Günümüzde Uygur Türkleri arasında Kamlar büyü ve sihir yapma, fala bakma, çeşitli hastalıkları tedavi etme gibi işlevlerle varlığını sürdürmektedir. Uygur kamlar, Uygurların tarihi süreçte kabul ettikleri Maniheizm, Budizm ve İslamiyet gibi dinlerin bazı inanış ve uygulamalarını da bu faaliyetleri içinde harmanlayarak günümüze taşımışlardır.
Şaman kelimesinin Ural-Altay kökenli bir dil olan Tunguzca "saman" sözcüğünden geldiği, Tunguzlarda "şaman" veya "saman"ın bir nevi "rahip" veya "sihirbaz" anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Ancak Şamanın bütün milletlerde ve tarihin her döneminde adlandırılması aynı değildir. Türk halkları şamanlarına genellikle kam (gam, ham) derler. Radloffa göre, başlıca Altay, Teleüt, Lebed, Şor, Şagay, Koybal, Kaç, Küerik, Soyon, Kumandı ve Uygur ağızlarında geçer. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek Şamanlarına bö, böge Yakutlar oyun, Çuvaşlar yum, Kırgız-Kazaklar bakşı, baksı ya da bahşı derler. Yakutlar ile Altaylılar kadın Şaman için Moğolca udugan (utahan, ubahan, ıduan) deyimini kullanırlar. Ancak Yakutçada hamma (kamla), "kamlık etmek" anlamındadır
Kam genellikle "kâhin, büyücü" demektir. Ayrıca "uzman hekim, bilim adamı, felsefeci" anlamlarına da gelir. Eski Türkçe metinlerde bazen "putperest rahip", bazen "büyücü" anlamında kullanıldığını görüyoruz. Eberhard'a göre, eski bir Çin kaynağında, Kırgızlarda Şamana "gan" denildiğini görüyoruz ki, bu herhalde kam olacaktır. Nitekim Radloff, 11. yüzyılda Hakas- Kırgızlarda Şamana "kam" denildiğini yazar. Harva'ya göre, 13. yüzyıl Avrupa gezginlerinden V. Rubruk da "sihirbaz" anlamında ham (=kam) kelimesini kaydetmiştir.
Şaman'ın Eski Uygur Türkçesinde "Kam" diye adlandırıldığını büyük âlim Kaşgarlı Mahmut "Dîvan-ı Lügati't- Türk"te belirtmektedir. Kaşgarlı Mahmut eserinde, Uygurların ve Türklerin ilahî güç ve kudrete sahip olan kişileri "Kam" diye adlandırdığını ifade etmiştir. Ayrıca söz konusu eserde, Müslüman Türklerin Göktanrı inancının kalıntılarını ihtiva eden geleneksel tedavi ve büyü ile ilgili uygulamalar içinde değerlendirilebilecek "abaçı", "abakı", "arwa", "arvış", "çıvı", "ırk", "ısrık", "kam", "kovuç", "ürüng", "yarın", "yel" ve "yelvi" gibi kelimelere yer verdiğini görmekteyiz. Kamlığın tekâmül merhalelerinin Semavî dinlerle kaynaşarak varlığını sürdürdüğünü göstermesi açısından bu kelimeler büyük öneme sahiptir. Büyük düşünür ve âlim Yusuf Has Hacib'in eseri "Kutadgu Bilig"te de "kam" sözcüğü aşağıdaki mısralarda görüldüğü gibi kullanılmıştır:
endedir, gör bunların ilacı,
Tedavi edersin ilaçla, sensin hekimlerin ustası.[
Uygur Türkleri arasında kam sözcüğü "hekim, usta", "tedavi edici" manalarında kullanılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Uygurların ataları eski devirlerde "Şaman"ı; "Kam" ve "Kaman" olarak adlandırmışlardır. Günümüzde ise Uygur Türkleri arasında "şaman" için "perihon", "cinkeş", "bahşi" ve dahan gibi terimler kullanılmaktadır. "Perihon" sözcüğündeki peri "cin"- han ise "okuyucu, okuyan, çağıran" anlamındadır. Kıssahan ve gazelhan gibi. Perihon teriminin yanı sıra "bahşı" ("dilenci ve gezginci Budist rahibi"; fa-she }£}£ "din üstadı, ruhani"; bakçı/bakıcı), "dahan" (dua-han "dua ile hasta tedavi eden"; darhan "demirci saman"), "cinkeş", "molla" ve "büvi" terimleri de kullanılmaktadır. Cinkeş sözcüğündeki "keş" eki "verilen", "meftun olan" manalarına sahip olup, "cinkeş" sözcüğü "cinlerle ilişkili olan", "cinlere meftun olan" anlamına gelmektedir. "Perihon", "bahşı", "dahan", "molla" ve "büvi" denilen kişiler, bugün daha çok fal bakma, kötü ruhları kovup hasta tedavi etme işleriyle uğraşmaktadırlar. Bunlardan "perihon" ya da "perihonluk" bazı araştırmacılar tarafından "büyücü" veya "büyücülük" anlamında, bazıları tarafından da "Şamanlık" anlamında kullanılmıştır. Her ne kadar "Şaman", çeşitli milletlerde ve tarihin farklı devirlerinde değişik şekillerde adlandırılmışsa da, Kam'ın inanç sistemi içerisinde sahip olduğu yer ortak bir tutum olarak muhafaza edilmiştir.
