Moralimi iyice bozacağını, sinir kat sayımı iyice yükselteceğini bile bile nerdeyse 1 haftadır bakmadığım gazete haberlerine şöyle bir göz atayım dedim. Dikkatimi çeken ilk haber "7 Şehit, 10 Yaralı" haberi oldu.
"Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde odun toplayan köylüleri taşıyan kamyonetin geçişi sırasında pkklı teröristler tarafından el yapımı bomba (eyp) infilak ettirildi."
Ki hemen her gün gelen şehit, gazi haberleri, bir vakitler söylenmiş olan "sindire sindire, hazmettire hazmettire" laflarını kulaklarıma getiriyor ve kafamın içinde bu lafların getirdiği etkiyle fırtınalar kopuyor, zelzeleler, yıkımlar oluyor…
Şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, kederli ailelerine büyük sabırlar, yararlılarımıza acil şifalar diliyorum.
Yaklaşık 3 hafta kadar önce; Diyarbakır, Van ve Mardin illerine kayyum atanmasının ardından pkknın siyasi uzantısı olan hdp'nin mağdur ve mağduriyet edebiyatı devam ediyor. Geçen hafta İstanbul'daki bir seçilmiş, İstanbul'un işlerine fasıla verip bu terörist yardakçısı partinin mümessillerine "destek" ve "geçmiş olsun" mahiyetli ziyaret yapıyor. Diğer yandan çocuklarının pkk tarafından alı koyulduğu, dağa zorla çıkartıldığı feryadları eşliğinde Diyarbakır hdp il binası önünde bekleşen anneler…
Tabi bu annelerdeki "hassasiyet(?)"i ve "hdp karşıtlığı(?)"nı, bölgede yaşanan diğer terör olaylarında ve gelen şehit, gazi haberlerinde de göremediğimiz için, onları kat'iyen samimi bulmayışımız da şurda kenarda not olarak dursun…
Ve pek çok olan bitenin üstüne 1-2 gün evvel, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden bir bakan hanımefendinin Diyarbakır hdp il binası önünde sayıları 24'ü bulan protestocuların arasına katılım yapmış olması. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Türk Milleti'ni rencide etmesi!.. Devlet töresini ayaklar altına alması ve o devleti temsil makamında olması sebebiyle, devleti teröristin ayağına -tabirimi mazur görün ama- hak dilenir konumuna düşürmesi.
Evvela şu konuda anlaşalım.
Hdp adlı parti, demokrasinin zırva açıklarından faydalanılarak ne kadar legal zemin üzerine birileri tarafından oturtulmaya çalışılsa da pkk'nın siyasi zemindeki temsilcisidir.
Ve bu siyasi zemindeki mümessillerinin de hemen hemen her biri evvelce ve halihazırda dağda "pkk çatısı" altında Mehmetçiğe kurşun sıkmış olan teröristlerdir!
Bu apaçık bir hakikattir, bunu hiç kimse inkâr edemez. Ki zaten kendileri de ("biji apo, kürdistan" sair)savurdukları sarhoş naralarında da niyetlerini açıkça ilân etmektedirler. Mazi bu kanıtlarla dolup taşmaktadır. Son 18 yıldaki tavizler ve neticesindeki azgınlıklar; yazarların yazdığı onlarca yazıyla, video ve ses kayıtlarıyla sabittir. İnkâr edilemez!
Barzani'ler, Talabani'ler, peşmergeler, Diyarbakır'da "kürdistan" naraları ve zafer işaretleri eşliğinde söylenen zındık şarkıları, Habur'lar ve sair hepsi millî hafızada yer etmiştir.
Türkiye'de Türkler'le resmen alay edilmektedir. Millî hafıza ve millî kin raflara kaldırılmak istenmektedir. Unutkanlık piyasa gezmekte, umursamazlık ve bananecilik tavan yapmakta, teslimiyetçilik, "ver, sat kurtul" namussuzluğu zihinleri işgal etmektedir. "Namussuzluk" diyorum, zira hudut namustur!
Böylesine çıfıt bir düşünceyi ve çukur zihniyeti, böylesine necis bir manzarayı kabul etmek mümkün değildir. Hele hele pkk gibi eli kanlı, dişi kanlı bir terör örgütünü "mağdur" edebiyatı altından sanki masummuş gibi göstermeye çalışmak ayrı bir sapkınlıktır. Onlardan medet ummak ise, apayrı bir sapkınlık göstergesidir!
1984 Eruh baskınından önce apocular, ondan sonra pkk ve daha sonra siyasi uzantılarıyla Hadep, dehap, bdp, hdp gibi partilerle topyekun terör estiren bu vatan hainlerinin Türkiye'ye ve Türk insanına yaptıklarını unutmak ve bu unutkanlık ile beraber bir "yumuşama" süreci gütmeye gayret etmek zırvadan öte, ziyade değil midir? Bu tutum, ancak "ihanet" kelimesiyle özetlenebilir.
Millî ve manevî meselelerde gözlerinin önüne şehitlerin yetimlerini, analarını, babalarını, dullarını, kardeşlerini ve onların arşa dayanan feryadlarını getirmeyenler; şehit kanıyla yoğrulmuş ve her karışından şehit fışkıran türabı hissedemeyecek kadar vicdanı nasır tutmuş körler, fani dünyada olmasa dahi, sonsuzluğun başlangıcına yürünecek o günde, emanete ve vebale nasıl karşılık verdiklerinin hesabını elbette vereceklerdir! Buna inancımız, gerçek adaletin yegane sahibi olan Tanrı'ya inancımız kadar yerli yerindedir.
Tanrı, Türk'ü korusun.
Serhat KAHRAMAN / 12.09.2019