile karşılamıştık kendisini. Teşkilâtlardaki rahmetliye ilişkin ortak hissiyatımız bu minvaldeydi.
Son derece kibar, hiç alışık olmadığımız bir İstanbul beyefendisini yine son derece güzel Türkçesi ile izlemeye başlayınca; başkalarına kabullenmemiz için dayattığımız "Ülkücü olma" önceliğini kendisinde aramadık, benimseyip bağrımıza bastık. Bir zaman sonra ülkücü vicdanın genel kabul görmüş bir abidesi haline geldi. Çok garip gelecek belki ama ülkücü hareket içinde abideleşmiş çok büyük kahramanları var ama "Ben ülkücüyüm" demeden yine aynı hareket içinde abideleşmiş bir insan var o da; Ahmet Vefik Alp dir. Rahmetli Başbuğ'un talimatı ile yaptığı, mimarı olduğu kendi eseri MHP Genel Merkezi'ne girmesi istenmedi. Aslında bir talepte bulunmak için değil, eserinin periyodik bakımı için kontrol amaçlı girmek istemişti o kadar. Baktı olmayacak, basın yolu ile mesaj göndermeyi denedi "Binanın dış cephesini boyama zamanı geldi geçiyor" diyerek eserine sahip çıkmaya çalıştı. Dünyanın kıymet verdiği ilk on mimarından birisiydi. Türk milleti dışında tüm dünya onun bilgi ve birikimden yararlanma yoluna gitti ama biz kıymetini bilmedik. Siyasi baronlara biat etmedi diye hep itelendi, ötelendi, kısaca istenmedi. Liyakat sahibi insanların haklı olarak özgüvenleri son derece yüksektir. Dolayısıyla, siyasi iradeleri kontrol altında tutan siyasi parti liderleri eğip bükemeyecekleri, özgüvenleri son derece yüksek bu insanların partilerinde yer almasını pek istemediler. Birkaç defa İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için en makul aday olmasına rağmen İstanbul halkı olarak kendisine hak ettiği diğeri vermeyip vefasızlık yapıp seçmedik.
Dünyanın ilk on mimari içinde olan bu insan, doğrudan kendi alanını ilgilendiriyor olmasına rağmen yine cumhuriyet tarihinin en büyük projesi "İstanbul Kanalı Projesi"nin hiç bir yerinde yoktur. Bu lakaytlık, kadir kıymet bilmezlik Türk milletinin içinden çıkardığı değerlere ihanet değil de nedir. Ama kendisine bir defa dahi danışma nezaketinde bulunmayanlar utanmadan ülkesi için düşündüğü şehircilik ve çevrecilik projelerinin orasından burasından çalarak eserler ortaya koyup onlarla övündüler ancak bir defa olsun övmek için ismine atıf yapma nezaketini göstermediler; çağdışı yobazlar; kendilerinden değil diye. Yine çalıntı bir projesinin yarım yamalak inşasında balıkların beslenme, yumurtlama ve göçlerinin de hesaplandığı ekolojik dengenin dikkate alınmadığına çok üzülmüştü. Oysa projenin aslında bu ayrıntıların hepsinin hesaplaması yapılmıştı.
Velhasıl kelam, Ahmet Vefik Alp bizi, hatta Türk milletini vefasızlığımız ile baş başa bırakarak uçmağa vardı. Kendisini anlamış ve değer vermişlerin başı sağ olsun, diğerlerinin zaten umurunda değildi. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun; son derece kibar üslubu ile güzel Türkçemizi konuşurken bir şiir misali dinleten bu insana...
''İllet ve zillet''i muhalefet üzerine boca etmek ve ''Söz de'' tanımından rahatsızlık duymak...?
