By Yasin İzgi on Pazar, 06 Eylül 2020
Category: Tarih

​TALAT PAŞA'NIN YURT DIŞI FAALİYETLERİ VE MİLLİ KURTULUŞ ÇARELERİ

TALAT PAŞA'NIN YURT DIŞI FAALİYETLERİ VE MİLLİ KURTULUŞ ÇARELERİ

Cihan Harbi'nin son safhasında Osmanlı Devleti Filistin Cephesi'nde İngiliz taarruzuna engel olamamış ve 1 Ekim 1918 tarihinde Şam'ın düşmesi ile Talat Paşa sadaretindeki hükümet son anlarını yaşadığının farkına varmaya başlamıştı. 8 Ekim 1918'de ateşkesin altında imza vermemek adına Talat Paşa ve kabinesi istifa etmiş, yerine kurulan Ahmet İzzet Paşa başkanlığındaki kabinede Bahriye Nazırı olan Rauf Bey Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirlemiş bulunan Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamıştı. Bu antlaşma ile beraber İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşa son verilirken aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin de fiilen varlığı son bulmuş olacaktı.

Antlaşmaya imza koymamak adına istifa eden Talat Paşa İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi'sini topladığında cemiyetin ileri gelenlerinin yurtdışına çıkmalarına karar verildi. Talat ve Enver Paşa yurtdışına çıkılması durumunda tüm okları üzerlerine çekeceklerini, düşmanlığın onlar üzerinde toplanacağını düşünmelerine rağmen karara uydu. Bu düşüncenin doğruluğunu Ahmet İzzet Paşa'ya yurtdışına çıkmadan önce mektup bırakan Talat Paşa'dan da teyit edebiliriz. Zira Talat Paşa muhakeme olmak istediğini ancak arkadaşlarının isteği üzerine bunu geleceğe bıraktığını bu mektubunda kendisi söyleyecektir.

Merkez-i Umumi'de alınan karar neticesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti 1 Kasım 1918'de Talat Paşa başkanlığında son kongresini yaparak kendisini feshetti. Aynı gece Enver, Cemal ve Talat Paşa gibi cemiyetin önde gelen bazı liderleri bir Alman torpidosu ile Kırım'a gitmek üzere yurdu terk etti. Bu duruma engel olamadığı gerekçesiyle İzzet Paşa hükümeti düşürüldü, yerine Ahmet Tevfik Paşa hükümeti kuruldu. Yeni hükümet çıkarttığı kararname ile Talat Paşa ve arkadaşlarının yurtta kalan mallarına el konulmasını kararlaştırdı. Meclis-i Vükela kararı ile de "Tehcir ve Taktil" olaylarını incelenmesini isteyerek İttihatçılar hakkında gıyabi yargılamalara başladı. Sonradan kurulan Damat Ferit hükümeti de Divan-ı Harb teşkil edecek ve Talat Paşa başta olmak üzere birçok İttihatçı liderin nişanlarını ve unvanlarını alacaktır. Bu gelişmeler olurken İttihatçılar dünyanın çeşitli yerlerinde hem memlekette gelişen olayları takip etmeye hem de bulundukları bölgelerde siyasi faaliyetlere devam etmeye çalışacaklardır. Bu yazımızda Talat Paşa'nın yurtdışına çıktıktan sonra yaşadıklarından ziyade Mustafa Kemal Paşa'ya yolladığı mektubunda kendi ifadeleriyle bahsettiği faaliyetlerine değinmeye çalışacağız.

Talât Paşa'nın Millî Mücadeleye Karşı Tutumu ve Mustafa Kemal Paşa ile Mektuplaşması

Talat Paşa, Berlin'de geçirdiği, yaklaşık iki buçuk yılı aşkın bir zaman zarfında, kendisine yakın gördüğü yabancı çevrelerle temasa geçmiş ve bu arada elde ettiği bilgileri ve belgeleri Anadolu'daki Millî Mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa'ya mektupla haber vermiştir.

Talat Paşa Mustafa Kemal'e yazdığı ilk mektubunda, hem Mustafa Kemal'e memleketin kurtuluşuna dair kendi düşüncelerini belirtmiş, hem de yurt dışındaki İttihatçıların faaliyetlerini anlatmış, onların lideri olarak Mustafa Kemâl'e ortak çalışmalar konusunda bazı tekliflerde bulunmuştur.

Söz konusu mektupta Talat Paşa, yurt dışına çıktığı andan itibaren yaptığı bütün siyasi faaliyetlerini anlatıyor ve Avrupa kamuoyunda Türklere karşı oluşan düşünceleri belirtiyor, ardından bütün bunlara karşı ortak hareket planlarını aktarıyordu. Bu nedenle, mektubu buraya aktarmayı uygun buluyoruz. Talat Paşa'nın mektubu şu şekildedir:

"22 Kanunuevvel 1919

Memleketin âtisini ben şu yolda görüyorum:

