Bugün 27 Mayıs 2017, efsane Gümrük ve Tekel Bakanımız Gün Sazak'ın şehadetinin otuz yedinci yıl dönümünü hüzünle idrak ediyoruz. Kendisini, bu millete ve devlete lâyıkıyla hizmet etmiş olan bütün öğretmen, bilim adamı, polis, asker, bürokrat ve siyasetçilerle birlikte rahmetle anıyorum. Bu yazımın konusu, kendisinin "Rüşvet nasıl biter?" sorusuna verdiği cevabını tartışmaktır. Bu soruyu biraz genişletip "Haksızlığın her türünü kapsar bir şekilde, devlette ahlak nasıl hakim olur?" sorusuna cevap vermeye çalışacağım. Öncelikle bu sözün arkaplanını çok kısaca hatırlayalım. Gün Sazak 1977 yılında bakan görevine getirilir ve hükumetin düşürülmesine kadar 5,5 ay görev yapar. Bakanlıktan ayrıldığında koltuğu Tuncay Mataracı'ya devreder. 5,5 aylık görev süresi boyunca makamına öyle bir damga vurur ki kendisine zıt fikirde olan Abdi İpekçi kendisini destekleyip Mataracı'ya karşı tavır alır. Yine kendisine zıt fikirde olan Uğur Mumcu, İpekçi'nin Mataracı'nın yolsuzluklarını saptadığını ve Sazak'a dürüst ve temiz oluşundan dolayı destek verdiğini yazar. Onun gümrüklerde dönen rüşvet ve yolsuzluk çarkına çomak soktuğuna CHP'li vekiller bile şahitlik eder. Koltuğu devrettiği Mataracı ise gümrük işini tekrar rüşvetle eş anlamlı hale getirir ve 12 Eylül'den sonra rüşvetten yargılanıp 43 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırılarak Yüce Divan'ın o tarihe kadar en ağır cezaya çarptırdığı bakanlardan biri olur. Yani maalesef büyük Sazak'ın 5,5 ayda rüşvet çarkına soktuğu çomak sistemin dişlileri arasında un ufak olmuş, görevden ayrılır ayrılmaz çarklar tıkır tıkır işlemeye devam etmiştir.
Bu pak alınlı güzel adam, 27 Mayıs 1980 tarihinde çamur ruhlu köpeklerin kahpe mermisiyle şehadet makamına ulaşmıştır. Ruhuna el-Fatiha...
Nadide devlet adamı Sazak, o temiz şahsiyetin sahibi, muhtemelen kendi yüce seciyesinin bir takım zevâtın ham ervâhına olan üstünlüğüne bakarak diyor ki "Bir gün devlet kendinin yönetecek namuslu, şerefli, haysiyetli ve devlet idaresine layık insanların idaresine geçtiği zaman, bütün hastalıklar kökünden temizlenmiş olacak." Gün Sazak'ı rahmetle anıyor, yüce şahsiyetinin önünde saygıyla eğiliyorum, fakat bu sözüne katılmıyorum.
Devlet idaresinde, meslek icrasında veya toplumsal alanda doğru davranışlar sergileyen iyi bir insan olmayı vicdani kaidelere bağlı sanarız ancak bu yanlıştır. Bir kişinin sair hususlarda ve sair zamanlarda ahlaklı ve haysiyetli oluşu ile dürüstlüğü, hakkaniyeti ve iş ahlakı korelasyon sergilemez. Kişinin davranışını belirlemede muharrikler (insentifler) vicdan veya ahlaktan çok daha fazla rol oynar. Muharrik, malum, harekete geçiren anlamında, insentifin eş anlamlısı*. Köklü bir iktisat terimi olarak tanıdığım insentif, kişiyi bir harekete doğru yönlendiren şey demek**. Muharrikler, kişiyi belli bir davranışa yönlendirmeyi amaçlayan bir takım ödüller, cezalar, caydırmalar, teşvikler, takdirler bütününden müteşekkil bir mekanizma meydana getirirler. Kişiyi arzu edilen en doğru şekilde davrandıracak mekanizmaların en başarılı şekilde tasarlanması problemini inceleme gayesiyle mekanizma tasarımı (mechanism design) adında bir alan ortaya çıkmış ve 2007 Nobel İktisat Ödülü bu alanın kurucularına verilmiştir. Bu alanın Nobel'i fazlasıyla hak eden literatüründe açıkça ortaya konmuştur ki mekanizma azıcık değiştiğinde davranışlar da öngörüldüğü şekilde değişmektedir. İşin ilginç yanı, değişen davranışların vicdana, ahlaka, dine, yani içsel mekanizmalara pek az bağlı oluşudur. En meşhur psikoloji deneylerinden olan Milgram deneyi, ahlaki durumu ne olursa olsun herkesin cani olabileceğini göstermiştir. Zimbardo'nun hapishane deneyi ise tamamen rastgele bir şekilde iki gruba ayrılan insanların kısa bir zamanda insentifler tarafından nasıl inanılmaz noktalara sürüklendiğini belgelemiştir. Hannah Arendt, herkesin kolayca bir canavara dönüşebileceğini "the banality of evil", yani "kötülüğün/şeytanlığın sıradanlığı/tekdüzeliği" şeklinde ifade etmiştir. Ortalama vatandaştan Nazi canisi, bebekten katil, evde kızının saçlarını okşayan müşfik bir aile babasından yetim hakkı yiyen bir rüşvetçi yaratan karanlık, esasında bozuk bir mekanizmadan başka bir şey değildir.