"Sözde" sözcüğünü "Asıl" için yapılmış olan tanımın hakkı verilmeyip, gereği yapılmadığı durumlarda "Asıl" olanın yerine kullanma ihtiyacı duyulan bir tanım dır. Cumhurbaşkanı her şeyden önce siyasette hangi sıklette yarıştığı konusunda tercihini ortaya koymalıdır. Siyasi yarış sırasında işine gelince parti liderliğini, işine gelince de cumhurbaşkanlığını hatırlayıp sonucu etkilemek için güçlü olduğu tarafını öne çıkarıp kullanamaz, hatta bazen de olduğu gibi tehdit unsuru olarak önümüze çıkaramaz.Cumhurbaşkanlığı makamında oturup da siyasi tercihlerimizden dolayı milletin yarısını illet ve zilletlikle itham edebilecek hiç bir Allah'ın kulunun anayasamızda tanımlanmış olan cumhurbaşkanı görev, yetki ve sorumluluklarına göre tarafsız olabileceğini iddia etmek mümkün değildir. Hatta insan aklı ile dalga geçmektir. Deniyor ki; "Cumhurbaşkanı olarak değil, parti liderliği sıfatı ile siyaseten söylenmiş bir söz". Tamam öyleyse, bizler de bundan böyle kendisini işimize gelen sıfatları üzerinden muhatap alalım. Bütün eleştirilerim cumhurbaşkanına değil onun partisinin genel başkanına dır, tamam mı. Siyasi olarak kendi partisinin ittifakını tercih etmediğim için bana illet ve zillet ithamında bulunan bir cumhurbaşkanına(Dikkat lütfen, AKP genel başkanı demiyorum) "Benim cumhurbaşkanım" dediğim an o aşağılanmayı "Aldım, kabul ettim" anlamına gelir ki; bunu yiyip yutacak adam değilim. Belki de hep beraber makamına saygıya binaen kendisine "Cumhurbaşkanımız" diyeceğiz ama "Hayır, sizler illet ve zilletsiniz" demeye ısrarla devam ederek böyle bir niyetin gösterilmesine de fırsat tanımıyor. Bu durumda "Biz illet ve zilletler" olarak aramızdaki hukuki duruma bir tanım getirmemiz gerekiyor o da; "Sözde" dir. Büyük bir haz duygusu ile üzerimize defalarca boca edilen "İlletler, zilletler" şeklindeki aşağılanmalarımız nedeniyle özür dilenmediği sürece en azından kendime olan güven ve saygımı yitirmemek adına "Asıl"a hayır, "Söz de"ye devam diyorum.
İstanbul halkının ucuz ekmek temini için yapılan oylamada MHP ve AKP meclis üyeleri red oyu verdiler
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi fırın ve marketlerde 2 TL'ye satılan ekmeği kendi fabrikasında üretip büfelerinde 1 TL'ye satıyor. Belediye yönetimi yoğun talep karşısında satış büfelerinin sayısını artırmak için belediye meclisinden yetki istedi ancak AKP ve MHP meclis üyelerinin itirazları ile bu kabul edilmedi.Bunun üzerine resimde görülen arabalarla gezici satış noktaları oluşturuldu ve böylece MHP ve AKP meclis üyelerine rağmen İstanbul halkı ekmeği %50 daha ucuz alabilecek.
Esas söylemek istediğim şu ki; altmış sene önce yaşanmış bir darbeye ilişkin yazılmış kitaba getirilen yorumdan darbe iması çıkararak yaygara koparan cumhur ittifakının, İstanbul halkına ucuz ekmek teminine engel olmak adına tercih ettiği bu zulmü muhalefetin yeterince anlatamaması sizce çok tuhaf değil mi.Muhalefetin artık cumhur ittifakının belirlediği gündemin arkasından gitmesi ve buradan yarış sürdürmesi tamamen ve tamamen cumhur ittifakının işine gelecektir. Nihayetinde kumanda onların elinde ve gündem oluşturma önceliğini sürekli koruma derdindeler.Cumhur ittifakının ekonomik kriz ve diğer sorunlardan etkilenerek zayıflayacağı gibi bir beklentiye girmemek lazım. Zira mevcut MHP ve AKP seçmeninin partilerini tercih nedeni, başarılı görmelerinden ziyade aidiyetlerinin bir alışkanlık ve tutku haline dönüşmüş olmasıdır. Muhalefetin bu alışkanlığı değiştirmek için tasavvur ettikleri öyle bir Türkiye ve gelecek anlatılmalıdır ki; vatandaş, "Bu sefer neden olmasın" deyip tercihini değiştirmeye yüreklendirilmelidir.
Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.