"BENDEKİ OZAN ARİF" BAŞLIKLI YAZI ÜZERİNE!
Öyle zorki bazen meramını anlatmak,
bazı şeyleri yazmak veya yazılmışları sizin ile paylaşmak!
Hele de bu kendinizle ilgili bir övgü, bir methiye ise hepten zor.
Ancak bazı yazılar vardır daha önce de söylediğim gibi en beyhude hayat sürdüğünüzü düşündüğünüz, en daraldığınız anda,
Adeta dil altı hapı gibi tesir eder ve sizi o darlıktan kurtarırlar.
Yani size faydasız bir hayat sürmediğinizi, boşa yaşamadığınızı, boşa mücadele etmediğinizi anlatırlar…
Tıpkı şahsımla ilgili yazılmış aşağıdaki yazı gibi…
"Milli Bilinç" adlı bir sitede "Serhat KAHRAMAN" isimli genç bir kardeşimin köşe yazısı bu…
Bu yazıdan beni oğlum "Mehmet Alp" haberdar etti…
Biraz çekinerek de olsa;
" Baba biliyorum, kendinle ilgili övgü yazılarını pek paylaşmak istemezsin ama bir genç arkadaşımız seninle ilgili emek verip güzel bir yazı kaleme almış, önce bir oku sonra nasıl takdir edersen öyle olsun…" dedi…
Oğlum gittikten sonra yazıyı okudum…
Değişik duygulara dalarak, hatta gözlerim sulanarak okudum…
Sonra sizinle paylaşmam gerektiğine karar verdim.
Siz nasıl algılarsınız bilemiyorum.
Ama ben şu gerçeği farkettim!
Övgüden hoşlanmadığımı sanarken benim esas hoşlanmadığım meğerse övgünün kendisi değil, övgünün yapılış biçimiymiş!..
Belli ki bir yerlerde karşılaşmışız!
Ancak inanın tanımadığım veya hatırlayamadığım bu Serhat kardeşimin yazısındaki emeği ve estetiği görünce,
Bunu size yansıtmadan yapamadım.
Zamanınız müsaitse siz de bir göz atın…
Belki o zaman beni daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum.
Sizi " BENDEKİ OZAN ARİF" başlıklı yazı ile baş başa bırakırken,
"Serhat KAHRAMAN" isimli genç kardeşime gözlerinden öperek teşekkür ediyorum.
Ve ona diyorum ki;
" Şu yorgun omuzlarıma nasıl bir yük yüklediğinin farkındamısın sevgili kardeşim?.."
O.Arif
09 Mart 2018
Bad Homburg
==============
BENDEKİ OZAN ARİF
————————— Serhat KAHRAMAN -------
Bundan 24 yıl önceydi, ilçeye yeni taşınmıştık.
Ortaokul öğrencisiydim. Henüz 12 yaşındaydım, araştırmacıydım.
Aileden gelen bir milliyetperverlik vardı ama, donanımsızdım. Ta o yaşlarda bir işi bilmeden savunmanın ne tür bir herze olduğunun farkındaydım.
Ortalarda bir sağ-sol kavramı dolanıyordu.
Araştırırken karşıma "Ülkücülük" mefhumu çıktı. "Ülkücülük" mefhumu ile beraber karşıma ilk çıkan da Ozan Arif oldu. Kimdi bu Ozan Arif?
Ozan Arif bir Türk Milliyetçisi'ydi, Ülkücü'ydü, ozandı, devrin zalimlerine baş kaldırmış sanatçıydı, 11 yıl sürgün hayatı yaşamış bir vatansever idi.
Polatlı'nın Eti Caddesi'nde o yıllarda faal olan bir müzik evi vardı. Merakla müzik evine daldım,
"Ozan Arif albümü arıyorum" dedim.
Daha sonra Ozan Arif albümleri sayesinde samimiyet kurduğum o müzik evinin sahibi "elimde bir albümü var" deyip "Yasaklar" serisinden YAZIK OLUR VATANA (Mamak'tan gelen mektup) adlı albümünü bana uzattı. Derhal satın alıp, merakla ve heyecanla evin yolunu tuttum.
Ne diyordu bu adam? "C-5" de neydi? Mamak'ta neler olmuştu? Ülkücülük? İşkenceler? Şehitler? Komünizm? Başbuğ?... Etkilenmiştim.
