Günümüzde birçok bölgemizde halen işlevselliğini devam ettiren saçı, sözlük anlamı olarak evlilik töreni sırasında gelinin başından aşağı serpilen para, mücevher, bazen de çiçek, şeker, arpa vb… düğün armağanına verilen isimdir.
Genelde düğün törenlerinde kullanıldığını bildiğimiz bu eski Türk geleneği Türkiye Selçuklu Devleti'nde çok farklı şekillerde kullanıldığını görmekteyiz.
A- Tahta Çıkış Merasimlerinde/Cülus Saçı Saçılması:
Konuyla ilgili ilk bilgiyi, Sultan II. Kılıç Arslan (1155-1192)'ın en küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev'i yerine veliaht tayin edip bu kararını devlet erkânına sözlü onaylatmasının ardından gerçekleşen tören sırasında ülkenin ileri gelenleri tahtın sağına ve solunda ayakta durdular, sayısız altın ve gümüş paralar (dirhem ve dinarlar) saçıldı şeklinde verir.
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1211 Alaşehir Savaşı'nda ölümünün ardından devlet erkânı tarafından tahta çıkması uygun bulunan büyük oğlu I. İzzeddin Keykavus meliklik makamı olan Malatya'dan hareket edip Kayseri'ye yaklaştığında emirler ve ileri gelenler onu Gedük mevkiinde karşılayıp büyük bir törenle şehir merkezine getirip tahta oturttuktan sonra üzerine dinarlar saçmışlardı. Sultan Kayseri'den sonra Konya'da tahta oturmak üzere şehre girdiğinde ise şehrin ileri gelenleri onun saltanat makamına oturmasının ardından bu defa üzerine şahane mücevherler saçtılar.
Sultan I. İzzeddin Keykavus (1211-1220)'un ölümünün ardından I. Alâeddin Keykubat (1220-1237) başkentte tahta oturmak için hareket edip Aksaray'da dinlenmek için mola verdiğinde şehir halkının sultanın atının ayağına ve tahtının dibine dirhem ve mücevherler saçtığını, pay-ı tahta girdiğinde ise yaşananları şu şekilde ifade etmektedir; "Devlet erkânı ve ileri gelenler onu daha Obruk mevkiinde karşılayıp altın, gümüş saçmaya başladılar. Şehre girdiğinde ise saçılan saçılar adeta yağmur gibi etrafa yağdığı için bunları toplayanlar ölünceye kadar geçimlerini garanti altına aldılar".
Babası I. Alâeddin Keykubat'ın ölümünün (1237) ardından tahta oturtulan büyük oğul II. Gıyaseddin Keyhüserv (1237-1246)'in culûs töreni sırasında el öpme merasiminin ardından Çaşnigir Atabeg Şemseddin Altunaba ve Üstaduddar Cemâleddin Ferruh Lala etrafa saçı saçmışlardı.
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev ölünce devlet erkânı merhum sultanın büyük oğlu II. İzzeddin Keykavus'u tahta oturtmayı uygun bulmuştu. Borgulu Kalesi'nden getirtilip Konya Akşehri'nin Altuntaş köyünde tahtının sağ ve sol taraflarına iki kürsü koydular ve sağına Rükneddin'i soluna Alâeddin'i oturtup Sahip Şemseddin ile Şemseddin Hasoğuz yeni Sultan tahta oturtunca, saçı geleneğini (resm-i nisar) yerine getirtip dinarlar ve şahane mücevherler saçtılar.
Baycu Noyan tarafından Borgulu Kalesi'nden çıkarılıp tahta oturtulan Rükneddin IV. Kılıç Arslan, Moğol kumandanının Anadolu'dan ayrılması ile gücü azalmıştı. Baycu'nun Anadolu'dan ayrılma haberini alan II. İzzeddin Keykavus, İznik Rum İmparatoru II. Theodor Laskaris (1254-1258)'in yanından ayrılıp Konya'ya geldi. İzzeddin'in güçleri ile Rükneddin'in güçleri tekrar karşı karşıya gelmeye başladı. Sonunda Pervane Muineddin Moğollar'dan yardım talep ettikten sonra Rükneddn IV. Kılıç Arslan'ın taraftarları onu Kayseri'de tekrar tahta oturtup saçı saçtılar.