Avrupa, mevâd-ı iptidaiyesi gayet zengin olan Rusya'dan uzun müddet istifade mümkün olmayacağını yakinen bildiği için bu zararını imkân nispetinde Türkiye'den telafi etmeye çalışacaktır. Düvel-i İtilafiye'nin Türkiye üzerinde besledikleri bütün âmal ve makâsıd-ı iktisadileri bile arzu ettiğimiz şekilde hür müstakil bir Türkiye'nin vücuduna mâni olacaktır. Binaenaleyh, bizlerle akdedecekleri muahede-i sulhiyede kendileri için birçok esbab-ı müdahale bulunacak ve şerait-i sulhiyye iktisaden memleketimizden azami istifade etmelerine müsait birçok mevadı haiz bulunacaktır. Elimizde kalacak yerlerin menabii kesîr olmakla beraber bu şerait dahilinde memleketin esbab-ı terakkisini temin etmek mümkün olmayacaktır. Sulhun tahdit edeceği Türkiye, Avrupa'nın bu gayesine set çekebilecek derecede kuvvet olmayacaktır. Binaenaleyh, bu kuvveti hariçte aramak ve muavin kuvvetler vücuda getirmek icap eder. Bunu ben iki büyük muhitte aramak ve kuvvetli bir teşkilat yapmakta görüyorum. Bu kuvvetin biri vâsi Türk alemi, ikincisi de İslâm alemidir. Türk aleminde şimdiye kadar hiç işlenmemiş olan Türkistan bizim için gayet esaslı bir saha-i mesaidir. Bu sahada dahildekilerin doğrudan doğruya çalışması hem müşkül hem de tehlikelidir.

Teşkilat-ı esasiye vücuda getirdikten sonra maddî ve manevî surette muavenet kabil olabilir. Bu teşkilat-ı esasiyeyi yapmak için rüfekadan bazılarının o havaliye giderek çalışması iktiza ediyor. Bugün üzerimize düşen vazife, mazideki umumî ve hususî hatiyyatı unutarak geniş bir fikirle herkesin kabiliyetinden azami istifade ve bu suretle gaye-i umumiyi temine çalışmak olmalıdır. Ben Enver Paşa'yı gerek İslâm alemindeki nüfuz ve ehemmiyeti ve gerek azim ve metaneti ve gerek şerait-i hazıra dahilinde uzun müddet memlekete avdetinin gayri mümkün bulunması dolayısıyla o havalide çalışabilecek mühim bir uzuv telakki ediyorum. Binaenaleyh, bazı rüfeka ile kendisinin Türkistan, Azerbaycan ve şimali Kafkasya'da derece derece çalışmaları takarrür etmiş ve o semte müteveccihen hareket etmişlerdir. Ancak havali-i mezkûrede çalışabilmek için Bolşeviklerle anlaşmak zaruridir. Bolşevikler Rauf Bey'ce de malum olduğu veçhile Brest-Litovsk muahedesi esnasında vâsi bir Sovyet imparatorluğu gayesini takip ediyorlardı. Eski Rusya İmparatorluğu dahilinde ki, bunda Finlandiya, Litvanya, Estonya, Ukrayna, Polonya, Kafkas ve Türkmenistan da dahil idi. Sovyet teşkilatı yapıp, bu teşkilatı Petersburg veya Moskova'ya raptetmek ve bu suretle eski Rus imparatorluğunu, başka bir kisve altında, ihya etmek arzusunda bulunuyorlardı. Bugün Bolşevikler bu fikirlerinden bazı fedakarlıklar yapmışlardır. Eski Rusya imparatorluğu dahilinde teşekkül eden muhtariyet ve istiklâliyetleri tanıyacaklarından bahsediyorlar. Buradaki Bolşevik rüesası ile hal-i temastayım. Şimdiye kadar mahpus bulunan Radek ile de defaat ile görüştüm ve bâlâda zikrettiğim esaslar dairesinde çalışmak üzere Lenin'in tasdikine talikan anlaştım. Radek'in tahliyesi ve tayyare ile Moskova'ya gedebilmesi için Almanlar nezdinde pek çok çalışarak muvaffak oldum. Ve başka bir nam altında esbab-ı seyahatini temin ettim. Bundan dolayı Radek ve burada bulunan Bolşevikler bize medyunu şükrandırlar. Radek, Bolşevikler hükümetinin şark mesaili mütehassısı olduğundan mukarreratımızın merkezce kabul edileceğini suret-i katiyede temin ediyor.

İkinci saha-i mesainin âlem-i İslâm olduğunu söylemiş idim. Türkistan teşkilatı Afganistan vasıtası ile Hindistan'da çalışarak Hindistan âleminde bir tesir yapabilir ve Devlet-i Aliyye ve Hilâfet-i İslâmiyye lehinde kuvvetli bir cereyan uyandırabilir. Araplar mütarekeden sonra tamamıyla inkisar-ı havale uğramışlardır. Fransızlar ile İngilizler arasında 1916 tarihinde akdedilen mukavelenâme Arabistan'ı tamamıyla parçalayıp kuşa benzetiyor. Ve müstakil Arabistan'a kıt'a olarak çölden başka hemen hiçbir şey bırakmıyor. Emir Faysal'ın maiyetinde bulunanlardan biri İsviçre'de bize mensup bir zat ile oradan mülakatında Arap gençlerinin maziyi unutarak Türkler ile eski Almanya veya Avusturya-Macaristan gibi birleşmek ve beraber çalışarak İtilafçıların istilasına mâni olmak fikrinde olduklarını söylemiş ve Mustafa Kemal Paşa ile tesis-i münasebet arzusunda bulunduklarını ilave etmiştir. Sulh şeraitinin müzakeresi sırasında Arapların Türkler ile birleşmek arzu-sunu izhar etmeleri ve bu bapta halkı tezahüratta bulunmaları nüfuz-u hilâfetin o havalide devam ve bekasını göstereceğinden fevkalade faydalı olabilir. Dahilden vesait-i muhtelife ile bu maksadın istihsaline sarf-ı mesai olunabilir. Bu tarz ve şekl-i mesai Rauf Bey'in gayesine ve arzusuna pek muvafık olduğundan bu hususta sarf-ı mesai edebiliyor.

