Hadi gözümüz aydın 45 yaşına gelen tosun gibi yavrumuzun dokuz yıl sonra yaş gününü kutluyoruz.
Yavrumuz ilk doğduğunda tedirgindik, sanki gayri meşruydu…
Halbuki öz evladımızdı. Ama mahalle baskısı bizi korkutmuştu, öz evladımızasahip çıkamıyorduk.
Evet Yavru Vatan KKTC Kıbrıstan bahsetiyorum.
Bağımsızlığının otuz altıncı yılını kutluyoruz.
Doğum günün kutlu olsun yavru vatan..
Yavru dedim de, bir türlü büyümedi gözümüzde, hep yavru olarak kaldı. Bak maşallah yaşı orta yaşın üstünde, kimseye göstermediğimiz yavrumuzu henüz kimse tanımıyor. Akrabalar bile henüz tanımıyor.
Gerek babanın, gerekse yavrunun kendine öz güveni sanki yok gibi..
Böylesine bir ortamda tabiki yavruyu konu komşuya, akrabaya tanıtmak gerçekten zor.
20 temmuz 1974 Türk dış siyasetindeki dik duruş sanki bir fenomen olmuştu. Genç delikanlı çağımıza yeni giriyorduk. Dış işleri bakanlığında Turhan Güneşin İngiltereden şifreli mesajı her yerde konuşuluyordu…
Ayşe tatile çıksın...
Tatile çıkıldı vede çok keyifli bir tatil yapıldı..
İsterseniz yavru vatanı biraz tanıyalım.
1489-1571 arası Venediklilere ev sahipliği yapan ada;
1571- 1878 yıllarında Osmanlının bir parçası.
Maşallah toprak bol, gözümüz tok tabiki tereddütsüz elden çıkardığımız, hediye ettiğimiz yerlerden biride KIBRIS.
1878- 1960 yılları arası İngilizlere kiraya verilir (nasıl bir kira ise)
İngilizler her yerde yaptığı gibi, burada da aynı taktik devreye girerek klik oluşturdu.
Adaya Yunanları yerleştirdi.
Adada iki Millet yaşamaya başladı ama Yunanlılar burada çoğunuluğu elde etmek için devamlı göç ile istediklerini elde ettiler ve çoğunluk oluşturdular.
Cumhur başkanı Rum Makarios, Başbakan Türk Dr. Fazıl Küçük.
Uzun zaman fevkalede iyi giden birdurumdan memnun olmayan ENOSIS çeteleri idi. Makariosun bilgisidahilinde, NIKOS SAMSONliderliğinde kurulan çeteler ile Türkler katledilmeye başladı. Uzun uğraşlar, uyarılar fayda vermedi....
...Ve 20 temmuz 1974 Kıbrıs barış hareketine karar verildi.
Daha önce belli dönemlerde belli milletlerin yönetimi altına giren Kıbrıs şimdi sancılı bir döneme giriyordu.
Kıbrıs'ın kuzeyinde Türkiye 70 km mesafede. Doğuda Suriye 102 km mesafede. Güney doğuda Lübnan 233 km mesafede. İsrail 347 km mesafede. Kuzey batıdaYunanistan ise 835 km mesafede. Görüldüğü gibi en uzak mesafede Yunanistandır.
Gerçekten Kıbrıs herkesin imrenerek baktığı ve sahip olmak istediği bir kara parçası ve tamda Ak denizin ortasında. Öylesine bir yerde ki; Akdenize komşu bütün ülkeleri rahatlıkla kontrol edebilecek bir yerde.
Böylesine cazip bir yerde var olan bu mümbit toprak parçasını Türklere vermek Avrupalı'nın ve onun şımarık evladı Yunanistan'ın hiç işine gelmezdi. Avrupanın şımartması ile kurulan Rum çetelerine karşı, Türk ailelerini savunmak ve korumak gayesi ile Rauf Denktaş liderliğinde mücahitler birlikleri oluşturuldu. Tabiri caizse Beşparmak dağlarının Şeyh Şamili idi.
Türkler her gün böylesine bir zulümle her gün yüz yüze kalırken, şiddetin dozajı arttı.
Uyarılar, çabalar boşa….
Son kez dış işleri bakanı Turhan Güneş Londraya müzakereler için gitti. Tabiki müzakeredeanlaşma sağlanamadı ve o meşhur şifreli sözcü söyledi....
....Ayşe tatile çıksın..." bu Kıbrıs barış harekatını başlatın mesajı idi.
O zamanda Amerika bizi tehdit ediyordu. O zamanda silahımız kısıtlı ve oldukça yetersizdi. Ama dik duran onurlu bir devlet adamlığı duruşu vardı. Kararını vermişti. Türk esir olmaz, Türk tehditlere boyun eğmez…
Üç günlük bir savaş dönemi ve Türkiye'nin kendi iradesi ile son buldu. Kıbrıs ilk baştan bizim olmasına rağmen, şimdi yarısı ile yetinmek zorunda kaldık.
İngiliz, Yunan ve Türk'ün garantörlüğü altında iki uluslu birKıbrıs….
Ama biz 1974 yılından beri biz hep yavru vatan diyerek; Kıbrıs Türk halkına öz güven veremedik. İyi bir dış diplomasi yapamadık ve KKTC hep bize ekonomik ve siyasi olarak hep bizim elimize baksın istedik. Hatta onlarla alay bile ettik. Onlar sırtımızda bir kambur yılda 450 milyon dolaronlara para veriyoruz dedik ve onurları ile oynadık. Yani bizden uzaklaşmaları için elimizden ne geldiyse onu yaptık. Halk iyiden iyi bıktı ve dış güçlerin çabaları ile tam bir Türkiye karşıtı bir nesil oluştu. Bu manzara karşısında biz sadece seyirci kaldık.
