Ergen yaşlarda kavradım feminizmin anlamını "feminizm toplumda kadın haklarını erkek haklarıyla eşit düzeye getirmeye çalışan düşünü akımı, feminist ise bu düşünü akımını destekleyen İNSAN… Burada İnsan kelimesine özellikle vurgu yapmak istiyorum, cinsiyet yok! İNSAN… Bu nedenledir ki feminist asla erkek düşmanı demek değildir… Hakların eşitliğine inanan insandır.
Benim ergen yaşlarımda kadın düşmanı olarak o kadar zikrediliyordu ki feministlik, bıkmadan usanmadan anlamını anlatmaya çalışıyordum. Ciddiye alınıyor muydum, hayır… Çünkü bilinçaltımıza öyle bir işlemişlerdi ki erkek düşmanlığı olarak, bir kadın hakkını savunursa "feminist bu" damgası yiyordu. Ne komik , feminist damgası yemek kötü bir şeydi yine toplumda. Bunlar erkek düşmanı, erkeklerden üstün olduklarını düşünüyorlar, mümkün mü bu vs.vs gibi bir dolu saçma şeyler… O kadar ufak şeyler büyütülüyordu ki laf anlatamayacağımı anladığımda anlatmaktan vazgeçtim. Ve feminist kadınları bir kaçı hariç hiç sevmedim. En çok feminist adamları sevdim. Bu adamları yetiştiren kadınları sevdim.
Hak hukuk her insan için olması gereken. Kadın ve erkek ayrılmazcasına…
Ben artık haksızlık söylemlerini dillendiren insanları sevmiyorum.
Ne kadınlar tanıdım erkeğe eziyet eden, ne adamlar tanıdım hakların eşitliğini savunan.
Hayattaki en büyük başarısının zengin bir koca bulup evlenmek olan kadınların, hayatın içinde dişiyle tırnağıyla mücadele ederek savaşan kadınlara küçümseyerek baktıklarını gördüm.
Kadının en büyük düşmanının kadın olduğunu gördüm.
Erkek çocuğuna çok anlam yükleyen, kız çocuklarını kendi ezikliğinin intikamını çıkarırcasına hayata hazırlamayan kadınlar gördüm.
Biz kadınlar aslında o kadar güçlüyüz ki, ama kontrolsüz gücümüzün güç olmadığını gördüm.
Sürekli eşlerinden sevgililerinden şikayet eden birçok kadın tanımışsınızdır. Şikayetten geri kalmayan ama o ortamda yaşamını sürdüren… Elbette ki bunun kendilerince haklı olduklarını düşündükleri birçok nedeni olabilir. Ama nedenler değil önemli olan. Bugününü ve yarınını daha güzel yapmak için eyleme geçiyor musun? Buna ne derseniz diyin. En çok dillendirilen çocuklar, işim yok eğitimim yok nasıl hayatıma devam edeceğim korkusu. Peki, şimdi yaşadığın hayattan memnun musun? Hayır… Ayrıldıktan sonraki hayatının daha kötü olacağını düşündüğün için katlandığın bu durumdan çıktığında daha iyi bir yaşantın olmayacağını biliyor musun? O da hayır. Çünkü yarın bilinmez. Ve sen kendince güvenli alanını ( bu alan aslında hiç güvenli değil de neyse.) terk etmedikçe bunu asla bilemeyeceksin. Mücadele etmeye korkuyorsun…
E ne diyeyim, kal olduğun yerde ve ne yaşıyorsan çekmeye devam et öyleyse.
Dünün ve yaşadığın anın kaygılarını yükleyerek çocuklarına, sorunlu nesiller yetiştir… Ve bu döngü dönüp dursun…
İnsana şiddet, insana tecavüz, insan cinayetleri sürüp gitsin…
İşte burada ,
Neredesin sen nerede?
Yaşamın içinde mi yoksa durup sayıkladığın dünde mi?
Kadın erkek değil. İnsan olarak değerlendir.
Geçen haftalarda yaşanan bir olaya değineceğim parkta bir kadın bir adam kavga ediyor, fen lisesi öğrencisi Fatih kavgayı ayırmak için gidiyor, adamla aralarında çıkan arbedede adamı bıçaklıyor ve adam ölüyor. Kadir hiç yoktan bir katil.
Dayak yiyen kadın üç çocuğunu bırakıp uyuşturucu müptelası birine kaçmış, umuma açık alanda sarhoş adamla kavga ediyor. Gencecik bir çocuğun başını belaya sokup"19 suç kaydı var diye kötü denemez" diye ölen dostunu savunan bir kadın.
Her kadını da, sırf kadın olduğu için savunmayın.
Bu insanları biz yetiştiriyoruz. Eşitlikse istemimiz bunu sağlayacak olan biziz.
Bir çocuğu yetiştiren kadın... Bugün toplumun geldiği en önemli nokta annelerin tutum ve davranışları. En sıkıntılısı o, onu değiştirmemiz lazım. Peki, bunu nasıl yapacağız. Eğitim eğitim diyoruz da nasıl eğiteceğiz. İlle üniversite düzeyinde bir eğitim elbette değil. Anne babalıkla ilgili eğitimler, halk düzeyinde, sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenebilir, alanda uzman kişiler bu konuda seminerler verebilir. Ya da bu tarz insanların ulaşımına kolaylık sağlayacak noktalarda mesela televizyonlarda, kitle iletişim araçlarında, gazetelerde verilen mesajlar bu doğrultuda olabilir. Çünkü insanlar buralardan öğreniyorlar biz tarih bilgisini izlediğimiz filmlerden öğrenen toplumuz. Yalan yanlış da olsa izlediğinden etkilenen bir toplumuz. Televizyona sosyal medyaya bağımlı bir toplumuz. Oradaki dil biraz bu yönde evrilirse bence değişimler olabilir. Şiddet dilini sunarsanız şiddet vakalarıyla daha çok karşılaşırsınız. Eğitim verecek bir dil ortaya koyarsanız, bir bilinç vermeye çalışırsanız o doğrultuya gider insanlar. Niye bu kadar şiddet olayları arttı? Çünkü medyada çok fazla görünürlüğü var. Ve insanı normalleştiriyor. Bu herkesin başına gelebilecek bir şey olarak algılanıyor. Halbuki değil. Ve sanki istatiksel olarak da bu çok fazla var gibi algılanıyor. Hayır, çok fazla yok sadece diğer vakalar anlatılmıyor bu tarz vakalar çok fazla öne çıktığı için bizler zannediyoruz ki çok fazla var. Toplumun yüzde sekseni böyle...Değil işte...
Çocukluğunda duygusal ihmale uğrayan insanlar yetişkinliklerinde bunu yansıtıyorlar.
Haksızlık eşitsizlik her neyse…
Biz bu noktada erkekle eşit değiliz, erkekten üstünüz… Erkekten güçlüyüz. Canlar yaşatan, canlar yetiştireniz.
Bunun önüne geçebilecek yine biziz, biz kadınlarız bizim yetiştireceğimiz çocuklar.
Cesareti olmayan kadınlar cesur kadınları sevmiyorlar. Böyle kadınlara en çok kim saygı duyuyor biliyor musunuz? Çocukları ve o yazımın başında belirttiğim feminist adamlar.
Önce sen kendin için ve insanlık için ne yapıyorsun bunu sorgula. Sevgi olsun anadilin. Önce kendini sev, sev ki senden yansısın.
Ve lütfen cesur ol...
Sevgilerimle, hoşça kalın…