Filistin, Akdeniz ve Ürdün Nehri arasında bir coğrafi bölgeyi tanımlamak için MÖ 450 ile MS 1948 yılları arasında kullanılan bir isimdir. Aynı bölgeyi adlandırmak için kullanılan diğer terimler arasında, Syria Palaestina, Güney Suriye, Jund Filastin terimleri göze çarpar.
Palestina" teriminin mucidi Roma İmparatoru Hadrian'dır. Romalılar semit ırkından olmayan Philistines kabilesinin isminden esinlenerek bu ismi kullanmıştır.Filistinliler Araptır.Tıpkı Lübnanlılar, Suriyeliler, Ürdünlüler..v.s gibi
Dünyada 12 milyondan fazla Filistinli Arap vardır.Filistinli Arap nüfusun yüzde 12-15'ni Hıristiyanlar oluşturur. Filistinli Arapların çoğu Sünni %2 cıvarında Şii Nüfusu vardır.
Ünlü oryantalist Edward Said, Dünya çapında Üne kavuşmuş Hristiyan Filistinli Bir düşünce adamıdır. ayrıca Filistin Örgütlerinde Hristiyan kökenli bir çok Arap vardır.Bunlar Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) kurucusu George Habaş, yine FHKC'li Vadih Haddad gibi İsimler Filistinde Arap milliyetçiliğinin gelişmesine hizmet etmişlerdir.
1799'dan günümüze Filistin Sorunu
1799
Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetimindeki Flistin'de bir Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya attı.
1879Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplandı. 1896'da gazeteci Theodor Herzl, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı. Herzl, Viyana'da yaşayan bir Yahudi'ydi. Yahudiler'in kendi devletini kurmasını savunuyordu ve özellikle Avrupa'daki Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmişti.
Kongrenin sonunda, Basel Programı yayınlandı. Bu belgede, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu. 1897'den önce, çok az sayıda Siyonist göçmen zaten bölgeye gelmeye başlamıştı. 1903'e kadar, bunların sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu Doğu Avrupa'dan gelmişti. Bölgenin yarım milyona yakın Arap sakiniyle birlikte yaşıyorlardı.
O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçasıydı. 1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
1917 - Değişen dengeler
Birinci Dünya Savaşı sırasında da Filistin ve çevresi Osmanlı idaresindeydi. İngiltere'nin desteklediği Arap güçleri Osmanlı hakimiyetine son verene kadar bu durum sürdü.
İngiltere savaşın sonunda, 1918'de bölgeyi işgal etti. 25 Nisan 1920'de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiltere'ye, bölgenin manda idaresi için yetki verildi. Bu değişim döneminde üç söz verildi. 1916'da Mısır'daki İngiliz idarecisi Sir Henry McMahon, Osmanlı'nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık sözü vermişti. Bununla beraber galip devletler Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, bölgeyi bu ülkeler arasında ikiye bölüyor, Filistin'de ise uluslararası idare kurulması öngörülüyordu.
1917'de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin'de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild'e gönderilen mektupta yer alıyordu. Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak anılıyor.
1929-1936 Arapların tepkisi
1922'de İngiltere'nin düzenlediği bir nüfus sayımı Yahudilerin sayısının, Filistin'deki 750 binlik nüfusun yüzde 11'ine ulaştığını gösteriyordu. Bundan sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha gelecekti. Siyonistlerle Araplar arasındaki düşmanlık, Ağustos 1929'da kanlı çatışmalara dönüştü. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü.
Arapların tepkileri, 1936'da, geniş çaplı uygulanan genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe dönüştü. Zaten o tarihe kadar, militan Siyonist örgüt Irgun Zvai Leumi, Filistin ile şimdiki Ürdün'ü ''kurtarmak'' amacıyla, Filistinli ve İngilizlere ait hedeflere saldırılar düzenlemekteydi. Temmuz 1937'de İngiltere'de, Hindistan'dan sorumlu eski devlet bakanı Lord Peel'in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu, bu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi.
Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin'in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istediler. Şiddet içeren muhalefet 1938'e kadar sürdü. Ta ki, İngiltere'den gönderilen takviye birlikler tarafından bastırılıncaya dek.
İngiltere mandası altındaki Filistin'e Siyonist proje kapsamında yüzbinlerce Yahudi göç etti. Bu da Arap topluluklarda öfkeye, isyana yol açtı.
1947 - Birleşmiş Milletler devrede
Filistin'i 1920'den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti. Bölge şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi.
Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüzbinlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü. BM'nin kurduğu özel komite, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti.
Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı.
Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı. İngiltere, 15 Mayıs 1948'de, Filistin'deki manda idaresine son verme niyetini ilan etti ancak bu tarih öncesinde çarpışmalar başladı. İngiltere halkı, askerlerinin ölümü nedeniyle Filistin'de İngiliz varlığına karşı çıkmaya başladı. Ayrıca İngilizler, ABD'nin daha fazla Yahudi mültecinin buraya kabul edilmesi için uyguladığı baskıya öfkeliydi. Bu da Siyonizme Amerikan desteğinin artışının işaretiydi.
Hem Arap hem de Yahudi taraflar, yaklaşan savaş için güçlerini seferber ediyordu. Yahudi milis güçlerinin Arap köylerinde düzenledikleri "temizlik operasyonları" 1948 yılında Aralık ayında başladı.
1948 - İsrail'in kuruluşu
İsrail Devleti, 2 bin yıldır kurulan ilk Yahudi devletiydi. Tel Aviv'de 14 Mayıs 1948'de saat 16:00'da ilan edildi. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" diye anarlar, yani "Felaket" günü.
1948'den beri, İsrail'in ortaya çıkışına verilecek karşılığa önderlik etmek için Arap devletleri arasında rekabet vardı. Bu yüzden Filistinliler olaylara seyirci kalıyordu.
1964'de Kudüs'te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) hemen ardından Arap devletleri tarafından tanındı. Bu devletler FKÖ'nün esasen kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu. Ama Filistinliler gerçekten bağımsız bir örgüt istiyordu ve 1969'da örgütün başkanlığını ele geçiren Yaser Arafat'ın amacı da buydu. Kendisine bağlı, beş yıl önce gizli olarak kurulmuş El Fetih örgütü, İsrail'e karşı operasyonlarıyla ün kazanıyordu. El Fetih savaşçıları, 1968'de Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
Araplarla yapılan savaşları İsrail kazandı..v.s. detaya inmeyeceğim sorun günümüze kadar devam ediyor.FKÖnün kuruluşuna değinmeyeceğim,1994 - Filistin Yönetimi'nin kurulmasına Arafatın ölümüne bizi ilgilendiren Türkiyede İster islamcı kesim olsun ,ister Bazı sol kesimlerin desteğini alan Filistin sorununa karşın FKÖ'nin ölen liderlerinden Yaser Arafat Türklerden nefret ettiğni şu sözlerle açıklamış,Ermenistan'ın haklı davasını destekliyoruz, Türkler Ermenilere jenosit yapmışlardır diyen Filistin El Fetih Başkanı Yaser Arafat'tır. Milliyet Gazetesi'nin 21 Mart 1989 tarihli nüshasında bu haber yer almıştır. Arafat'ın sözleri aynen şöyledir: "Tarihteki Ermeni katliamının bir benzerinin bir daha yaşanmasına izin vermeyeceğiz. Ermeniler başaramadı, ancak biz onların düştüğü hataya düşmeyeceğiz." Arafat ayrıca "Filistin de bir Türk sorunudur" diyerek Türkiye'yi suçlamıştır.
Yaser Arafat vefat etmiştir ama bir gerçeği hatırlamakta fayda vardır. Bölücü, Kürtçü, Marksist örgütler olan Türk Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), THKP-C, TKPML militanları Suriye'deki Bekaa vadisinden önce Filistin de eğitim almışlardır.
Arafatın ölümünden sonra Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın sosyal medyada dolaşan "Türk askeri Kıbrıs'ta işgalcidir," "Diyarbakır'ın özgürlüğünü görmekten memnuniyet duyarız, " "Büyük Ermenistan görmek arzusundayım. İnanıyorum ki, Ermenistan bu savaşı zaferle bitirip Azerbaycan'ı tamamen işgal edecek" sözleri unutulamamalıdır.
Filistin lideri Mahmud Abbas resmi davetli olarak 9 Temmuz 2009 tarihinde Güney Kıbrıs'a gelerek Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas'la görüşmüş, her iki lider işgalin (!) sona erdirilmesi için ortak mücadele edeceklerini açıklamıştır. Rum tezlerini İslam Konferansı Örgütü'nde savunduğu için Abbas'a, Abbas ise iki devletli bir çözüm çerçevesinde başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devleti kurulması mücadelesine verdiği destek için Hristofyas'a teşekkür etmiştir.
