Yargının Yargıya Darbesi
En yüksek mahkeme olan anayasa mahkemesinin kararları tanınmaz ise bunun anlamı anayasa Mahkemesi yok hükmünde olur ki; bu da bir darbedir. Oysa biliyoruz ki Anayasa Mahkemesi en üst mahkeme olup, kararları belki tartışılabilir ancak aldığı kararlara uyulmaması söz konusu olamaz. Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasına cüret edemeyenlerin fiili durumlar yaratarak işlevini iyiden iyiye yitirmesi gibi kasıtlı bir sürecin takip edilmesi gibi fiili bir durum söz konusu."Montö'yü deldirtmeyiz" diyen vatansever emekli Türk subaylarını "darbeye çağrı" ithamı ile yargılayan keyfiyet, Anayasa Mahkemesi'nin kararını geçersiz sayıp kararı alan üyelerini de suçlu ilan edip cezalandırılmalarını talep eden "düşünce, kasıt, niyet" için ne talep edecekler acaba. Anayasa Mahkemesi'nin kararını uydurma bahanelerle tanımama hali bana Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının "kahramanı" fetö'yü hatırlattı. Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay hakkındaki kararını tanımaması, o da yetmeyip üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmaları AKP içinde ilk defa bu denli farklı görüş ayrılıklarına neden oldu. Can Atalay üzerinden yaşanan yargı sürecinin geldiği nokta AKP'yi ikiye bölen bir gelişmeye yol açmış olması demokrasi, insan hakları ve özgürlükler anlamında hayırlı gelişmelerin önünün açılmasına vesile olur inşallah.
Ne Yapılırsa Yapılsın Sistem cumhur İttifakının kazanması Üzerine Dizayn Edilmiş
Cumhur ittifakına karşı hangi ittifakı yaparsanız yapın yaşadığımız tecrübelerden çıkardığımız sonuç; cumhur ittifakı istediği yerleri kazanacak, istemediği yerleri de kazanmayacaktır. Muhalefet partilerinin hiç umurunda olmadığı ancak benim çok önemsediğim bir gerçeğe dikkatinizi çekmek isterim o da; 2011 yılından beridir ülkemize gelen ve bugün aşağı yukarı sekiz milyon oldukları tahmin edilen göçmenlerin en azından üç milyonunun önce vatandaş sonra seçmen yapılmış olmaları ihtimali. Bu tür seçmenlerin tercihleri sizce hangi parti olur...?Muhalefet partilerinin somut şekilde böyle bir ihtimalin mümkün olmadığını dillendirip sağlamasını yapamadıkları sürece her türlü seçim yapılır bizler de aparat olmaktan öteye gidemeyiz. Suriye'de savaş olduğu için göç olmadı; ülkemize göç olması (AKP'ye seçmen kazandırmak) için BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) dahilinde Suriye'de savaş çıkartıldı. Kılıçdaroğlu'nu Karayılan'ın görüntüsüne montaj yapıp utanmadan aşikârken "Bunlar aynı idealin paydaşları" diyenlerin; bu edepsizlik, ahlaksızlık ve yüzsüzlüğe cüret edenlerin üç milyon göçmenin milletten saklayarak önce vatandaş sonra seçmen yapmış olmaları ihtimaline bunların "montaj ahlakı" mı engel olacak, yapmayın Allah aşkına.
CHP Kongresinin sonuçları ve İYİ PARTİ
CHP'liler, Meral Akşener 'in kazanamayacak aday olarak görüp cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıktığı Kılıçdaroğlu'nu CHP'ye tekrar genel başkan seçmediler. CHP'nin bu kurultayı, aynı zamanda Meral Akşener ve İYİ PARTİ'nin millet ittifakının adayının belirlenmesi sürecinde ve seçim sonrasında yaşananlar üzerine maruz kaldıkları ithamlar ve uğradıkları linçler nedeniyle aklandıkları bir kongre olmuş oldu. Öyle ya; cumhurbaşkanlığına layık görülen isim CHP genel başkanlığına layık görülmemişse buradan çıkarılacak sonuç Meral Akşener ve İYİ PARTİ'den zımnen özür dilenmiş olmasıdır.