Biz de harici bir teşkilat ile kendisine muavenet edebiliyoruz. Mısırlı Aziz Bey iki gün evvel Berlin'de beni buldu. Bu esas dairesinde kendisiyle uzun uzadıya görüştük. İnkisar-ı hayale uğramış, Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben yazdığı mektubu gönderiyorum. Bu zat dahilden ziyade hariçte ve bu maksat uğrunda istihdam edilebilir. Ve bu yolda çalışması için kendisine imzasız not şeklinde bir cevap verilebilir.

Ben memleket için çalışmayı şimdilik şu üç şekilde hülasa edebiliyorum: Biri dahilde, diğeri de Türklük ve İslâmlık âleminde.

Dahildeki teşkilat-ı milliye, iktidarı tamamıyla ele almalı ve muntazam bir hükümet şeklinde memleketi idare ederek sulhu akdetmelidir. Teşkilat-ı milliyenin halen hiçbir fırkayı temsil etmemesi pek muvafıktır. Ancak mevki-i iktidara geldikten sonra her ne nam ile olursa olsun Meclis-i Mebusan'da kuvvetli bir fırka vücuda getirmesi zaruridir.

Hariçte bulunan uzuvlar ile açık hiçbir münasebetleri olmamalıdır. Harp mesullerinin muhakemesi için bir divan-ı âli teşkil etmeleri lazımdır. Bu tamamıyla ayrı bir meseledir. Bir taraftan bu cihet takip edilmekle beraber diğer taraftan yalnız ara sıra benimle gönderilecek adamlar vasıtasıyla münasebette bulunulabilir. Mamafih arzu etmedikleri ve ahvali gayri müsait buldukları halde şimdilik ihtiyat etmeleri de kabul olunabilir. Esasen gerek benim ve gerek diğerlerinin vaziyet-i siyasîleri bugün buna müsait olmadığı gibi memleket için de zararlıdır. Takibini muvafık gördüğüm üç tarz-ı mesaiyi buraya tekrar ediyorum:

Evvelâ- Dahildekilerin müstakilen çalışmaları.

Sâniyen- Hâriçtekilerin âtiyen Türk ittihadı vücuda getirebilmek için Türkistan'da çalışmaları ve Türkistan'ın bilahare istiklâliyetini temin edebilmek için idarede askeri ve mülkî teşkilat vücuda getirmeleri,

Salise- Arapların bugünkü me'yusiyetinden istifade ederek ileride bir Arap ve Türk ittihadını tekin edecek teşkilatı vücuda getirmek ve umumiyet itibarıyla âlem-i İslâm'da lehimizde bir cereyan uyandırmak.

Bütün bu teşkilat ya şimdiden veyahut ileride Mustafa Kemal Paşa'nın şahsına veyahut teşkil edeceği bir büroya rapt olunabilir. Haricî teşkilatın nokta-i temasını ben teşkil edeceğimden işin ciddiyet ve safiyetinden emin ve askerce bir itaata intizar olunabilir.

Avrupa'da bulunduğum bir sene zarfında propaganda için yapılan teşebbüsat ve teşkilat;

Lahey'de bir Türk istihbarat bürosunun teşkili ve memleketimiz lehinde gerek Hollanda ve gerek diğer bîtaraf memleketler matbuatında neşriyat icrası, bu teşkilat âtiyen hükümete rapt olunabilir.

Amsterdam'da inikat eden beynelmilel Sosyalist Kongresinde, beynelmilel sosyalistler kâtib-i umumisi Huysmans ile mülakat ettim. Ermeni vekayiinin suret-i cereyanını buna izah ve Müslümanların Ermeniler tarafından duçar-ı tecavüz olduğuna kendisini iknaa çalıştım. Amsterdam'da kongreye iştirak için gelen Gürcü Hükümet-i Muvakkatesi Reisi Çengilli ile de görüştüm. Ve Ermeni vekayii hakkında nokta-i nazarımızı kendisine izah ettim. Çengilli, inikat eden Bern Sosyalist konferansına Ermeniler aleyhinde irad-ı nutuk ederek Türkiye'de cereyan eden Ermeni vekayiinin müsebbip ve mesûl-i hakikilerinin bizzat Ermeniler olduğuna, yaptığı tahkikat üzerine kanaat-ı kâmile getirdiğini serd ve beyan eylemiştir.