Uygur araştırıcı Rahman Abdurahim'e göre; şamanların etkisinin Uygurlar arasında bugüne kadar devam etmesindeki en büyük sebep şamanlarda özel ve gizemli bir gücün ve kudretin varlığına inanılmasıdır. Kamların bu güce sahip olmasının sebepleri ise şunlardır:
- Kamlardan her birinin kendine önderlik eden mezarları ve meşayihleri vardır.
- Kamların ruhlar, cinler, devler, periler ile ilişkisi olduğuna inanılır. Kamların hasta tedavi etme sürecindeki etkisine şüphesiz inanılır.
- Kamlar, ruhlarının yardımıyla hastanın vücudundaki kötü ruhları ve kötü ruhların zararlı etkisini kovup çıkarır. Onlara "kastname] Çünkü bu ruhların insanlar arasında muhabbet ya da nefrete sebep olduğuna inanılır.
- Kamların her türlü insan ve her türlü iş için fala baktığına inanılır. Uygur Türklerine göre şamanlar, insanın geçmişi, bugünü ve geleceği; bir hastalığın sebebi ve tedavisi; çalınan bir eşyanın nerede olduğu ve kim tarafından çalındığı gibi konularda bilgi sahibidirler ve gelecekten haber verirler.
Uygur Türkleri arasında insanların tedavi olma, korunma ve geleceği öğrenme arzusu, Kamları "kutsal iktidara" ve "gizemli güce" sahip kılmıştır. Kamların insanların yaşamındaki psikolojik gücü, Kamların "koruyucu", "tedavi edici" ve "gelecekten haber verici" görevini günümüze kadar nasıl sürdürdüğünü açıklamaktadır.
Günümüzde Uygur Türkleri arasında kamın seçimi ve eğitim süreci ise şu şekildedir: "Ruhlar yetişkin kişiler arasından birini seçerek kırk gün çırak olarak eğitirler ve seçilen kişi ruhlar, ilahlar ve cinlerle ilişki kurabilecek yeteneğe eriştikten sonra evlerine geri götürülür. Aradan geçen kırk gün, seçilen kişinin evinden "kaybolduğu" süre olup, bu sürede çırak sadece süte benzer bir sıvıyla beslenir. Bu tür "cinler tarafından kaçırılan" kişiler kimseye karışmazlar, bunlar ruhsal yönden anormal kişiler olup, davranışları da tuhaf olurlar. Bunlar; ancak şaman olduktan sonra kendilerine gelirler. Ruhlar bunlara harabelerde, mezarlıklarda ve eski ağaçların altında Şamanlığı öğretirler. Çıraklardan kırk günlük süre içerisinde gördüklerini kimseye anlatmamaları, sadece beyaz veya mavi renkli elbise giymeleri, şaman olduktan sonra kendini açığa çıkarmaları ve evinin etrafında bulunan yalnız ağaca beyaz tuğ bağlamaları, Salı, Çarşamba, Cumartesi güneş battıktan sonra faaliyet yapmaları, Kamlık eğitimi aldıkları yerde belirli zamanlarda kurban sunmaları istenir.
