YÜZLEŞME ( Yusuf Özkan BAŞKANIMIN İZNİ İLE )
İnsana dayalı her yapıda olduğu gibi Ülkücü Hareket içerisinde de; Sahtekar, çıkarcı, inancıyla yaşamı birbirine uymayan insanların olduğu gerçeğini artık kabul etmeliyiz.
Kavga günlerinde çok az olduğu için ya da dikkatimizi düşmana yönelttiğimizden fark edemediğimiz bu tiplerin, ülkücü olmanın çok kolay olduğu zamanlarda yaban otu gibi iklimimizde yeşerip boy gösterdiği inkar edilemez.
Ne yazık ki bunları ayıklayıp, dışarıya atacak bir sistemi yok hareketin!..
Eleştiren, fikrini söyleyen insanları cezalandırmak yerine;
Ahlakı bozuklara tavır konmalıydı.
Bana göre bilerek konmadı. Çünkü:
Bu tiplerle yol arkadaşlığı, hasbi ülkücülerle yürümekten daha kolay ve karlı!
Arı duru ülkücülüğümüze, daha çok dindarlık adı altında Siyasal Ümmetçilik bulaştırılmasına izin vererek;
Hareketin cemaat ve tarikatların at oynattığı bir alana dönüştürülmesini seyrettik!
Kuru fasulye sohbetlerinden çıkarılan sahte mütefekkirlerin hamasi yalanlarını;
Erol Güngör'ün, Orhan Türkdoğan'ın, Orhan Düzgüneş'in, Necmettin Hacıeminoğlu'nun, Galip Erdem'in, Dündar Taşer'in ve daha bir çok ilim erbabının birikimlerine tercih ettik!..
Gündelik siyasetin kendine benzettiği ismi büyüklere(!) hak ettiklerinden çok değer verdik!..
Millet ve insan hayatının her anına dokunabilecek muhteşem bir fikri;
Siyasetin ve siyasetçinin insafına bıraktık!
Bütün bunlarla yüzleşip, gerekirse başa dönmeyi bile düşünmek gerekmez mi?
İçi boş teşkilatçılar(!);
Fikir ve dava insanlarına tercih edildiğinde itiraz etmeliydik!
Yanlış yaptık.
Asıl olan dava geri plana itilirken, kişiler ve hiyerarşi öne çıkarılmış oldu.
Böylece gücü ve yetkiyi eline geçirenler, kendilerinin vazgeçilmez ve tartışılmaz olduğuna inandılar.
El etek öpmeyi de saygı ve sadakatin göstergesi haline getirince;
Her yer Roma, herkes Sezar oldu.
Milliyetçi-Ülkücü Hareketin kurallar ve yetkin kurullarla yönetilmesini başaramadık!
Böylece;
Emir ve talimat yetkisini ele geçirenler, hükümranlık haklarını hak, hukuk gözetmeden diledikleri gibi kullanmakta, hareketi kendi istedikleri yöne sevk etmekte tereddüt etmediler.
Milliyetçi-Ülkücü Hareketin ''dar kadrocu'' anlayışla yönetilmesine karşı çıkmalıydık.
Belki fark edemedik. Belki de yetki sahiplerine yakınlığımız itiraz etmemize engel oldu!
Kimi zaman da samimiyetimiz ve güven duygularımız kötüye kullanılarak aldatıldık.
Öyle ya da böyle, suç bizim.
Yüzleşmeliyiz...
Yusuf ÖzkanYüzleşme 7
İhtilalin idamla şehit ettiklerine rahmet olsun. Onları unutmadık doğru.
Bizler öyle ya da böyle yatıp çıktık ve büyük çoğunluğumuz hayatını bir şekilde kazandı.
Ya cuntanın yakalayıp mahkum edemedikleri...
Ömrünü gurbette hem vatana hem sevdiklerine hasret geçirenlere ne yaptık, ne yapabildik.
Az da olsa içimizden vefalı ülküdaşlarımız çıktı, yakın tanıyıp bildiklerine kişisel olarak destek oldular amenna.
Peki teşkilat ve teşkilatçılar(!)
Allah'ın selamını bile vermekten korkanlarını gördük.
Etem, İsa, Üzeyir, Ünal ve daha pek çok ismini bile hatırlamadıklarımız kırgın gittiler bilen var mı?
Milliyetçi-Ülkücü hareketin kendilerine imkan ve makam sağladığı kişiler;
Rıfat'ları, Kürşad'ları, Cabbar'ları ve aynı durumda olan ülküdaşlarımızı sırtlarında kaç kez hacca götürseler, götürsek, haklarını ödeyebilirler, ödeyebiliriz.
Yüzleşmek, helalleşmek diyorum.
Yusuf Özkan