Fransız ve İtalyanlar ile mülakat ve müzakerat ve bunlardan hasıl ettiğim fikirler:

Gerek İtalyanlar gerek Fransızlar atiyen idareyi ellerine alacaklarını muhakkak gördükleri Jön Türkler ile şimdiden hüsn-ü münasebete girmek ve kendilerini İngilizler nezdinde müşkül bir mevkie sokmamak şartıyla bizlere mümkün olan muaveneti yapmak arzusundalar. Ancak bugün açıktan fiili bir harekette bulunmalarına imkân olmadığı gibi esasen vaziyet-i siyasîleri de buna müsait değildir. Bu hususta bize İtalyanlar, Fransızlardan daha müsaade kâr davranıyorlar. Buradaki İtalyan delegesi vasıtasıyla İtalya Hariciye Nezareti müsteşarı Kont Sforza ve dolayısıyla İtalya hükümetiyle her vakit temas edebiliyorum.

Cavit Bey de evvelce bizde Turuk-i Umumiye şirketi müdürü iken elyevm İmaret ve Tesisat nazırı bulunan Lostor vasıtasıyla Fransa hükümeti ile temasa gelebiliyor. Mamafih bu hususat tamamıyla dahildekilerine ait olduğundan biz yalnız dahildekiler lüzum gördüğü takdirde bu işte tavassut edebiliriz. Ve icabında kendi tayin edebilecekleri zevatı bunlarla görüştürebiliriz. Arzu ettikleri takdirde tamamıyla aradan çekiliriz.

Cavit Bey hakkındaki mütalaam;

Cavit Bey, memleketin dahilde ve hariçte muhtaç olduğu bir uzuvdur. Muktedir ve namusludur. İtilafiyyûn nezdinde bizim vaziyetimizde değildir. Harbe muhalif kalmış, harp esnasında ecnebileri ve menafii ecnebiyyeyi âtiyen memlekete nafi olur mülahazasıyla müdafaa etmiştir. Amerika ile kat'ı münasebata aleyhtar bulunmuştur. Bu cihet Amerika sefaretince de malumdur. Ermeni vekayii ile de alakası yoktur. Hakkında verilen hüküm hilaf-ı vicdan, kanun ve usuldür. Herhangi bir şekilde ileride Divan-ı Âlice muhakemesi icra edilmek üzere bu hüküm geri alınabilir.

Asım Bey'in avdetinden evvel mümkün ise Küçük Refet Bey'i ve yahut o derece tanıdığım birisinin İsviçre veya Almanya'ya gönderilmesi ve bu mesail hakkında teati-i efkâr edilmesini pek arzu ederim.

Bu zat aynı zamanda sosyalist cereyanlarını da tetkik ve er geç Avrupa muhitinde pek büyük bir rol oynayacak olan bu cereyanlardan bizlerin suret-i istifademiz hakkında da bir fikir edinebilir. Paramız yoktur. Sizden para istediğimize de zahip olmayınız. Şimdiye kadar bu işlerde bir miktar kendi paramdan sarf ettirdim, masarifin diğer bir kısmını Karasu'nun Nesim Mazliyah üzerindeki parasından mesuliyeti üzerine alarak sarf ettirdim ve atiyen de ettireceğim. Sonrasına Allah kerim.

Azmi Bey'e ben göndermedim, mumaileyhin benimle hiçbir alakası yoktur. Parası kalmadığından bahisle dahile giderek bir köşede oturacağından bahsetti. Ben de münasip gördüm. Maatteessüf haber aldığıma göre bu zavallı budala dünyayı velveleye vermiş ve bizim işlerimize sekte iras etmiştir.

Siyaset-i dahiliye hakkındaki mütalâatım:

Millî teşkilat rüesası mebusana girmeli, hükümeti elde etmelidir. Kabine dahilde ve hariçte otorite tesis edebilecek bir zatın riyasetinde ve ekseriyeti bu rüesadan mürekkep olmak üzere teşkil edilmelidir. Ahval ve vaziyet katiyen icap ettirdiği taktirde fırka-i saireden birkaç zat da kabineye ithal olunabilir. Bence bu otoriteyi haiz zat buradan gör-düğüme nazaran Mustafa Kemal Paşa'dır. Bu suretle teşekkül edecek kabine Clemanso'nun tarz-ı siyasetini meşk ittihaz edebilir. Cavit Bey'in beyanatına nazaran bugün memlekete fenalıkları dokunan erazil-i eşhasın 31 Mart hadisesinde vücutları tahakkuk eden edanî imiş. Bu edepsizlere hadlerini bildirmek ve rezilliklerine meydan vermemek memleketin menafii iktizasındandır. Matbuatı erâzil-i nâs elinden kurtarmalıdır. Biz buna muvaffak olamadık. İnşallah siz olursunuz. Millî kuvvet, buradan mütalâa dermeyan edemeyeceğim bir şekilde sulh neticesine kadar muhafaza olunmalıdır. Kuvve-i milliyeye istinad eden mütecanis bir kabinenin dahilde ve hariçte pek büyük tesiri olacağından şüphe yoktur.