Doğu Türkistan Sorunu
Türkistan ,kelimenin anlamı Türklerin anayurdu olan ve Hive, Fergana, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Kırgız şehirlerini içine alan Batı Türkistan'da Özbekistan, Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistan gibi bağımsız Türk devletleri vardır.Doğu Türkistan bugün Çin İşgali altındadır. Güney Türkistan ise Afganistanın İşgalı altındadır.
Doğu Türkistan Türkleri , Çin sömürgeciliğine 1760 senesinden beri 60'tan fazla silâhlı bağımsızlık mücadelesi gerçekleştirerek yanı silaha sarılarak Çin işgal ve sömürgeciliğine son vermeye çalışmışlardır.
Doğu Türkistanda en kalabalık Türk boyu Uygurlardır. Modern anlamda Türk tarihinde devlet kurmuş olan bir Türk boyu olan Uygurlar.Kendilerine 'Dokuz Oğuz' veya 'Dokuz Boy' adını veren ve daha sonra, kendilerini Göktürklerden ayıran bu Türk boyu Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen,Türk Milletinin ilk kültür ve medeniyetini şekillendiren bir Türk boyudur.
Türk tarihinde ilk şehircilik,Mimarlık,din ve kültürünün temellerini atmışlar aynı zamanda modern tarım yapmışlar ve tarihi ipek yolunun ilk Kervancıları ve tüccarları olarak tarihe geçmişlerdir. Doğu Türkistan'ın Turfan bölgesinde 'Kariz' adı verilen günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanan bir su mühendislik harikası olan yer altı su kanallarını inşa etmişlerdir. 'Turfan Karızları!' diye adlandırılan bu yer altı su kanalları Uygur Türklerinin dünya medeniyetine çok önemli ve en büyük hediyesidir . Uygur-Turfan Karız Su Kanalları Doğu Türkistanda Turfan bölgesinde yapılmış yeraltı su şebekesi sistemidir. Dünya uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Uygurlar,bugün ekstansif yanı Modern teknikler kullanılarak tarım yapmışlardır. Türk tarihinde ilk defa şehir ve kasabalar kurmuş ve ilk Türk mimari eserlerini inşa etmişlerdir. Şehir hayatı ve kültürünü başlatmışlar ve 18 harften oluşan ilk Türk alfabesi olan Uygur alfabesini icat etmişlerdir. Uygur Türklerinde okur yazar oranı hayli yüksekti, Türeyiş ve Göç destanları Uygurlara ait olup, "Orta Oyunu" Uygurlardan gelmektedir. Gök tanrı inancını terk edip yabancıların dinine inanan ilk Türk topluluğudur , Bögü Kağan zamanında Mani dinine girmişlar ve daha sonra Karahanlılar zamanında islam dinini kabul ederek Türk tarihinin en en güçlü ve en muhteşem devrini Türk Milletine armağan etmişlerdir.
Uygurlar, bilimsel anlamda tıpta birçok yeniliğe imza atmıştır.Akapunturu tarihte ilk olarak keşfeden ve uygulayan UYGUR TÜRKLERİ'dir. Çinliler ise daha sonra bu tıbbı tedavii yöntemini Uygurlardan öğrenerek geliştirmişler ve bugünkü modern tedavi yöntemi haline getirmişlerdir.
Bugün Uygurlar Doğu Türkçesi dedikleri dilin ağızlarını (Turfan, Kuşa, Aksu, Kaşgar, Yarkend, Hotan, Lobnor ağızları) konuşuyorlar
Çinlilerin bölgeye verdiği ad ise Doğu Türkistanlılarca benimsenmeyen yapay bir addır: Sincan; Çince söylenişiyle Şincan, yani "Yeni Eyalet". Bölgeye, kesin olarak Çin egemenliğine girdiği 1884'ten sonra bu ad verilmişti.
Bölgenin kaderi de zaten bu tarihten sonra değişmişti. Her ne kadar Çin'in resmi tarihi, kendi koydukları adla alay edercesine bölgedeki Çin varlığını İÖ 3. yüzyıla dek uzatsa da kadim Türk ülkesinin (burası, Türk kültürünün eşsiz eserleri Altun Yaruk'un, Divanü Lugati't Türk'ün, Kutadgu Bilig'in vatanıdır) Doğu Türkistan (Sincan) adıyla Çin bütünlüğüne ilhak edilmesi bu tarihten sonraki uygulamaların eseridir. Bölgeye Han nüfusunun yerleştirilmesi ve Çin bütünlüğünün tarihi ve idari bir parçası olarak ilan edilmesi ilk kez görülüyordu.