Bozuk mekanizma, kişilerin şahsi iyilikleriyle düzeltmek şöyle dursun, içinden ahlaklı çıkamayacakları bir değirmendir. Berbat bir düzende Gün Sazak gibi dürüst kalabilen insanlar sistemin maksudu değil, istenmeyen, defolu ürünleridir. Nice ateş çemberlerinden geçmiş, imanını, sebatını, dürüstlüğünü, hakkaniyetini; kısaca ahlakını ispat etmiş olan nice "büyük insan"ın malla, mülkle, şöhretle sınandıklarında zavallı hallere düştüğüne çok tanık olmuşuzdur. En dev şahsiyetleri kapalı kapılar ardında nimetlerle baş başa bırakın, muhtemelen sizi hayal kırıklığına uğratacaklardır. Oysa oraya bir kamera koyuverin, en namussuz adam bile ahlaklı davranır. O yüzden önemli olan, "Rüşvet alırsam, milletin vergisinden nemalanırsam, ihaleye fesat karıştırırsam, hırsızlık yaparsam, hak yersem toplum beni kınar mı, devlet bana ceza verir mi?" sorusuna doğru cevabı verdirecek insentifleri yani denetim mekanızmasını kurgulayabilmektir.
Büyük meselelere gitmeye gerek yok, aslında mesele, sıradan insanın gayet sıradan "Ben mültecilere sahte can yeleği satarsam, tarttığım malı kasten yanlış tartarsam, yalan söylersem, bir kadını rahatsız edersem, yere çöp atarsam ne olur, hiçbir şey olmaz! O halde neden yapmayayım ki?" şeklindeki gayet rasyonel fikrini kırıp onun kötü fiillerini doğru davranışlara tahvil edecek olan mekanizmayı kurabilmektir. Gün Sazak gibi ahlak abidesi şahsiyetler toplumumuzda ve devletimizde var olmuştur ve hep var olacaktır fakat onların varlığı istisnaidir. Onun gibi olmayanları dürüst ve ahlaklı davrandıracak bir mekanizmanın ihdasına çalışmak, en azından bunu emr-i bil-maruf bâbından tavsiye etmek, her aydının vazifesidir.
Denetim mekanizması, kamuda ve özel sektörde teftiş adı altında mevcuttur. Tabii bu yeterli değildir, Denetleyeni de denetlemek, denetimden muaf hiçbir makam veya kurum bırakmamak, bu işin özüdür. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı, bu yüzden hayati önemdedir. Yürütme, yasama veya yargının birinden birinde sivrilen, gücü tekelleştiren bir kurum, oligarşi yahut şahıs ortaya çıkarsa denetim mekanizmasının ahengi mahvolur, devlet ahlakını yitirir. Bunun yanında en büyük denetleyici kurum toplumun kendisidir. Esasında toplum, elinde bir not defteri, yoldan geçenin dürüstlüğünü değerlendiren bir müfettiştir. Toplum, doğru olduğunu düşündüğü fiilleri ödüllendirir, yanlış olduğunu düşündüğü davranışları ise cezalandırır. Toplumun neleri kınayıp neleri taltif ettiğini yahut mazur gördüğünü incelemek, o toplumun değerler mekanizmasını ortaya çıkarır. Mesele, doğruları toplumun doğrusu haline getirmektir. Bu olmazsa, bir bataklığın taşı da elması da içine çekip yutuverdiği gibi ahlaksız bir toplum da siyasette, bürokraside, sporda, bilimde, vs. en ismet sahibi kişileri bile kendi kokuşmuşluğuna çekip onları hak-hukuk tanımayan birer canavara dönüştürebilir. O yüzden aydının en büyük çalışma alanı, toplum olmalıdır. Yüzyıllardır aydınımız bu değişmez görevde hep başarısız olmuştur ama bu başarısızlık hedefin imkansızlığında değil, aydının zaaf ve beceriksizliklerinde aranmalıdır.
Çözümün kodları mekanizma tasarımı, sözleşme teorisi ve davranışsal iktisat alanlarının kaneviçe gibi işlediği, kökü ta Aristo'ya kadar uzanan, oradan Machiavelli ve Adam Smith'e, daha sonra Veblen'e, son olarak modern iktisat literatürüne ulaşan bilimsel bilgi birikimindedir. Müteakip yazımız bu alanların yolumuzu nasıl aydınlatabileceği üzerine olsun.
Dipnotlar:
* Muharrik de insentif de Türkçe kelimelerdir. Birinin kökeni Latince olup dilimize İngilizce'den, diğeri de Arapça'dan geçmiş olabilir, lakin şu an birer Türkçe kelimedirler. Birinden birine gıcık olanlar Türkçe'nin zenginliğine düşmanlık ederler. Türkçeleşmiş Türkçe'dir, eski köke tapmayız.
* Merriam-Webster'a göre "Something that incites or has a tendency to incite to determination or action", Oxford Dictionary'e göre "A thing that motivates or encourages someone to do something."