Ya da mazoşist bir kişiliksin ve şahsının mutluluğu "kaybetmek" üzerine kurulmuş.
Veyahut da kendini şamandıra sanıyorsundur; bulunduğun kapta sular taşmayıp hep aynı seviyede durabilsin diyedir bütün çabaların…
Belki de ligin başka ülke liglerine kafa tutabilmesi ve bir kazaya uğramadan tek parça olarak yoluna devam edebilmesi için bu lazımdır; bilemem…
Biz faniler, zahire göre fikir yürütüyoruz…
***
Ben spordan örnek vereceğim, siz birkaç değişiklik ve ekleme ile ev hayatı, iş yeri, siyaset vb olarak çoğaltabilirsiniz…
Sonuçta çıktığınız bir müsabakayı kaybetmeyi hedefliyorsanız bunun çeşitli yolları vardır…
Mesela yüksekten korktuğu için kaybetmeyi isteyen veya "ligden düşmeyelim bize yeter" diyen kafa, öncelikle çeşitli bahaneler uydurarak olmazsa olmaz kabilinden gerekli oyuncuları saflarına katmaz. Kadrosunda olan iyileri de bir şekilde elinden çıkartıp rakiplere kaptırır…
Veya çok bilinen parlamış bir iki yıldız oyuncuyu büyük paralarla kadroya katıp el bebek gül bebek bakarken diğer yandan zor günlerinde hep yanında olan, amatör bir ruh ile her çileyi çeken oyuncularına it muamelesi yapar.
Aynı bir anda zengin olan sonradan görmenin, yoksulluğun dibini paylaştığı karısını dışlayıp çıtır bir hatun alması gibi etki yapar bu...
***
Sonra antrenmanlarda meydana gelen sürtüşmelerde hızlı, kesin ve adil kararlar alıp sulhu sağlamak yerine balkondan seyredersin. Bazen ateşe çaktırmadan birkaç odun da sen atarsın. Nasıl olsa aşağıda birbirleriyle kavga etmekten seni tanımaya fırsat bulamazlar…
Herkes birbirinin kuyruğunu kesmek derdindedir…
Kısacası takıma huzursuzluk girmiş ve taraftara göre "facia", sana göre "büyük başarı" geliyorum demiştir yani…
Nihayetinde profesyonel yıldız oyuncu arkadaşımız, alacağını aldıktan sonra haklı olarak başka takımlara göz süzmeye başlayacaktır…
***
Müsabaka günü maç kadrosunu formsuz, gece kulübünden sabaha karşı çıkmış, sakat ve aldığı ücretten memnun olmayan oyunculardan seçersin. Araya bir tane de falanca yöneticinin torpillisi olmaktan gayri meziyeti olmayan arkadaş koydun mu iş tamamdır…
Ama diyelim ki, bütün bu gayretine rağmen takım sahada aşka geldi, rakibi dağıttı dağıtıyor. Kurguyu bozacak şekilde bir-iki oyucu ve taktik değişikliği yaparsın. Hiç olmadı taraftarın kavgalı olduğu,kolay söveceği ve sahaya arkasını döneceği bir oyuncunu sürersin sahaya. Böyle bir-iki arkadaş her takımda mutlaka vardır…
Ve rüzgâr tersine dönmeye başlar. Dan dun atılan ve yerini bulmayan paslar, saç-baş yolduran şutlar, rakibe pas veren kurmalı oyuncular…
Derken o güzel tezahüratlar küfüre döner ve takım moral motivasyonunu kaybederek kazanacağı maçı şerefli bir yenilgiyle bitirir…
***
Kızgın taraftarın eleştiri oklarını dağıtmak için göstermelik olarak bağırıp çağırıp hakemi suçlarsın, rakibin sert oynadığını söylersin, kendi oyuncularını suçlarsın, seyirciye kızarsın…
Senden başka herkes suçludur…
Kameraların önünde üzülmüş gibi yaparsın, bir kaç tane de ilginç vaat açıklarsın…
Gerekirse aslanların önüne bir-iki kişi atarsın. El altında her günaha bir keçi bulunur nasıl olsa…
Ve geleceğe umut dağıtıp önünüzdeki maçlara bakacağınızı söylersin.
Biraz sallansan da yıkılmazsın; yine koltuktasındır, takımın bekası için…
Halanın bıyıkları ile oynayıp amcana selam çaktıktan sonra bir takım garip matematik ve olasılık hesapları yapıp şampiyon olacağınızı, rakiplerinizin tozunu attıracağınızı haykırırsın…
Herkes dağılır…
***
Takımın gidişatı hiç umurunda olmayan profesyoneller, milyon dolarcıklarının bir kublesini hangi gece kulübünde hangi mankenle ezeceğini planlarken, itilip kakılma uzmanı emektar oyuncular ve bir avuç samimi taraftar kahrından intiharı bile düşünmektedir.
Yahya Hoçur
17.1.2018