İnsanlık binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. İlk insandan bu yana insanlar bir arada yaşamaya ihtiyaç duyarak toplulukları oluşturmuşlardır. Bu topluluklar " birlikten kuvvet doğar " ifadesine göre yaşamayı, birbirlerine destek olarak yaşamayı amaç edinmişlerdir. Bu toplulukların bazıları çok uzun ömürlü ve sağlam yapıya sahip olmuşlar; yüzlerce yıl bir arada yaşamayı başarmışlardır. Ancak bazı topluluklar ise bu kadar sağlam bir örgüt kuramamışlar ve kısa zaman içerisinde tarihten silinmişlerdir.
Peki, topluluklar arasında böyle farklılıklar olmasının sebebi nedir?
Neden bazıları çok uzun ömürlü bazıları kısa ömürlü olmuştur?
Bu soruları binlerce cevap verilebilir. İnsan topluluklarını bir arada tutan ve yüzyıllarca yaşatan şey nedir desek kimileri silahlı güç der kimileri ekonomik güç der. Evet mutlaka ama mutlaka bunlar da birer etkendir ancak insanlar için ortak bir mukadderat, ortak bir amaç yani bizim deyimimizle ortak bir ÜLKÜ olmadıkça sahip olunan maddi birikimler çok da anlam ifade etmemektedirler.
İşte insanları bir arada ve diri tutan, onlara çalışma, toplumlarını geliştirme ve koruma gücünü veren yegane kriter ÜLKÜ'dür. Sözlük anlamı " and " ve " uzak hedef " olan ülkü topluluğu aynı yolda yürüten kuvvettir. Hüseyin Nihal Atsız'ın deyimiyle " Bir milletin yürütücü kuvvetine ülkü denir. "
Aslında ülkü bir milletin ulaşmak istediği hedefleri, amaçları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu hedef " uzak hedef " olduğu için milletlere dinamizm katmaktadır ve milletleri durağanlıktan alıkoymaktadır. Milleti oluşturan insanların devamlı olarak çalışmalarını ve emek sarf etmelerini sağlamaktadır.
Türk milleti kendi ülküsüne " Kızıl Elma " adını vermişlerdir ve bu ülkü uğruna binlerce yıl oradan oraya at koşturmuşlardır. Bu ülkünün verdiği milli inanç ve güç sayesinde dünya çapında devletler kurup 4 kıta üzerinde teşkilat ve medeniyet kurmuşlardır.
Günümüzde bir ülküye - Kızıl Elma - bağlanmayı hayalcilik, boş iş, maceracılık olarak algılayanlar tarihten bihaber yaşayan amaçsız bir topluluk olabilir ancak. Tarih içerisinde kendilerine bir ülkü edinip büyük başarılar sağlayan birçok millet vardır. Mesela Yahudiler 2000 küsür yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve sadece kitaplarda kalmış olan İbranice dilini diriltmeyi kendilerine bir ülkü edinmişlerdir ve maalesef bu ülküyü gerçekleştirmişlerdir. Dünyanın dört bir yanına dağılan, sürgün edilen Yahudiler bir ülküye sarılıp bir araya gelip çalışarak inandıkları ülküyü gerçekleştirmek için olanca güçleriyle uğraş vermişlerdir. Bir ülkü sahibi olmaya " hayalcilik " diyenler tarihe baktıkları zaman kendi yanlışlarını göreceklerdir.
Milleti bir arada ve ayakta tutan, millete dinamizm kazan ülkü toplumdan söküp alındığı zaman insanların amaçsızlaştığını, sadece kendi rahatını ve zevkini düşündüğünü, fedakarlık yapmaktan kaçındığını göreceksiniz. Ülküsü olmayan toplumlarda bencillik, rüşvet, iltimas ve ahlaksızlığın türlü türlüsü alıp başını gider. İnsanlardan ülküsünü aldığın zaman insan maddileşmeye başlar. Maddileşen insan ise her türlü hainliği yapabilecek bir zihniyete sahiptir.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı milletimizin yüzyıllardan bu yana süregelen ülkümüze sıkıcı sarılmalı, ülküsü için çalışmalıdır. Eğer biz - Türk milleti - ülkümüz için çalışmaz isek başkaları bize zarar verecek olan ülküleri için çalışacaklardır. Ancak biz ülkümüze sıkıca sarılırsak, ülkümüze emin adımlarla yürürsek hiçbir hain plan yüce Türk milletine bir zarar veremeyecektir.
" Demez taş, kaya
Yürürüz yaya.
Türküz, gideriz Kızılelma'ya " ( Ziya Gökalp )