Albümü çevirip çevirip tekrar dinliyor, söylediği sözlerden kastını anlamaya çalışıyor, derhal elime bir sözlük alıp kelime avına çıkıyordum. Kelimeleri öğrendikçe, mazide yaşananları öğreniyor, öğrendikçe hırslanıyor ve yaşanan olayların ızdırabını derinden hissediyordum.
"Eğilin milletten yükselen sese,
Mavi boncuk dağıtmayın herkese,
Hoşgörü bezinden takım elbise,
Giyerseniz yazık olur vatana!"
Tekrar Ozan Arif'in albümünü aldığım müzik evinde aldım soluğu. "Her ay geleceğim senden bir albüm alacağım, her geldiğimde bu albüm Ozan Arif'in farklı bir albümü olacak."
Nitekim de öyle oldu.
2002 yılında Nevşehir'e (sonradan bazı sebeplerden terk ettiğim) MYO'ya giderken elimde 19 albümü vardı.
Hepsine gözüm gibi bakıyordum. 1 yıl sonra elimde bir tek albümü dahi kalmadı. Hakikatı haykıran, etkili söz söyleme kabiliyeti ile yüreğindeki ızdırabı bize yetiren, her destanı birer ders niteliğinde olan, öğreten, bilgilendiren Ozan Arif destanları "meselelerden bihaber" olan bazı arkadaşlarıma "en kolay yoldan meseleleri nasıl anlatırım?" hususunda bana ciddi yardımcı oldu.
Bu nedenle "ödünç" olarak verdiğim albümler dağıldı ve zaman içinde hepsi elimden çıktı. Çıktı ama, her biri birer ibret ve ders niteliğinde olan bu destanların da arkadaşlara hatrı sayılır derecede faydası oldu.
Mesela; "Bulgar Zulmü" ile Şumnu'daki Mestan'dan haber alıp, camilerin yerine bostan ekilmesini; Ahmet, Mehmet isimlerinin sökülüp yerine Bulgar isimleri takılmasını, Türkler'in uğradığı zulmü öğrendiler.
"Bir Mestan tanımıştım, soyadı cefakârdı,
Şumnu'dan mektup yazar, bazen beni arardı,
Ecdadından yadigâr sadece adı vardı,
Onu da aldı Bulgar… Ne yapsın şimdi Mestan?!
Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan!"
"Ya Karabağ Ya Ölüm" ile Karabağ adlı kanayan bir yaramız olduğunu, öp öz Türk toprağı olan Karabağ'ın üstünde oynanan oyunları, kimlerin Ermeni'ye destek verip Türk'ü sırtından hançerlediğini, Ramazan ayında yıkılan yakılan camileri, katledilen soydaşlarımızı ve ardından göğe yükselen yetim, öksüz feryatlarını hep ondan öğrendiler.
"Genç, ihtiyar, kadın, kız demeden kıyılmakta,
Kolları kesilmekte, gözleri oyulmakta,
Dalga dalga semaya feryatlar yayılmakta,
Bir şehidin mezarı, bir taneden çok artık.
Ya Karabağ ya ölüm, başka yolu yok artık!"
"Kıbrıs Sevdası" ile Bozkurt DENKTAŞ'ı, KKTC'nin kimler tarafından niçin tanınmak istenmediğini ve Kıbrıs'ın Türkiye ve Türk Milleti için stratejik önemini öğrendiler.
"Hırvatistan, Slovenya, dün anca
Düze çıktı tanıdılar bak önce,
Kıbrıs halâ tanınmıyor bu bence,
Haçlı ruhu! Kalıbımı koyarım,
Göz dikenin gözlerini oyarım."
İşte böyle böyle bir nesil Ozan Arif ile büyüdük.
Hayır, hayır! "Ozan Arif bizi büyüttü" dersek daha doğru olur. Fikren bizi besledi, doyurdu. Fikriyle, duruşuyla, keskin sözleriyle, cesaretiyle hep bize misal oldu.
Ozan Arif gibi bir mücadele adamını anlatmaya günler yetmez, benim de zaten haddim değil. Benim bu yazıyı kaleme almaktaki maksadım, Ozan Arif'in benim ve benim gibi bir çok arkadaşın üstünde olduğuna inandığım hakkıdır.
"Hak bildiğin yolda yürü,
Çürürsen de öyle çürü,
Bu düzene bas küfürü,
Boş ver gönül Allah büyük"
diyen Ozan Arif'i şimdilerde "tü kaka" ilân etmeye kalkanlara bakmayın siz. Bazı şeyler yaşanır, anlatılmaz.