B- Karşılama Merasimlerinde Saçı Saçılması:
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev saltanatına itiraz eden ağabeyi Rükneddin II. Süleyman Şah'a karşı başarısız olunca yapılan anlaşma gereği Konya'dan ayrılması gerekiyordu. Bunun üzerine sabık Sultan başkentten ayrılır ayrılmaz şehrin ileri gelenleri ve itibarlı kişiler yeni Sultan Rükneddin II. Süleyman Şahı karşıladılar ve Sultan I. Gıyaseddin'e taraftar olmaları dolayısıyla yaptıkları küstahlıktan dolayı özür dileyip saçılar saçmışlardı.
Sabık Sultan I. Gıyaseddin'in Konya'dan ayrılması nasıl saçı saçılmasına sebep oldu ise gurbet hayatı sırasında kız kardeşinin kocası Melik Salih'in hüküm sürdüğü Diyarbekire gidince beldenin hâkimi olan eniştesi ve çocukları onu gayet iyi karşılamıştı. Saraya geldikleri zaman da şehir halkının ve hem sultanın üzerine dinarlar saçmışlardı.
Bir fethin ardından sultanın şehre girmesi üzerine saçı saçılmasına dair şu örneği verebiliriz: Sutan I. İzzeddin Keykavus 1214 yılında Sinop'u feth edip şehre girdiğinde şehir halkı onun üzerine dirhem ve dinarlar saçmıştı.
C- Elçi Kabul Törenlerinde Saçı Saçılması:
Sultan I. Alâeddin Keykubat tahta çıktığında halifelik makamı onun saltanatını onaylamak için Şeyh Sühreverdi'yi elçi olarak göndermişti. Sühreverdi gelirken hilafet makamından hediyeler getirmişti. Hediyeler takdim edildikten sonra Darü'l-Hilafe makamından gelmiş olan saçı dolu tabaklar orada bulunanların üzerine saçıldı. Yine Sultan I. Alâeddin Keykubat zamanında Moğol tehlikesine karşı yardım istemek için hilafet sarayından elçi olarak İbnü'l-Cevzi gelince Sultan'a hediyeler takdim etti. Bu tören sırasında emirler ve serverler, içi mücevher dolu tabakları sultanın üzerine saçmışlardı.
Ç-İtaat Sağlandıktan Sonra Saçı Saçılması:
Bir beldenin ele geçirilişinin ve itaatin sağlanmasının ardından emirlerin sultanın üzerine saçı saçarlardı. Mesela, 1214 yılında Sinop ele geçirilince bayraklarla şehre giren emirler Tekfurun huzurunda beldenin anahtarını I. İzzeddin Keykavus'a teslim ettiler. Sultan da onların gönüllerini alıp hil'at giydirince emirler I. İzzeddin Keykavus'un üzerine saçılacak şeyleri hazır ettiler.
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Harezmli Kayır Han'ın tutuklanması ardından Eyyûbi sınırına yakın yerlere giden Harezmliler'i tekrar kendisine bağlı hale getirmek için Mecdeddin Tercüman'ı elçi olarak gönderdi. Yapılan görüşmeler sonunda Harezmliler sınırlarını korumak ve sultanın topraklarına zarar vermemek konusunda elçi ile anlaştılar. Cuma günü hutbede sultanın adını andıktan sonra da çok miktarda dinar ve dirhemi, şahlara yakışır saçı olarak saçtılar.
D-Evlilik Töreni/Düğün Sırasında Saçı Saçılması:
Türkiye Selçuklu Sultanlarının özel hayatlarına dair en fazla bilgi sahibi olduğumuz olaylardan biri hiç şüphesiz I. İzeddin Keykavus'un Erzincan Meliki Fahreddin Behramşah'ın kızı Selçuk Hatun ile olan evliliğidir. Bu düğün töreni sırasında çiftin Erzincan'da kıyılan nikâhın ardından sarayın her tarafına altın ve mücevherler saçılmıştır.
I. Alâeddiin Keykubat Eyyûbi Melikesi Gaziye Hatun ile evlenirken Harput Artuklu Meliki Nizameddin Ebu Bekir sağdıcı olmak istemiş ve onun bu teklifi Sultan tarafından kabul edilince törende dinar ve dirhem saçarak cömertlik şartlarını yerine getirmişti. Malatya yakınlarında gelin alayını karşılayan Sultan I. Alâeddin Keykubat düğün merasiminin ardından Kayseri'ye doğru hareket ettiğinde yolda uğradığı şehirlerdeki halk, altın keselerinin ağzını açarak, yıllarca kazınıp biriktirdiklerini Sultan'ın rikabına saçmışlardır.
