Meral Akşener'in yeni partilere vekil vermesinin anlamı nedir
Yeni kurulan partilerin öncelikle bir yerlere gelmelerinden ziyade, cumhur ittifakının tasallutunda olan demokrasimizin kurtarılması anlamında ne gibi bir katkılarının olabileceğini düşünmek lazım.
Meral Akşener bu anlamada en makul ve makbul stratejiyi takip ederek, yeni partilerin kurulmasına olumlu bakmıştır.
"Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı sistemi"'nin ne getirip ne götürdüğünü yeterince idrak edemeyenler Meral Akşener'in takip ettiği stratejiyi anlamadıkları anlaşılıyor.
Önce demokrasimizi kurtarma sonra iktidar olma stratejisi. Bunun en bariz sonucunu; en son mahalli seçimlerde millet ittifakın organize gücü ve yakın takibi ile trafoya kendilerin girmesine mani olunmuş olmasıdır. Bu başarılmasaydı seçim olsa neye yarayacaktı ki.
Meral Hanım yeni kurulan partilerin ihtiyaç duymaları halinde İYİ PARTİ'den kendilerine milletvekili verebileceklerine dair ifadesindeki kasıt; cumhur ittifakını uyararak ''Eğer bir şekilde; insanların demokratik haklarını kullanarak kurdukları veya kuracakları partilerin bu haklarına binaen teşkilatlanmaları ve seçimlere katılmalarını engellemeye matuf her türlü girişimlerinize karşı demokrasimize sahip çıkmak adına üzerimize düşeni yaparız bilesiniz'' anlamına gelmektedir.
Bence çok zekice düşünülüp, ileriyi görerek açıklanmış bir düşüncedir. Meral Akşener, siyasi aklın gereği olarak yeni sistemin demokrasimize dayattığı şartların ruhuna uygun akıllıca bir strateji belirleyip takibini de özenle sürdürmektedir.
Meral Hanım aynı zamanda bu düşüncesi ile kurulan veya kurulacak olan partilere muhtemel bir ittifak için mesajını erkenden vermiş olduğu gibi aynı zamanda demokrasimizin teminatı için Türk milletine İYİ PARTİ olarak üzerine ne düşüyorsa onu yapabileceği gibi bir güvence sunmaktadır.
Hepimizin şahit olduğumuz üzere Türk milliyetçilerinin projesi olan İYİ PARTİ'nin kurulma gerekçesi; İYİ PARTİ'yi ete kemiğe büründüren Türk milliyetçilerinin ''Partili cumhurbaşkanlığı Sistemi''ne geçilmesine yönelik referanduma gidilmesi kararına karşı verilecek mücadele için kurumsal bir yapıya ihtiyaç duyulmuş olmasıdır.
Gerek Davutoğlu gerekse Babacan yapmış oldukları açıklamalarında ''Demokratik parlamenter sistem''e dönmeyi taahhüt etmişlerdir.
Dolayısıyla, meşrutiyetini ''Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı sistemi''ne hayır demeye dayandıran ve aynı zamanda ''Demokratik parlamenter sistem''e dönmeyi de taahhüt eden İYİ PARTİ'nin genel başkanı Meral Akşener'in; ''Parlamenter sisteme dönme'' ilkesinde aynı şeyi düşünen yeni kurulacak partilere demokrasi adına jest yapacağını beyan etmesi; kendisinin ve İYİ PARTİ'nin verdiği mücadeleyi de dikkate aldığımızda çok ilkeli ve tutarlı bir davranış biçimidir. Tebrik ediyorum.
Siyasette edep ve adap dili
İmamoğlu'nun; muhteremin adeta ''Devlet de benim millet de benim'' dercesine ''Otur işine bak'' azarlamasına karşı edep ve adap dahilinde özenle seçerek kullanmış olduğu ifadelerden dolayı kendisini tebrik ediyorum.
Belli ki siyasette öne çıkan yeni ve öncü aktörler eski alışkanlıkları yerle yeksan eden bir edep ve adap dilini tercih ediyorlar. Meral Akşener İYİ PARTİ'nin kuruluş aşamasında bu üsluba özen göstereceğine, milletin buna ihtiyaç duyduğuna özellikle dikkat çekmişti. Genç bir siyasetçi olarak İmamoğlu'nun da aynı üslubu tercih etmesi ile uzlaşı kültürü gelişip, belli bir seviyeye gelirse demokrasimiz de nitelik kazanacaktır.
Hande Fırat'ın kendi programında rahatsızlanması
Hande Fırat'ın geçen hafta moderatörlüğünü yaptığı programı sırasında aniden rahatsızlanması nedeniyle programa devam edilemedi.
Rahatsızlığını ifade edişi sırasındaki görüntüsü ile yayın arkası devamındaki görüntü ve davranışlarını gözlemledim. (Aşağıda ekli video'yu siz de izleyebilirsiniz) Kötü niyetli olduğumu da düşünebilirsiniz ama ben bu ani ''Rahatsızlanma'' halini pek de inandırıcı bulamadım ''Alo Hande hattı''nın devreye girdiğini düşünüyorum.
Tartışılan konu şu idi. CHP'li olup, hukukçu kimliği ile programa katılan konuğun ''Seçimlerin zamanında yapılması durumunda Erdoğan'ın tekrar cumhurbaşkanı adayı olamaz'' şeklindeki bir görüşünü tartışmaya açmış olmasıydı. Bunun nedenini de anayasamıza bağlıyordu. Benim kanaatim o ki; muktedirler tarafından bu konunun gündeme alınıp tartışılması istenmedi ve programa müdahale edildiği şeklinde.
15 Temmuz gecesi Erdoğan ile canlı yayın bağlantısı için o kadar yandaş TV'ler ve onların muhabirleri varken Hande Fırat'ın seçilmiş olmasını da manidar bulmuştum. Fetö'nün hizmetindeki asker görünümlü hain şerefsizlerin o gece yandaş kanalları değil de diğer muhalif TV kanallarını basmalarını da manidar bulmuştum.
Böyle düşünmemin temel dayanağı ülkemizi algılarla yönetmeyi alışkanlık haline getirmiş olan ve hükumet edenlerdir. Türk milletine güzel Türkçe'miz dışında bir de algı dilini öğrettiler. Bizim yaptığımız da bu öğretilen ''Algı dili'' ile gördüğümüzü, duyduğumuzu yorumlamaktır.
Mehmet Soral
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.