By Tamer Sağcan on Perşembe, 03 Ocak 2019
Category: Yaşam

DÜŞÜNCELERİMİZİN KUMAŞI

Son üç haftadır, çalıştığım yerde, oturup konuştuğum insanlarda, yazıştığım yerlerde hatta sosyal medyada bile alttan alta yükselen bir hukukçu nefretiyle karşı karşıyayım. Açıkçası kendimi buradan izah etmeye gerek duymuyorum. Karşılaştığım argümanlar, meslek ayırmaksızın hukukçuların ve hukuk fakültesinde okuyanların kibirli (bütün tanımları yazmayayım) olduğu yönünde. Bu nefretin bir benzeri doktorlara karşı da yükseldi. Bu sistemli bir itibarsızlaştırma mı bilmiyorum. Zamanında Ergenekon yargılamaları ile önce subayların itibarına saldırıldığı, devamında doktor cinayetlerinin arttığını hatırlıyorum. Subay, doktor veya hukukçu tanrının seçilmiş kutsal insanları değiller. Ancak tabi oldukları eğitim gereği bir uzmanlık mesleği icra ediyorlar. Bu uzmanlıklar, doğrudan insan hayatına etki edecek kararlar alınmasına sebep oluyor ve bu doğrultuda sonuçlar doğuruyor. 

Bu nefreti kusan insanlar; subaylardan kendisi ve ülkenin güvenliğini, doktorlardan sağlığını ve hayatlarını kurtarmasını, hukukçulardan da yeri geldiğinde hakkını savunmasını yeri geldiğinde özgürlüğüne karar vermesini bekliyor ve istiyor. Yine de onları dilediğince aşağılamayı veya kendisi ile aynı seviyede görmeyi istiyor; eğitim, kültür ve hatta gelir seviyesi olarak aynı yerde bulunmadığı insanların kendi mesleklerine önem atfetmesinden rahatsız oluyorlar.

Mevcut sınav sisteminin bir yeterlilik ölçmediğine emin olmakla birlikte, bu mesleklerin eğitiminin verildiği fakültelerde yetiştirilen insanlara -onlar almak istesin veya istemesin- mesleğin idealleri öğretiliyor. Ancak eğitim konusu da muamma. Bakın o kutsal bir iş işte.Şahsen bazı yetersiz özel üniversitelerde veya akademisyen kadrosu olmayan küçük üniversitelerde hukuk tahsili yapılmasının, askeri eğitimin kaldırılmasının, bazı özel tıp fakültelerinin tamamen bu itibarsızlığın ön adımı olduğu görüşündeyim.

Sonuç olarak, bir güruhun gaza gelerek, bu meslekler itibarsızlaştığı ve kendi ile aynı avam seviyesinde gördüğü için rahatlık hissettiği bu uzmanlık mesleklerinin, doğru idealler ve doğru yöntemlerle yetiştireceği elit doktor, subay ve hukukçulara bu ülkenin çok ihtiyacı olacak. Kişilerin karakterlerinden, çürük elmalardan bahsetmeden bu durumu izah etmeye çalışıyorum. Tabi olduğumuz yasaları hazırlayan, sağlığımızı ve güvenliğimizi emanet ettiğimiz, verdikleri kararlarla bize hakkaniyet sunabilecek veya özgürlüğümüzü kısıtlayabilecek (ancak bu gücü doğrudan hukuk kavramından alacak) insanların, biraz da bu yetki ve sorumlulukları dahilinde kendilerini önemli hissetmeleri bana anormal gelmiyor. Zira bir doktorun karşısında da hayatımı veya sağlığımı bilgisine, ellerine emanet ettiğim bir insanın tedavisini veya uzmanlığını sorgulamaya kalkmam. Kendisine saygıyla yaklaşırken, ayakkabılarımı tamir eden ustanın işine de, ustalığına da aynı saygıyı duyarım. Ancak alacağı kararlar, uzmanlığı ve bilgisi doğrudan benim hayatıma etki edecek bir insanı, hayatın olağan akışına uygun bir şekilde saygının dışında da muhtaçlık ilişkisi çerçevesinde daha üstte algılamak şahsım açısından normaldir. Hatta muhatabıma sorumluluğunun büyüklüğünü hatırlatmak ve hatadan münezzeh olmasa da, olabildiğince az hata yapması için gerekli sağlıklı baskıyı oluşturabilecek bir üst pozisyonu layık görürüm.

Bu statüden kaynaklanan durum sadece ülkemize has bir olgu olmadığı gibi Hindistan'daki gibi bir kasttan da bahsetmiyorum. Gelişmiş ülkelerde bu meslek gruplarında yetişmiş, etkin, yetkin, eğitimli ve kültürlü insanlara verilen değerle, ülkemizde gördüğümü kıyaslıyorum sadece.

Belki de temel sorun, saygının ne olduğunu tam olarak idrak etmiyor oluşumuz. Henüz karşımızdaki insana, bir birey olduğu için dahi saygı duymaktan imtina ederken, benim beklediklerim de pek ütopik değil mi? Ama memleketimizin uygarlık yarışında ilerlemesi ancak kaliteli ve elit insanların artmasıyla mümkün olacak. Kaliteli olmayı, elit olmayı; kültürle, eğitimle değil de zenginlikle, imkan sahibi olmakla bağdaştıranlar da memleket namına kurtulmayı dilediğim kalitesizliğin merkezinde yer alıyor. Elbisenizin kumaşının değil, düşüncelerinizin kumaşının değişmesi gerekiyor.

Related Posts

Leave Comments