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta oturduktan kısa bir süre sonraEyyûbîler ile ilişkilerini kuvvetlendirmek için Tokat Kadısı İzzeddîn'i Halep Hükümdarı Melik el-Aziz'in kızı (Melik el-Nasır'ın kız kardeşi) Gaziye Hatun ile evlenmeyi ve kendi kız kardeşini de Melik el-Nasır'a vermeyi teklif etmek için Haleb'e göndermişti.
Sultanın bu teklifi uygun görülmüş ve II. Gıyaseddîn Keyhüsrev ile Gaziye Hatun'un nikâhı 50.000 dinar mihir karşılığı Halep sarayında halka açık olarak kıyılmıştır. Nikâhta Melike Gaziye Hatun'un vekili İbnü'l-Adim, Sultan II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in ise elçisi Tokat Kadısı İzzeddîn idi. Nikâhtan sonra sultanın elçisi İzzeddîn etrafa altınlar saçmıştır. Daha sonra tarihinde Kemâleddîn İbnü'l-Adim, Melik el-Nasır ile II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in kız kardeşi arasındaki nikâhı kıymak için Anadolu'ya hareket etmişti (Mayıs 1238).
Nikâh akdi için Anadolu'ya gelen İbnü'l-Adim Keykubadiye sarayında Sultan Gıyaseddîn ile buluşur ve nikâhın yapılması uygun görülür (Haziran 1238). Sultanın kız kardeşinin vekili Kemaleddîn Kamyar ile İbnü'l-Adim, Kayseri kadısı ve şahitler huzurunda daha önceki gibi 50.000 dinar mihir karşılığında nikâhı gerçekleştirdiler. Anlatıldığına göre; nikâhtan sonra etrafa saçılan altın ve gümüşün tarifi mümkün değildi. Yalnız İbnü'l-Adim etrafa 1000 dinar saçmıştı. Ayrıca bol-bol şeker ve elbiseler de dağıtılmıştı. Emir Kamereddîn de Kayseri'de kıyılan nikâhtan sonra Halep'te altınlar saçmıştı.
Sultan II. Gıyaseddîn Keyhüsrev'in Eyyûbî melikesi dışında Gürcü prensesi ile evlendiğini biliyoruz. Sultan Gıyaseddîn Keyhüsrevi babası I. Alâeddin Keykubat zamanında gerçekleşen evlilik akdi gereği Gürcü melikesi ile evlenmek için Müstevfî Şihabeddîn Kirmanî'yi görevlendirdi. Onu, çok miktarda hediye ve armağanla (süs eşyaları ve zengin hazineler ile) yola çıkardı. Gürcü/Abhaz ülkesine vardıkları zaman bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Selçuklu heyeti daha önce vaat edilen şeyleri teslim ettiler. Yapılacak diğer işleri de yapmak ve dönüş hazırlıklarını tamamlamak için birkaç gün orada kaldıktan sonra gelin de beraberlerinde olmak üzere şehirden ayrıldılar. Gelin alayı Erzincan'a varınca Şihabeddîn, bir ulağını sultana gönderdi. Sultanın emri üzerine şehirlerde eğlence kasırları kuruldu. Emirlerin ve ileri gelenlerin eşleri gelinin elini öpmek için sıraya girdiler. Kayseri'ye gelince vuslat gerçekleşti. Ertesi sabah sultan huzuruna gelen itibarlı kimselere dinar ve dirhem saçtı, değerli hediyeler verdi. Evlendiğinde devlet erkânı ve ileri gelenler gelini görmek, elini öpmek için huzura girdiklerinde yine dinar ve dirhemler saçmışlardı.
Yukarıda bahsedilenlerin dışında Türkiye Selçuklu Devleti'nin vassalı konumunda olan devletler ile gerginlik yaşanıp uzlaşma sağlandıktan sonra sultanlar adına saçı saçıldığı da olmuştur. Nitekim Sis/Kozan Ermeni Tekfuru Leon I. İzzeddin Keykavus ile arasını düzeltip topraklarının kendisine bırakıldığına dair menşur huzurunda okununca sultan adına dualar ettikten sonra halka para saçmıştır.
Geçmişten günümüze Türk tarihinin sosyal hayatında önemli bir yer tutan saçı geleneğinin kanaatimizce kuşaktan kuşağa naklinde halkın kendi arasındaki uygulamasının yanı sıra aynı zamanda hükümdarların da tebaa ile uyumunu, cömertliğini, paylaşımını yansıtan bu geleneğe sahip çıkıp merasimlerinde yer vermesinin payı büyüktür.
Dr. Emine Uyumaz