Uygurların,bugün nüfusları büyük Çin katliam ve soykırımlarına rağmen 35 milyonu geçmektedir,büyük çoğunluğu %99'dan fazlası Sünni Müslümandır,yalnızca Çinin Kansu bölgesinde yaşayan'' Sarı Uygurlar'' Budisttir, sayıları 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Doğu Türkistan'da ilk işgalın başladığı 1759'dan günümüze kadar(2017) geçen geçen son 255 yıl zarfında bir istila devrini bir kurtuluş devri takip etmiş ve bu Türk ülkesi 5 defa Çinlilerin istilasına maruz kalmıştır.
1.Mancu-Çin İstilasi : 1759- 1863 yılları arası devam eden ilk Mancu-Çin iistilası 104 yıl devam etmiştir.Yakup Han Bedevlet'in Osmanlı oevletine tabi Doğu Türkistan(Kaşgariya) İslam devletini kurmasına kadar sürmüştür.
2. Mancu-Çin İstilasi : 1877 yılında İngilizlerin Çin'e açtığı 400 milyon Sterlin tutarındaki Kerdi ve Çarlık Rusyasının bu ingiliz kredisi karşılığı Çin'e silah yve lojistik destek vermesi sonucunda Generam Zho Zhung Tang komutasındaki 400 bin kişilik Mançu- Çin Ordusu 2.kez Doğu Türkistan'ı igşal etmiştir. Doğu Türkistan 18 Kasım 1884 tarihinde Çin'in 17.eyaleti olarak Şinjiang adı ile Çin'e iltihak edildiği açıklanmıştır.
3. Çin (Çin Cumhuriyeti) İstilası : 1911yılında Çin'de Cumhuriyet ilan edilmiş ve Dr.Sun Yat Sin'in önderliğinde yeni bir Vumhuriyet idaresi tesis edilmiştir. Mançu-Çin işgalini yeni Cumhuriyet rejimi diğer bütün Çin vaat ve sözlerini uygulamada inkar ederek ve tersini yaparak daha beter halde sürdürmüştür. Çin'in bu istilası Çin'deki iktidar mücadelesini kazanan Mao Ze Dong önderliğindeki Çin Komünist Partisi hegomenyasınde yeni kurulan Çin Halk Cumhuriyeti devralmıştır. Çin Cumhuriyeti yönetimi altında geçen 35 yıl zarfında Doğu Türkistan'da kısa süreli de olsa 2 bağımsız Türk devleti kurulmuştur. 1911'den aralıklarla 1949'a kadar devam eden üçüncü Çin istilâsi devrinde Doğu Türkistan kendi başına buyruk ve bağımsız harekete eden " Müstakil Genel Askeri Valiler Devri" olarak tarihe geçmiştir. 1949 senesine kadar devam eden bu istila sürecine Milliyetçi Çin devri de denilmektedir.
4. Çin ( Halk Cumhuriyeti) İstilası : 1949 senesinden beri halen devam etmekte olan beşinci istila (Kızıl Çin) devridir. Bu son devir, Doğu Türkistan tarihinin en karanlık devridir. Zira kızıl Çin işgali pek kanlı imha ve terör havası içinde ve bütün şiddetiyle hâlâ devam etmektedir.
Doğu Türkistan'da İlk Çin İstilasından Sonra Kurulan Devletler
Saydığımız bu istila süreçlerinde Doğu Türkistan Türkleri hiç bir zaman işgal ve isareti kabul etmemiş ve sürekli işgalcılara karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır. Doğu Türkistan istilacılardan temizlenerek kurtarılmış ve 3 kez hürriyet ve istiklâline kavuşarak bağımsız devletlerini ilan etmişlerdir.
Bu bağımsız Doğu Türkistan devletleri şunlardır :
1.Doğu Türkistan(Kaşgariya İslam devleti : 1863- 1677 yılları arası ayakta kalmıştır.Bu devletin kurucusu ve İilk Hükümdarı Yakup Han Bedevlet Osmanlı Sultanı ve Müslümanların Halifesi Sultan Abdulaziz Han Hazretlerine ös yeğeni Seyyid Muhammed Yakup Han Töre'yi fevkelada elçi olarak yollamış ve kendisine tabi olduğunu bildirmiş ve himayesini talep etmiştir.
