By Mehmet Alp on Çarşamba, 29 Ocak 2020
Category: Siyaset

YÜZYILIN ANLAŞMASI

Anayasa ihlali yüzünden görevden alınma davası ile yüzleşen bir başkan ile adi yolsuzluğa karışmış ancak siyasi dokunulmazlığı nedeniyle henüz hapse girmemiş bir başbakan kafa kafaya vermiş ve bölgede yaşayan başka kimseyi takmadan, paşa gönüllerinin keyfine göre bir 'Ortadoğu Barış Planı' yapmışlar.

Ama öyle bir plan ki, tadına doyum olmaz...
Yersen!

Neymiş sarı oğlanın 'Yüzyılın Anlaşması' dediği bu plan?
Aslında statükoyu resmiyete dökmekmiş...

Yani, Ürdün Vadisi tamamıyla İsrail'in olacak.

İsrail'in uluslar arası hukuka aykırı işgal ettiği bölgelerde oylama yapılacak ve oraya yerleştirdiği 'bölge sakinleri(!)' hangi devletin lehine oy kullanırlarsa (İsrail veya yeni Filistin devleti) oraya bağlanacaklar.
Şimdi asıl merak edilen husus, İsrail'in işgal ederek toprak verdiği ve yerleşimlerini Araplara karşı muhafaza etmek için silahlı çatışmadan bile çekinmeyen bölge 'sakinlerinin(!)' oylamada hangi devlet lehine oy kullanacakları...

Ama İsrail 4 yıl boyunca yeni alan işgal etmekten vaz geçecek.
Çok büyük fedakarlık.
Yani 4 yıl boyunca uluslar arası hukuka aykırı işgalcilikten vaz geçmek...
Büyük fedakarlık, çok büyük!
Ey dünya, sakın İsrail'in, daha doğrusu 'Bibi'nin bu kıyağını unutma!
Her ana doğurmaz böyle fedakar evlat!

Peki, 4 yıl sonra?
Gerçi Filistinliler kabul ederse 5 yıllık bir süre sonra yeni Filistin devleti resmen kurulmuş olacakmış.
Aradaki 1 yılda ne olacak?
Allah kerim, o zaman gelsin bakarız!

Buna karşılık, Trump'ın sözleriye 'adil olmak için', Gazze'nin karayoluyla (tünel) Batı Şeria'ya bağlanması sağlanacak
Kudüs tümüyle İsrail'in başkenti olmaya devam edecek ama aynı zamanda yeni kurulacak olan Filistin devletinin başkenti olacak.

Bu nasıl olacak?
Çok basit efendim, çünkü söz konusu Kudüs'ün doğusunda kalan 'Kudüs(!)'.
"Kudüs'ün doğrusunda ikinci bir Kudüs mü var?" diye düşünmeyin.
Kudüs şehrinin doğusunda bir duvar var.
Bu duvar terörü engellemek için yapılmış.
Yan etki olarak Batı Şeria'daki Arapları dışlıyor ama maalesef her güzellik bir arada olmuyor işte.
Neyse, o duvarın doğu tarafında hala Kudüs valiliğine bağlı
Kudüs'ün varoşları, kıyı mahalleleri var.
O mahallelerden biri Abu Dis.
Şehir merkezine çok uzak değil gerçekten, havadan mesafe sadece 3,5km. Ama arada duvar olunca durum biraz değişiyor işte...
Yeni kurulacak Filistin devletinin başkenti işte Abu Dis'te olacak.
Ama yok Abu Dis, yok kıyı mahalle... Zaten Batı Şeria'da, zaten şimdi de Araplar orada yaşıyor, yani değişen bir yok...
Böyle ufak tefek detaylara takılmamak gerek.
Kudüs mü? Kudüs!
Bitti!

Yani plan var mı?
Allah için var!
Gerçi akla meşhur İngiliz atasözü 'Is your mother beautiful?'u getiren cinsten bir plan, ama plan işte!

Plan Ortadoğu ile alakadar mı?
Evet!

Ama barış?
Yahu bakmayın adına barış planı demelerine;
Dedim ya, böyle ufak tefek detaylara takmamak lazım.

Yukarda dün tanıtılan 50 sayfalık planda en çok gözüme takılan hususları yazdım.
Halkın vatandaşlık seçebilmesi gibi başka maddeler de var ama bence bunlardan çok daha önemli olan, bu dahiyane(!) planın mimarının kim olduğu.

Bakın, burası çok önemli!...
Bu her satırından apayrı bir zeka fışkıran şaheseri bizzat damat tasarlamış!

Hemen yanlış tarafa çekmeyin; sarı oğlanın damadından, yani Jared Kushner'den bahsediyorum.
Peki Jared Kuschner'in uluslar arası diplomasinin en büyük sıkıntılarından birini çözebilecek yetkinliğe sahip kılan hangi özellikleri var?
Eee, dedik ya, damat!
Başka özellik gerekir mi?

Jaredciğim 39 yaşında, aynı kayınbabası gibi, baba parası ile zengin olmuş, kayınbabası siyasete atılıp başkan olana kadar da hiç bir siyasi görevde bulunmamış.
Özellikle dış işlerde, hiç bir tecrübesi olmayan bir deha(!).