Bizlere gelince istediğiniz şekle girmek, istediğiniz tarzda çalışmak arzu ettiğiniz hususî ve umumi her türlü fedakârlığı yapmak en büyük emelimizdir. Muvaffakiyetinize bütün kalbimizle duahanız. Asım Bey parolamı size bildirecektir. Bana gönderilecek zatın aynı parola ile gönderilmesini rica ederim."

Bu mektup miladi 22 Aralık 1919 tarihinde Talat Paşa tarafından kaleme alındığında Mustafa Kemal Paşa Ankara'ya doğru yola çıkmış 27 Aralık'ta da Ankara'ya varmıştır. Bu mektuptan sonra bir ay içerisinde son Mebusan Meclisi toplanacak (12 Ocak 1920), İstanbul işgal edilecek (16 Mart 1920) ve padişah Vahdettin tarafından meclisin kapatılması ile (11 Nisan 1920) Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Ankara'da Büyük Millet Meclisi teşkil edilecekti. (23 Nisan 1920) Mektubun muhtevasını incelemeden önce bu tarihsel süreci de aklımızda bulundurmamız elzemdir. Şimdi Talat Paşa'nın ve İttihatçıların yurtdışına çıktığından bu zamana yaptıklarını ve Millî Mücadele'ye bakışlarını bu mektup bağlamında inceleyelim.

Talat Paşa'nın Millî Mücadele Hakkındaki Görüşleri ve Milli Kuvvetler Lehine Yapmayı Düşündükleri

Talat Paşa mektubunun başında memleketin geleceği hakkındaki düşüncelerini belli bir nizam içinde bildirerek ve sebeplendirerek anlatmaya başlamıştır. Ona göre Avrupa devletleri, ham madde bakımından zengin olan Rusya'dan devrim ve emperyalizm karşıtlığı nedeniyle uzun süre istifade edemeyeceğini çok iyi bilmekte ve bundan ötürü oluşacak zararlarını Türkiye'den telafi etme yoluna gideceklerdir. Bu yüzden Talat Paşa bütün kozlarını Türkiye üzerine oynamak zorunda gördüğü İtilaf Devletleri'nin tüm iktisadi maksatları ve siyasi emelleri uğruna yapacaklarının özgür ve bağımsız bir Türk devleti kurmaya engel olacağı fikrindedir. Bu emellerini eyleme geçirmek adına ise barış görüşmelerinde imza etmemizi istedikleri antlaşmada kendilerine müdahalede bulunma hürriyeti verecek maddeler bulundurmak isteyecek ve bu yolla ülkenin iktisadi meselelerinde söz hakkı bularak memleketten istifade etme yoluna gideceklerdir. En nihayetinde ise bu barış görüşmeleri neticesinde sınırları çizilecek olan yeni ülke Avrupa'ya karşı bir güç oluşturacak yeterlilikte olamayacaktır.

Talat Paşa'ya göre Avrupa'nın memleket üzerindeki siyasi emellere ve iktisadi sömürgeciliğe karşı gelmek elzemdir. Bunu başarmak için ise memleket dahilindeki güç yetmeyecektir. Bu güce ulaşmanın yegâne çözümü olarak Talat Paşa Türk ve İslam aleminde teşkil edilecek kuvvetlerden beklemektedir. Bu iki sahadaki çalışmalar ona göre Kuva-yi Milliye tarafından gerçekleştirilemez. Zira hali hazırda bir Millî Mücadele'ye girişen iç kuvvetlerin bu işe atılması hem tehlikeli hem de zordur. Peki bu gerekli olarak nitelediği işler kimlerin eliyle yapılacaktır? Talat Paşa'ya göre bunun cevabı yurt dışında bulunan İttihatçılardır. Milli Kuvvetler ise bu işin tam merkezinde olmak yerine bölgelerde oluşturulacak teşkilatlara meddi ve manevi yardımda bulunabilirler. Bu yardım Talat Paşa'nın sözleriyle "arkadaşlardan bazılarının bölgelere bizzat giderek teşkilatlanma çalışmalarına katılmaları" şeklinde olmalıdır. Bu kişilere karar verirken de eskide kalmış siyasi kararlar ve düşünceler bir kenara bırakılarak işlerinde uzman kabul edilen ve bu hareketlere katkı sağlayabilecek herkesten en azami biçimde faydalanmak gerekmektedir. Türk dünyası sahası Talat Paşa için oldukça verimli bir saha olarak görülmektedir. Çünkü Bolşevik İhtilali ile muhtariyet verilen ve kendi askeri birliklerini oluşturmaya çalışan Türk halklarını teşkilatlandırmak oldukça basit ve bir o kadar da gereklidir. Bu görevi en mükemmel ifa edecek kişi ise ona göre Enver Paşa'dır. Çünkü Talat, Enver Paşa'nın hem Cihan Harbi esnasında yaptıkları sebebiyle memlekete girişinin uzun müddet gerçekleşmeyeceğini varsaydığından hem de onun İslam dünyasındaki nüfuzunun bu teşkilatlanmalarda etkili olacağını düşündüğü için Enver'i Türk sahasındaki teşkilatlanmanın başında tahayyül etmiş ve Mustafa Kemal'e önermiştir. Zaten Talat Paşa, mektubu yazdığı aylarda Enver Paşa'nın ve bazı İttihatçıların Kuzey Kafkasya, Türkistan ve Azerbaycan'da çalışmalarına karar verip bu sahalara doğru harekete geçtiğini haber vermiştir.