AB boş durmuyordu. Yunanistan'ın arzusu üzere devamlı bizi köşeye sıkıştırmaya çalıştılar. AB'ye girmek için çok istekli olan Türkiye'den çok şeyler alacaklarını biliyorlardı.
2002 yılından sonra el değiştiren idareyle tam da AB'nin her arzusunu bir emir telakki eden bir hükümet iş başındaydı.
Kıbrıs'ta iki toplum arasındaki sorunu çözmek için BM devredeydi. Kofi Annan hazırladığı bir barış planı ile iki toplumu bir arada yaşamaya mecbur etmekti...
Bu plan tamamen Türk toplumunun aleyhineydi. Çünkü bu planda yönetim hep Rumlardan olacaktı. Türkler tamamen esareteterk edilmek isteniyordum.
Bu sinsi plana karşı Rauf Denktaş direniyordu. Hemde tek başına. Türkiyeye gelip destek istediğinde; o zamanların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan neler demedik Denktaşa.
"...git kendi derdini kendi yerinde anlat, bizlerin huzurunu kaçırma vs…vs.....:"
Denktaş yalnızlığa itilmişti. Denktaşın yanında olan sadece Ülkücüler ve vicdan sahibi milli duygu sahibi insanlardı.
Türkiye ve AB'nin çabası sonucunda maalesef Türk tarafı% 61,91bir çoğunlukla evet çıktı ve birleşelim dedi, yani esareti seçti. Rumlar %75,38 gibi bir sonuçla bu tezi red etti. Böylelikle AB ve Yunanistan'ın hayalleri suya düştü.
Maalesef bundan sonra Rauf Denktaş tamamen hedef tahtasına koyuldu ve bitirilmeye çalışıldı. Başardılarda...
Denktaşı yiyenler sahi kimleri başa getirdiler?
M. Ali Talat...
Tam bir Yunan aşığı ve iktidarı boyunca Türke, Türkiye'ye saldırdı.
Ya sonraki Mustafa Akıncı çok mu iyi idi sanki...?
Her ikiside Yunan Kominist partisi üyesi. Bu Koministlerin tek hedefleri vardı.
Yunan Megalo İdealini hayata geçirmek istediler (Megalo İdeali, Bizans'ın şaşalı dönemini yaşamak. Altın şafak ırkçı örgütün ideali bu).
Maalesef KKTC Cumhurbaşkanları bu partinin üyeleri idi ve bunların iktidara gelmelerini bugünki hükümet sağladı.
AB'ye girme sevdası bizim Kıbrıs ve Egedeki adalar üzerine oynadığımız kumarı riske atıyor ve bizi hırsımıza yenik düşürüyordu.
MSB eski genel sekreteri emekli albay Ümit Yalım şöyle diyordu;
„…bu hükümet döneminde ,AB den müzakere tarihi almak için, 16 ada ve bir kayalık Yunanlılaraişgal etme imkanı verildi..." zamanın savunma bakanı Fikri Işık. Verilen bir gensoruya o meşhur cevabı veri;
" ...işgal fiilen doğru, ama hukukenyanlış....)
Nitekim bu hükümetin bu fedakarlığına karşın AB lütuf edip 17 aralık 2004 yılında müzakere tarihi verdi. Sonuç ne oldu?
Tam bir fiyasko….
Sadecehatalar bununlamı kaldı? Tabiki değil....
Türk donanmasındaki iftiralar ile yapılan hatalar, Akdenizin en güçlü deniz gücünü zayıflatılarak İsrail mutlu edildi.
İsrail'in yirmi bin elit komando birliğini Kıbrısa yerleştirerek, Fransa, Mısır ve AB ülkeleri bize açıktan meydan okudular ve okuyorlar….
Başta dediğim gibi mümbit topraklar. Sadece topraklar mı?
Suyun altı da öylesine zengin. Doğal gaz yatakları dudak uçuklatacak zenginlikte.
Herkes orada söz sahibi ama 70 km mesafedeki Türkiye değil!!!
Kıbrıs bizim öz yurdumuz, vatanımız bizi bu güzel yurttan uzak tutmaya çalışan iç ve dış mihraklara karşı niçin hep zayıf kalıyoruz?
İşte biz oturup bunun muhasebesini yapmamız lazım.
Tamam, KKTC'nin bağımsızlığının ilan edilişinin 36. yılını kutluyoruz ama istenildiği şekilde bir oluşum var mı? Bence yok!!
Oluşum derken kendi ayakları üstünde duran ve BM üyesi olmuş bir bağımsız KKTC dir kastım.
Biz burada iflah olur muyuz bilmiyorum ama ben ömrünü Kıbrıs Türkü'nün bekası için vermiş Rauf Denktaş'tan nasıl helallik alırız bilemiyorum.
Ben Denktaş'ı Şeyh Şamile benzetirim. Biri Kafkas Kartalı diğeri Beş Parmak Dağları kartalı idi...
Şeyh Şamil şirinin bir kısmını Denktaşa uyarlamak istedim...
Denktaş, beş parmak dağlarının parlayan güneşi,
Denktaş, Atatürk'ümün öz be öz kardeşi,
Bu ses Yorgo'yu, Dimitri'yi deli eden ses,
Bu ses, megalo'yu damla damla eriten ses,
Bu ses beş parmak dağlarından yükselen Bozkurt sesidir...
Bu ses Denktaş'ın sesi!!!!
Haki Korkmaz
Stockholm