2.Kaşgar- Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933-1937) Kaşgarlı büyük din alimi ve siyasi önder Sabit Abdulbakı Damollam 1930'lu yıllarda Türkiye,Mısır,Hindistan ve Suudi Arabistan'ı kapsayan ve 2 yıl süren bir gezi yapmıştır.Ancak,Türkiye'de devrimerin yürürlüğe konulduğu ve iç meselelere çok odatlandığı ve devlet politikasının içine kapanık olarak yürütüldüğü devirdir.Büyük ümit ve arzular ile Türkiye'ye gelen din bilgini ve Mücahit Sabit Aubudulbakı Damollam Cumhureyetimize hakim olan zihniyetten yeterince ilgi görmemiş ve hayak kırıklığına ugrayarak ayrılmış ve Mısır'a gitmiştir.Mısır'da Osmanlı devrinde yetişen bir çok ülema,aydın ve entellektüeller ile uzun uzun istişare emkanı bulmuştur.İttihat ve Terakki Partisinin ileri gelen eğitimci ve ideoglarından Suriyeli Şekip Arslan Beyle görüşmüştür.Daha sonra Suudi Arabistan'a ve oradan da Hindistan'a gitmiştir. Bu yılılar Hindistaan halkının İNgilis isitlacalırana karşı bağımsızlık savaşı verdiği devirdir. Dünya'yı dolaşan,genel durumu tetkik eden Sabit Damollam Doğu Türkistan'a dönerek daha önce tanıştığı fikir ve kader birliği yaptığı mücadele arkadaşı Hoten Karakaş Oybağ Medresesi Başmüderrisi Mehmet Emin Hazret ile tekrar görüşür ve birlikte durumu muhakeme ederler.Toplumsal doku .,jeostratejik önem bakımından yeni bir Bağımsızlık Hareketinin Hoten kenti'nden başlatılmasını kararmaştırırlar.20 Şubat 1932'de Hoten'de Mehmet Emin Buğra ve Kardeşleri öndereleğinde ilk hareket başlar.Kumul'da Gazi Hoca Niyaz Hacım,Turfan'da Muhiti Kardeşler ve Altay'da bir Kazak Türklerinin Lideri olar Şerif Han Töre birlikte ayaklanırlar ve Kaşgaar'da 12 Kasım 1933'de Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Gulca- Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949) :
Doğu Türkistan'da Çin sömürgeciliğine karşı yapılan ayaklanmalara bir göz atarsak, tarih boyunca Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürkler (551-745), Orhun Uygur Devleti (744-850), Kansu Uygur Devleti (850-1209) ile Karahanlı Devleti (840-1212), Karahitaylılar (1124-1211) ve Saidiye Hanlığı (1504-1678) gibi çeşitli Türk yönetimlerinin egemen olduğu bugünkü Doğu Türkistan toprakları, 1760'ta Çin-Mançu istilasına maruz kalır. O dönemden bugüne bölge halkı, gerek Çin işgaline ve zulmüne karşı gerekse bağımsızlık talebiyle sık sık ayaklanır; ancak bunların tamamı şiddetle bastırılır. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan ayaklanmaların tarihine göz atmak, Doğu Türkistan meselesini anlamak açısından önemlidir:
Çin 1911'de cumhuriyet rejimine geçer. Merkezin zayıflığı sebebiyle mahalli idarecilerin tamamen bağımsız hareket ettiği bu dönemde Doğu Türkistan'da ayaklanmalar hiç kesilmez. Yerli idarecilerin halk üzerindeki baskılarının artması üzerine 1930-33 döneminde Kumul'da önce Tömür Halife ve sonra Hoca Niyaz Hacı, Turfan'da Mahmut Muhiti ve Hoten'de Mehmet Emin Buğra liderliğinde ayaklanmalar baş gösterir. Sonuçta Kaşgar'da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyet kurulur (1934-36).
1949'da komünist Çin kuvvetlerinin istilasına uğrayan Doğu Türkistan'da, 1953'te Çinlilerin gayri insani uygulamalarına karşı genel bir silahlı ayaklanma baş gösterir. "Doğu Türkistan celladı" olarak bilinen Ordu Komutanı Vang Cin, "devrim aleyhtarı unsurları yok etme" sloganıyla 250 binden fazla din adamı ile aydını tutuklayarak işkencelerle öldürür.