Talat Paşa bu fikirlerini Mustafa Kemal'e bir giriş mahiyetinde anlattıktan sonra kendisinin bu fikirler doğrultusunda yurt dışında o zamana kadar gerçekleştirdiği faaliyetleri anlatmaya başlamıştır. İlk olarak sunduğu fikirler neticesinde söylediği Enver Paşa'nın Türkistan'da çalışması meselesi üzerinde Bolşeviklerle anlaşmanın gerekliliği üzerinde durmuştur. Çünkü Ekim Devrimi'nden sonra Bolşevikler önceleri Rus Çarlığı altında tüm sınırlarını muhafaza ederek bir Sovyet İmparatorluğu meydana getirmek istemişseler de Talat Paşa mektubu kaleme aldığında bu fikirlerinden vazgeçerek eski Çarlık halklarının özerkliklerine ya da bağımsızlıklarına yeşil ışık yakmaya başlamışlardır. Bu durum Talat Paşa'ya göre fırsata çevrilmesi gereken bir durum olarak değerlendirilmiş ve kendisi bu yönde Karl Radek ile görüşmüştür. Karl Radek, 1917 Şubat Devrimi sonrası Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin yurt dışı bürosunda çalışmış; Ekim Devrimi sonrasında Rusya'ya dönerek Brest-Litovsk Antlaşması'nı imzalayan Sovyet delegasyonu içerisinde bulunmuş önemli bir Sovyet siyasetçiydi. Almanya'da bulunmasının sebebi burada devrimci bir ayaklanmaya katılmaktı. Alman Komünist Partisi'nin kuruluşuna katılarak merkez komite üyeliğine seçilmişti. Berlin'de Talat Paşa ve İttihatçılarla Sovyetler adına görüşmeler yapmıştı. Talat Paşa'nın mektubunda bahsettiği bu görüşmelerde Paşa Radek'e Mustafa Kemal'e anlattığı fikirleri aynı şekilde aktardığından ve bu fikirleri gerçekleştirmek üzere çalışmalar yapmak istediğinden bahsetmiş ve Lenin'in tasdikini beklediğini bildirmiştir. Yani Talat Paşa'nın yurt dışına çıktıktan sonra Türk milletinin bekası için çalışmaya devam etmek adına ilk olarak Radek ile görüşerek Türkistan sahasındaki Türklerin istiklali için çalışmalar yapmaya çalışmıştır. Bunu Mustafa Kemal Paşa'ya anlatırken de Türkiye içindeki çalışmalar ve mücadelenin tek başına Avrupa'ya karşı bir güç teşkil edemeyeceğini düşündüğü için gerçekleştirdiğini bildirmiştir.

İkinci çalışma ve teşkilatlanma sahası olarak İslam alemini gören Talat Paşa bu sahadaki çalışmaların da yine Türkistan'da bulunan İttihatçılar eliyle geleceğini düşünmekte olduğunu bildiriyor. Çünkü o sıralarda İslam aleminin çoğunluğunu oluşturan Hint Müslümanları İngiliz sömürgesi altında yaşamaktaydılar. Bu bölgeyle bağlantıyı Talat Paşa'ya göre Afganistan'da bulunan Cemal Paşa ile Türkistan'daki İttihatçılar kuracaktı. Ve nihayetle bölge Müslümanları ayaklandırılarak orada alem-i İslam'a yakışan bir bağımsız devlet teşkil edilecekti. Bu durum İngilizlerin Türkiye üzerindeki siyasi ve iktisadi emellerini de sekteye uğratacaktı. Alem-i İslam'ın ikinci büyük nüfus grubu olarak gördüğü saha ise Arap topraklarıydı. Talat Paşa Arapların Osmanlı himayesi altında makam-ı hilafete hizmetlerinin beklenenden az olmasını göz önünde bulundurmakla birlikte Mustafa Kemal Paşa'ya İngilizlerle Fransızların imzaladığı Sykes-Picot Antlaşması'nı örnek göstererek Arapların beklediklerini alamadığından bahsetmektedir. Ona göre bu antlaşma yüzünden Araplar hayal kırıklığına uğramıştı. Çünkü bu antlaşmaya göre Arapların bağımsız devleti olarak adlandırılan alan çölden ibaretti. Bu durum Arapların da asla hoşuna gitmemişti. Bunun bir fırsata çevrilerek hilafet nüfuzunun o topraklarda daimî bir şekilde kullanılması sağlanabilirdi. Bu konu üzerine Talat Paşa, adamlarını Kral Faysal'ın adamları ile İsviçre'de görüştürmüştü. Talat Paşa bu görüşme neticesinde aldığı sözleri ve yaptığı değerlendirmeyi de Mustafa Kemal'e haber veriyor. Bu görüşme neticesinde Kral Faysal mahiyetindeki kişilerden aktardığına göre Araplar, Türkler ile tekrar birleşerek İtilaf Devletleri'nin hem Anadolu hem de Arap Yarımadası'nı işgale birlikte karşı gelme arzusundalardır. Hatta bu uğurda Kral Faysal'ın adamları Mustafa Kemal ile birlikte hareket etme teklifinde dahi bulunmuşlardı. Talat Paşa bu sözlerden hareketle Mustafa Kemal'e sunduğu önerisinde barış şartları görüşülürken Arap ahaliye İtilaf Devletleri'ne baskı yaptırılması, Türklerle birleşme isteklerini dile getirmeleri gibi bir takım hareketlerde bulundurularak hem İtilafçıların ellerini zayıflatmak hem de hilafet makamının gücünü de Araplar üzerinden onlara göstermek gerektiğini bildirmiştir. Bu hususun başarıya ulaşması için Türkiye içerisinden Rauf Bey'i önerirken yurt dışında da Mısırlı Aziz Bey'e görev verilmesinin faydasından bahsetmiştir. Mısırlı Aziz Bey ile bizzat Berlin'de görüşen Talat Paşa onun da hayal kırıklığına uğradığından söz etmiş ve bu durumun intikam duygusuna dönüştüğünü, bunun da Türk milleti lehinde kullanılması gerektiğini anlatmıştır. Hatta bu hususta Mısırlı Aziz Bey'in Mustafa Kemal Bey'e hitaben kaleme aldığı mektubu da birinci elden Türkiye'ye yollayan da Talat Paşa olmuştur. Aziz Bey ile görüşmesinden bahsederken yurt dışında aynı hususta teşkilat kurulduğunu da sözlerine eklemiştir.