Damat Beyaz Rusya kökenli modern-ortadoks musevi bir ailenin evladıymış (bu noktada "modern" ve "ortadoks" kavramlarını bir arada kullanmak ne kadar mümkün, onu hala çözebilmiş değilim).
New Jersey'de 26 bin nüfuslu Paramus kasabasında Ortadoks-Musevilere ait özel 'Frisch School'u bitirmiş.

Pulitzer ödüllü gazeteci Daniel Golden'in araştırmasına göre 'vasat' bir öğrenciymiş.
Buna rağmen çok zor olarak bilinen sınavları bir şekilde başararak dünyaca meşhur Harvard Üniversitesi'nde sosyoloji okumuş.
Çekememezlik yapan fesatların iddiasının aksine Jared'in babasının oğlu sınava girmeden evvel Harvard'a 2,5 milyon USD bağışlamış olması oğlunun sınavda gösterdiği başarıyla zerre alakası yokmuş (!).

Sonra New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde işletme dalında master ve hukuk dalında doktora yapmış.
Ve yine babasının New York Üniversitesine 3 milyon USD bağışlamış olmasının Jared'in gösterdiği akademik başarı ile alakası yokmuş(!).

New York Savcısı Robert M. Morgenthau'nun yanında ve Paul, Weiss, Rifkind, Wharton & Garrison LLP hukuk ofisinde staj yapan Jared 2004'de babasının gayri menkul şirketinde işe başlamış ve babası 2005 yılında yasadışı seçim kampanyası finansmanlığı, vergi kaçakçılığı ve hukuki tanık üzerine etki kurma suçları yüzünden hapse girdikten sonra, şirketin yönetimini ele almış.

Jared 2009'da Evangelikan bir ailenin kızı olan Ivanka Trump ile evlenmiş ve İvanka evlenirken Museviliğe geçerek 'Yael' Kuschner ismini almış.
Musevi bir anneden doğmayan birinin Museviliğe geçişinin ne kadar zor olduğunu bilenler, eminim bu hususu benim kadar ilginç bulacaklardır.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanjahu'nun (Bibi) damadın babası ile çok eski aile dostu olmaları, eminim Jared'in bu muhteşem 'tam tarafsız(!)' bir barış planını hazırlamasında büyük etken olmuştur.

Peki, bu 'Barış Planı' işe yarar mı?
Bence kesinlikle yarar.
Gayet ciddiyim bu konuda.
Hatta yaradı bile...

Bir kere sarı oğlan bu planla yaklaşan başkanlık seçimlerine yatırım yaptı, ABD'nin Musevi ve Evangelikan seçmenlerinin oylarını kendine çekti.
Ayrıca aski Milli Güvenlik Danışmanı John Bolton, Trump'a yönelik çok ağır ithamlarda bulunmuşken, bu planın açıklanması ile kamuoyundaki algının başka bir noktaya odaklanması da sağlandı.

Bu plan tabii ki sadece Trump'a yaramadı.
Ne de olsa adı üstünde Ortadoğu Barış Planı... 
Dolayısıyla tabii ki 'Bibi'nin de işine yaradı.

Trump'ın alenen İsrail'den yana taraf olması ve neredeyse İsrail'İn her şartını kabul eden bir plan sunarak Bibi ile verdiği samimi görüntü, hükümet kurmakta zorlanan, iç politikada çok oy kaybeden, yolsuzluk suçlamaları kafasının üstünde Demokles'in Kılıcı gibi sallanan Bibi'nin özellikle İsrail'de 2 Mart'da gerçekleşecek seçim için olan çok ama çok işine yaradı.

Yabancı bir gazetecinin yazdığı gibi;
"Kısa vadede Netanjahu için çok faydalı ama uzun vadede ne İsrail ne de o bölge için hiç bir faydası olmayan." bir şov sunuldu dün dünya kamuoyuna.

Çünkü gerçek manada iki tarafında kabul edeceği ve BM tarafından da kabul görülebilme ihtimali olan hiç bir şey yoktu.

Gerçi toprağını Musevilere para karşılığı satıp sonra da 'İşgal edildik' diye İngiliz ile işbirliği yaparak Osmanlı İmparatorluğu'na ihanet edip, sonra da 'Yahudiler bizi öldürüyor, neredesin ey ümmet' diye yaygara koparanların Trump'ın teklif ettiği 50 milyar USD karşılığında dik durabileceklerinden çok da emin değilim ama mevcut durumun masum çocukların kanı pahasına da olsa, barış olmasından daha karlı olacağının hesabını yaptıklarını düşünüyorum.

Onun için, ne sunulan şova ne de akabinde 'Kudüs kırmızı çizgimiz' hamasetine çok da önem vermemek gerek.
Çünkü bu hamaset de ne yazık ki, asıl şov kadar kendi tribünlerine oynanan tiyatrodan öte değil.

Kendi toprağında, kendi kışlasında, kendi bayrağının inmesine göz yuman, Yunan'ın adalarımızı işgal ettiğini seneler sonra ancak gören zihniyet Kudüs'ü 'Van Minüt' diplomasisi ile kurtaramaz.

Related Posts

Leave Comments