Sevgi, vefa gibi mefhumlar da böyledir.
Biz laf olsun, torba dolsun diye "Ozan Arif bir nesli büyüten adamdır, bir nesle gerçekleri takır takır apaçık anlatan adamdır" demiyoruz.
Bunu benim akranlarım, benim yaşıma yakın olan her Türk Milliyetçisi arkadaş bilir ve inkâr da etmez.
İnkâr eden de nankörlük etmiş olur ki, ona zaten ne desen kâr etmez!
Onun şiirler aracılığıyla; Şehit Hüseyin KURUMAHMUTOĞLU'nu, Şehit Velican ODUNCU'yu anlatması, Şehit Ruhi KILIÇKIRAN'ı, Şehit Ertuğrul Dursun ÖNKUZU'yu, Şehit Süleyman ÖZMEN'i, Şehit Yusuf İMAMOĞLU'ndan bahsetmesi kulaklarımda…
"Ruhi KILIÇKIRAN ilk göz ağrımız,
Sonra ÖZMEN'imiz, İMAMOĞLU'muz,
ÖNKUZU'muz derken, yandı bağrımız,
Unutamam, unutamam, unutmam."
Mübalağa görülmesin, bazı at hırsızları bu yazımdan başka manalar çıkarmaya yeltenmesin diye Ozan Arif'in gönlümdeki yerine dair bu yazdıklarım bir özet olsun.
Biz onda Türk Milleti'nin mazisine bir vefa gördük.
Vefa gösteren, vefa bulsun dedik.
İnsanlar ömürlerinde bir çok insanla karşılaşır, görüşürler. Bunların kimi demire, kimi de çeliğe benzerler.
Demir olanlar eğilir, çelik olanlar kırılırlar.
Ozan Arif'e bizim gönül bağımız, ona olan muhabbetimiz, ailemizin bir ferdi gibi bilmemiz işte onun bu çelikliğinden kaynaklanmaktadır.
"Velakin hor gördü hayat beni hor,
Zor imiş hayatta eğilmemek zor,
Eğilmedim amma sen gel bana sor,
Kırıla kırıla geçti bu ömrüm."
Ozan Arif öyle bir yürektir ki, kendisine kasten sataşma yaptırılan gençlerin ardından kendisine "Ozan baba üzülme, seni bilen biliyor" dememe mukabil "oğlum onların hiçbir suçu, kabahati yok"diyebilme büyüklüğü göstermiştir.
Öyle bir yürektir ki, ağır bir ameliyat atlatmasına karşın 2017'nin 4 Nisan'ında merhum Başbuğuna vefa gösterebilmek adına, elinde serum şişesi olsa şaşılmayacak bir hatırla yine oradaydı... Akranlarının, bir döneme şahit ettiğinin iddiasıyla piyasa yapanlardan bir çoğunun aksine bizi, yani sevenlerini asla mahçup etmeyen Ozan Arif!..
Gönlümden geçenlerin binde biri bile etmeyen bu yazı vesilesiyle Ozan babaya; sağlık, sıhhat, sevdikleriyle, sevenleriyle beraber huzurlu atiler diliyorum.
Tanrı, yüreğini ferahlatsın.
Yüreğini ferahlatsın diyorum çünkü, ömrünü verdiği kutlu bir yolda bugün neler olup bittiğini görüp çok üzüldüğünü gayet iyi biliyorum.
"Gibi" kelimesini bu tür durumlarda kullanmayı sevmem ama, Ozan Arif gibi kimseler övünmeyi de, övülmeyi de sevmezler. Bu yazımdan kastımı övgü olarak algılamayın. Maksadım övgü değil, 12 yaşından beri takip ettiğim ve sevdiğim, bana fikrî manada çok katkısı olduğunu düşündüğüm Ozan Arif ile alakalı öz düşüncelerimi sizlere aktarmaktı...
Tanrı, Türk'ü korusun.
Serhat KAHRAMAN / 7 Mart 2018
Not: Kaset yerine "albüm" kelimesini kasten kullandım. Bunun sebebi; "kaset" deyince, bazı mahluklar yüzünden 2011'den beri farklı şeyler akla gelmesindendir. "Kaset" kelimesine de bir çok "şey" gibi necaset bulaştırıldı…