Talat Paşa tüm bunlardan sonra yurt içine yapılması gerekenler hakkında da Mustafa Kemal Paşa'ya nasihatlerde bulunmakta kendisini vazifeli görmüştür. Kuva-yi Milliye'yi "Teşkilat-ı Milliye" olarak adlandıran Paşa, bu kuvvetlerin iktidarı tamamen ele almasının lüzumuna değinmiştir. Bunun yerinin ise o tarihte Meclis-i Mebusan olacağını söylemiştir. Bu noktada Talat Paşa devlet adamlığının verdiği duruş neticesinde iktidarın tamamen ele alınması halinde bile yurt dışındaki İttihatçılar ile hiçbir şekilde münasebet kurulmaması gerektiğini bildirmiştir. Ona göre bu durum ikili bir durum oluşturacak ve hatta Cihan Harbi sonrasında haklarında oluşturulan kötü hava ve İtilafçıların bakış açısından ötürü memleketin zararına olacaktır. Yani Talat Paşa bu sözlerinde kendi istikballerinden ziyade büyük bir devlet adamı olduğunu gösterircesine memleketin yararını düşünmüştür. Teşkilatçılığının verdiği o lider tavrına binaen münasebet kurulmak istenmesi durumunda ise adres olarak yalnızca kendisini göstermekten de kendisini çekmemiştir. Kendi himayesi dışında bulunan kişiler yerine bizzat kendi tayin ettiği isimlerle münasebet kurulmasının ihtimaline de açık kapı bırakmıştır. Fakat hemen sonrasında yine kendi siyasi durumunu göz önüne alarak bu münasebet kurulmak istenmese dahi bunda anlayışlı olacağını bir kez daha söylemiştir.

Bu faslın ardından kısa bir özetle sözlerini tekrarlayan Talat Paşa Avrupa'da bulunduğu bir sene boyunca neler yaptığını tek tek anlatmaya başlamıştır.

Talat Paşa'nın Hariçte Gerçekleştirdiği Faaliyetler

Talat Paşa ilk olarak Mustafa Kemal'e yaptıkları hakkında verdiği malumatlardan Lahey'de bir Türk istihbarat teşkilatı kurduğunu söylemiştir. Talat Paşa'nın komitacı kişiliği o dönemlerde de asla peşini bırakmamış sabık ve kaçak olarak nitelendirildiği dönemde dahi istihbarat faaliyetlerinden vazgeçmemiştir. Bu teşkilatın Mustafa Kemal'in kontrolüne geçirilebileceğini de bizzat kendisi söylemektedir. Bunun dışında Hollanda'da, dünya kamuoyunda tarafsız olan devletlere propaganda faaliyetlerinde bulunacak neşriyatlar da yapıldığını söylemiştir.

Paşa'nın yurt dışında bulunduğu sırada gerçekleştirdiğini söylediği çalışmalardan ikincisi Amsterdam'da gerçekleştirilen Uluslararası Sosyalist Kongresi'ne katılması olmuştur. Bu kongrede Uluslararası Sosyalistler Genel Sekreteri Huysmans ile görüşmüştür. Huysmans ile görüşmesinin içeriği ise Ermeni Tehciri meselesi olmuştur. Sekretere tehcirin gerekliliğinden, Ermenilerin Müslüman nüfus üzerinde gerçekleştirdiği katliamlardan bahsederek sosyalist kamuoyunda Ermeni meselesinde taraftar toplamaya uğraşmıştır. Bu uğraşındaki sebeplerden bir tanesinin de teşkil edilecek yeni Türk devletinin karşı karşıya kalacağı bu meselede dünya nezdinde yalnız kalmamasını sağlamaktır. Aynı kongrede yine Ermeni meselesi ile ilgili Gürcü Geçici Hükümeti Başkanı Çengilli ile de görüşmüştür. Bu görüşmenin sonucu Huysmans ile olan görüşmeden daha faydalı olacak ki Talat Paşa'nın söylediğine göre Çengilli Bern Sosyalist Konferansı'nda Ermeniler aleyhinde sözler beyan etmiştir. Bu da Türk hükümetine ve İttihatçılara dünya ya da en azından sosyalist kamuoyunda düşmanlık duyulmamasında faydalı olacağını düşündüğü bir çalışma olmuştur.