Uygur Türklerinin arasında kamların özellikleri ve faaliyetlerinde ruhlar büyük önem taşımaktadır ve ruhlar; ilahlar, ruhlar ve devler olmak üzere üçe ayrılmıştır. İlahlar, yani Tanrılar gökte yaşarlar. Bunlar arasında Gök Tanrı en kudretlisi olup, diğer Tanrılar Gök Tanrı'nın yardımcılarıdır. Ruhlar ise karakter bakımından iyi ruhlar ve kötü ruhlar olmak üzere ikiye ayrılır. Şaman ruhu, hakanların ruhları, kahraman ruhu, kabile ve soy üyelerinin ruhları iyi ruhlar kategorisine aittir ve bunların mensup olduğu aile ve toplumu koruduklarına inanılır. Kabile üyeleri arasında kötü niyetli kişilerin, cezalandırılarak öldürülenlerin, felakete uğrayıp ölenlerin, yabancı veya düşman toplumuna mensup kişilerin ruhları kötü ruhlar içinde yer alır. Bunların ruhlarının cin ve albastılara dönüşüp insanlara zarar verdiğine inanılır. Cin ve albastılar da kötü ruhlar grubunda yer alıp, karanlıklar dünyasında yaşarlar. Bunlar güçlü olup olmadıklarına göre, "dev", "albastı" ve "cin" diye üçe ayrılırlar. İnanca göre, "dev" kötü ruhlar arasında en güçlü olanıdır ve yalnız ağaçların dibinde, harabelerde, eski değirmenlerde yaşarlar. Devlerin ihtiyar kişilerin, doğum yapan kadınların ve bebeklerin ruhuna zarar verip onları hasta ettiklerine inanılır. Bunların rüzgârına kapılan insanlar delirir, felç olur veya dili tutulur. Uygur Kamlar, devleri de Müslüman, kafir, mug (ateşe tapan) cuhut (Yahudi), tersa (Hıristiyan) diye ayırmışlardır. Müslüman devlerin insanlara pek fazla zarar vermediklerine inanılır. Albastılar devlerden daha zayıf olup, bunlar da insanlara zarar verebilmektedirler. Albastılar daha çok zayıf kişilere, özellikle bebeklere ve loğusa kadınlara zarar verirler. Albastılar insanlara daha çok beyaz elbiseli, beyaz saçlı ihtiyar nine görünümünde veya beyaz keçi biçiminde görünür. Cinler, kötü ruhlar arasında en zayıf olanıdır. Cinler de "temiz cin" ve "pis cin" diye ikiye ayrılır. Cinler mezarlarda ve harabelerde yaşar. "Temiz cin" nispeten iyi ruh olup, insanlara pek fazla zararı dokunmaz. Bu cin insanlara beyaz elbiseli erkek görünümünde rastlar. Kamlar temiz cinlerin yardımıyla gizli olayları bilirler, olacak olaylardan haber verirler. Kamlar bu cinlere "maşayih" derler. Bu cinler geceleyin hareket ettiklerinden, şamanlar bunları gece çağırır ve faaliyetlerini gece vakti yaparlar. "Pis cin" zayıf da olsa insanlara zarar verebilir. Bu cin daha çok beyaz saçlı ihtiyar nine, beyaz keçi ve ateş biçiminde görünür. Pis cinler daha çok bebeklere, loğusa kadınlara ve gebe kadınlara zarar vermektedir. Uygur kamlarına göre, dev ve perileri çok güçlü ruhlardır, dolayısıyla bunların sebep oldu ğu hastalıkları tedavi ederken, kamlar çok ciddi olmaktadırlar.
Uygur Türkleri arasında her kamın kendine göre bir davulu, dümbeleği, tefi olup, o bunları çaldığı zaman insanlar etrafında oynamaktadır. Bu merasimin asıl amacı, kötü ruhları defetmek, neyi kurban edeceğini bilmek, hastalığı tedavi etmek, ölüm ve başka belalardan insanları korumak ve gelecekle ilgili haber vermektir. Şamanizme göre, hastalığın asıl sebebi kötü ruhlardır. kamlar rüya tabiri yaparak, fala ve yıldızlara bakarak gelecek hakkında bilgi verirler. Kamların en başta gelen fonksiyonu hastalıkları iyileştirmede kendini göstermektedir.
Bunların dışında, "ot köçürüş", "muska yapmak", "kan kılmak" (hayvan kesmek), "kötü ruhları toplamak", "kastlama sihiri" gibi pek çok cinkeşlik (sihirbazlık) adetleri vardır. Bunların tamamı özel duacılar (dahan, bahşi) tarafından yapılır. Bu adetlerin hepsi Eski Türk inancı Göktanrı inancındaki ruhların düşüncesinden ortaya çıkmıştır.
- Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
- Fuzuli Bayat, Türk Şaman Metinleri, Efsaneler ve Memoratlar, Piramit, Ankara, 2004.
- Şamanizm, Michel Perrin, İletişim Yayınları, 2001
- Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000.
- Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
- Şamanizm, Mircea Eliade
- Semboller Ansiklopedis