CHP genel başkanı her ne kadar Özgür Özel seçilmiş olsa da; "Değişim" sloganını ilk kullanan ve devamında bütün sürecin bu sloganın etrafında konsolide olmasını sağlayan Ekrem İmamoğlu olmuştur. Unutmayalım ki; Ekrem İmamoğlu'nun partisi yoktur, çünkü kendisi vardır ve de o aynı zamanda Karadenizli bir müteahhittir. Bilmem anlatabildim mi siyasi mantalitesini. İYİ PARTİ ve Meral Akşener'in İmamoğlu ve Yavaş'ın kendilerini nasıl boşa çıkardığını unutmayacaklarını düşünüyorum. Masadan kalktığınız güne kadar gerek İmamoğlu gerekse Yavaş sürekli "Meral Akşener beni aday gösterecek ben de kabul edeceğim. Şimdi bunu belli edemem zira partim ve Kılıçdaroğlu ile ters düşmemem lazım" görüntüsü vermişlerdi. Siz masadan kalktıktan bir gün sonra her iki belediye başkanı "Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmüyorum" twit'ini atarak sizi boşa çıkarıp kendi planlarını yeniden güncelleyip halen o minvalde devam etmekteler. Şimdi demem o ki; bir insan aynı delikten iki kere sokulmaz; ola ki CHP'den mahalli seçimlerde ittifak teklifi gelebilir, kabul etmeyiniz. Olur da kabul ederseniz gerek şahsen gerekse İYİ PARTİ olarak tüm inanır lığınızı ve güvenirliğinizi kaybedeceksiniz, bilesiniz. Kısaca İYİ PARTİ'yi kuruluş ayarlarına getirmeniz diğer her türlü ittifaktan daha hayırlı olacaktır.
Partiden İstifa Edip Vekillikten Etmemek...?
İnanmış ve adanmışlığına değil de parasal güce göre aday belirlenirse o adayın partiye değil, paraya sadakati olacağı doğaldır. İYİ PARTİ Eskişehir milletvekili de bu minvalde hareket etmiş; paranın gücü ile geldi muhtemeldir ki yine kişisel menfaati için çekip gitti. Adam seçilir seçilmez "Cumhur ittifakına katılabiliriz" demişti. Bu ne demek; adamın İYİ PARTİ'nin kuruluş meşruiyetini hangi ilkelere dayandırdığından hiç haberi yok veya haberi var ama onu partiye dahil edenler "Ne düşündüğünün hiç önemi yok parası varsa buyursun gelsin" denmiş gibi. Keşke bu lafı ettiğinde anında istifası alınsaydı ve bizler de "Oh, iyi oldu" diyebilseydik. Türk milliyetçiliği hareketinin hafızası konumunda sayılı üç beş kişiden birisi; ahlakı, efendiliği, entelektüel birikimi ve partiye hizmeti ile camia içinde en tanınır değerli bir isim olup ön seçim adı altında, parası olan daha dünkü çocuklarla yarıştırıp madara ettirip hizmet dışı bırakırsanız tabi ki Eskişehir'li vekil gibi daha bir çokları patlak vereceklerdir. Partinin kurulması sürecinde isimleri, fikir ve düşünce dünyasındaki tanınırlıkları ile sinerji yaratan çok değerli insanların daha sonraki süreçte yarattıkları sinerji unutulup paranın gücü tercih edildi ama o tercih edilen para ile kaybedilenlerin geri kazanımı sağlanamadı, vitrin gittikçe boşaldı; üzüm salkımından tek tek dökülen daneler misali geriye kalacak olan bir kuru sap. Yazık, çok yazık.
Partisinden istifa edip bir başka parti kurmak meşrudur; özgüven ve iddia işidir; cesaret ister, yürek ister. Ancak bir partiden seçilip aynı yasama süreci içinde bir başka partiye geçmek; hele ki bunu seçimden üç beş ay sonra yapmak, babasının kimden olduğunu bildiğin gayri meşru çocuğu babası olmadığından emin olduğun birisinin üzerine yazmak olur ki; bu bir siyasi dolandırıcılıktır, ahlaksızlıktır. Bunu yapanın ahlaksız ve alçak olmaması, seçilirken gördüğü takdiri istifa ederken de görmesi için aynı anda seçildiği partiden de istifa etmesi lazım. Peki bu adamlara meşruiyet kazandıran, önlerini açan, fırsat tanıyanlar kimler; özellikle siyasi parti liderleri ve beraberindeki yöneticilerdir. Ülkemizde siyaset kurumu "siyasi dolandırıcılığa" evirilmiş bir müessese halini almıştır, demokrasimize geçmiş olsun.