Üçüncü olarak Talat Paşa'nın yurt dışından Millî Mücadele yararına yaptığı çalışmaların en önemlilerinden sayılabilecek görüşmeleri Fransız ve İtalyanlar ile olmuştur. Talat Paşa bu görüşmelerden İtalyan ve Fransızların, Millî Mücadele'den Türklerin galip çıkarak idareyi alacaklarını düşündüklerini öğrenmiştir. Bu sebepten onların yardım arzusunda olduklarından bahsetmiştir. Fakat bu yardımlardan bahsederken İtalyan ve Fransızların hala İngiliz vesayetinde bulunduklarını da Talat Paşa'nın ifadelerinden anlamaktayız. Yapılan yardımlar neticesinde İngilizler karşısında zor duruma düşmemek isteyen İtalyan ve Fransızların şu an için siyasi durumlarının bu yardımları yapabilecek vaziyette olmadığına yine Talat Paşa ifade etmektedir. Paşa bu bilgileri aldığı İtalya Dışişleri Bakanlık Müsteşarı Kont Sforza sebebiyle İtalyanların Fransızlardan yardım hususunda daha samimi olduklarını söylemiştir. Talat Paşa'nın yurt dışındayken dahi Avrupa devletleri veya doğu ülkeleri fark etmeksizin her kesimden insanla görüşme yapması ona duyulan saygının da bir göstergesidir. Zira İtalya hükümeti ile münasebetlerinin istediği zaman gerçekleştiğini de söylemektedir. Bu onun devrik veya sabık adı ne olursa olsun hala dünya kamuoyunda bir ağırlığının olduğunun bariz göstergesidir.

Fransızlarla olan görüşmelerini ise eski Maliye Bakanı Cavit Bey aracılığıyla yaptığını söylemektedir. Fakat en nihayetinde İtalyanlar ve Fransızlarla olan münasebetler memleket dahilindeki kuvvetlerle ilgili olduğu için Talat Paşa kendi başına işler çevirmiş gibi görünmekten de geri durmaktadır. Yine devlet adamlığının verdiği büyüklükle mektubunda bu iki önemli husus hakkında karar merciinin Mustafa Kemal olduğunu, onun arzusu neticesinde hareket edeceklerini, Türkiye'de oluşturulacak bir heyet geldiği takdirde ise görüşmelerde aracılık yapabileceklerini ve hatta istenmemesi durumunda tamamen aradan çekilebileceklerini beyan etmiştir.

Sonuç olarak faaliyetlerinden bahsi bitirerek Cavit Bey'in memleket için çalışmalarda nasıl etkili olabileceğinden ve yurt içindeki Kuva-yi Milliye hareketi hakkındaki görüşlerinden sonra mektubu bağladığı kısım devlet adamlığı, İttihatçılık, Türklük kavramlarını bir abide gibi şahsında toplamış olan Talat Paşa'nın büyüklüğünü ayan beyan ortaya koymaktadır. Aynen mektuptaki kısmı burada tekrar zikretmekte fayda görüyorum:

"Bizlere gelince istediğiniz şekle girmek, istediğiniz tarzda çalışmak arzu ettiğiniz hususî ve umumi her türlü fedakârlığı yapmak en büyük emelimizdir. Muvaffakiyetinize bütün kalbimizle duahanız. Asım Bey parolamı size bildirecektir. Bana gönderilecek zatın aynı parola ile gönderilmesini rica ederim"

Talat Paşa'nın bu mektubu neticesinde Mustafa Kemal Paşa ona iki mektup yazacak yukarıda anlatılanlardan memnuniyetini dile getirecek ve çalışmalara devam edilmesi hususunda da beyanlarda bulunacaktı. Ancak Mustafa Kemal Paşa'nın o an için yegâne gayesi Millî Mücadele'nin başarıya ulaşması olduğundan Talat Paşa'nın tekliflerinden "yurt dışından memleket dahilindeki harekete yardım" konusu dışındaki konulara ve önerilere pek sıcak bakmayacaktır. Buna rağmen Talat Paşa Mithat Şükrü Bey gibi önemli isimlere yazdığı mektuplarında Mustafa Kemal Paşa ile aralarında sorun olmadığını bildirecek hatta yurt içindeki İttihatçılara Mustafa Kemal'in emrine girme talimatı verecekti.

12 Mart 1921 tarihinde Talat Paşa, Dr. Nazım Bey ve Halil Paşa ile birlikte yurda dönüş için dilekçe vermiş fakat bundan üç gün sonra, 115 Mart 1921 Salı günü Berlin'de Ermeni Nemesis Operasyonu kapsamında Taşnak teröristi Soğomon Tehliryan tarafından şehit edilmiştir.

Related Posts

Leave Comments