1955'te Hoten, Atçu ve Aksu'da büyük çaplı ayaklanmalar meydana gelir. Çin işgal ordusu silahsız halk üzerine ağır silahlarla ateş açarak yüzlerce Uygur'u öldürür. 1962'de İli ve Çöçek'teki gösterileri Çin askerleri kanlı bir şekilde bastırır ve 1 milyondan fazla Uygur, Kazakistan'a ilticaya mecbur bırakılır.
1969'a gelindiğinde, Çin milli ordusunda önemli görevlerde bulanan Ahunoğlu (Ahunov) Mecit, beraber çalıştığı arkadaşları ile birlikte ayaklanma hazırlığındayken, yönetim tarafından haber alınınca, teşkilat üyeleri acımasızca öldürülür. 1970'te Eyalet Hükümet Başkan Yardımcısı Eminoğlu (Eminov)'nun organize ettiği Doğu Türkistan Halk Partisi, ülke çapında geniş kapsamlı bir ayaklanma planı yapar. Ancak 32 bini aşkın üyesi bulunan örgüt ayaklanma arifesinde bastırılır. Lider kadro idam edilirken, binlerce Uygur genç Çin güçleri tarafından öldürülür, bir kısmı da çalışma kamplarına sürülür.
Aralık 1985'te 10 bine yakın Müslüman Türk öğrenci, Urumçi Üniversitesi'nde dersleri bir hafta süre ile boykot ederek sokaklarda gösteri yapar. Pekin, Nancing ve Şanghay gibi büyük şehirlerdeki Türk öğrenciler de destek verir. Talepleri Doğu Türkistan'daki nükleer denemelerin durdurulması, Çinli göçmen akınına son verilmesi, seçme ve seçilme hakkının tanınması, insani ve milli hak ve hukuklarının iadesi gibi son derece meşru taleplerdir. Yine 1989'da Urumçi'de Müslümanlar, İslamiyet'e yapılan hakaret ve saldırıların durdurulması ve demokratik hakların verilmesini talep ederek gösteriler yapar.
1990'da Kaşgar'ın Baren kasabasında patlak veren silahlı ayaklanma kısa zamanda büyür. Kasaba havadan ve karadan ordu tarafından birkaç gün ateş altında tutulurken, genel bir "temizlik operasyonu" çerçevesinde Doğu Türkistan'ın her yerinde binlerce insan tutuklanır.
1997'de Gulca'da Kadir gecesi Kur'an okumak üzere bir evde toplanan Doğu Türkistanlı kadınların Çinli polislerin baskınıyla evden dışarı çıkarılması ve direnenlere ateş açılması ile başlayan olaylarda 300 civarında direnişçi hayatını kaybeder; 3.000'den fazlası hapse atılır ve 1.600'ünden bir daha haber alınamaz.
Mart 2008'de Hoten'de çoğunluğu kadın 1.000 civarında gösterici işkence karşıtı sloganlarla hükümet binasına doğru yürür. Güvenlik güçlerinin verdiği sert karşılığa dayanamayan halk, destek için sokağa dökülür. Hoten ve Karakaş'ta iki gün süren gösterilerde çoğu kadın yaklaşık 600 kişi tutuklanır.
Cezaevinden çıktıktan sonraTürkiyeye davet edilen bir kahraman gibi karşılanan Filistinli kız Tamimiyle Uygur Kızının çektiği eziyetle Filistinli bir kızın çektiklerini karşılaştırmayı doğru bulmuyorum,.. İsrail demokrasiyle yönetiliyor, ister beğenin ister beğenmeyin Filistinli Arapların kurduğu bir Parti İsrail meclisinde temsil ediliyor.
Çin işgalindeki Doğu Türkistan'da 10 yıllık hapis cezasına çarptırılan Uygur kızı Hurıgül Nasıra Çin zindanlarında işkence yapılıyor, Sadece kendisine değil ailesine de,muhakak ailesinin çoğu Çinin Nazı kamplarındadır. Çin Cezaevlerine giren Uygurların hiç biri sağ çıkmıyor. Doğu Türkistanın Çin işgaline girdiği çok eski tarihlerden bu yana ( Çin-Mancu- Milliyetçi,Çin Komunist) Çin,dönemlerinde Çinliler 60 Milyona yakın Doğu Türkistanlıyı öldürmüşler
Doğu Türkistanda Sözde Uygur Özerk bölgesi var, ama Uygur kimliğni temsil eden siyası partiler yoktur.Çin Halk meclisine seçilen işbirlikçi Uygur veya Kazaklar. Kendi halkına mankurt işbirlikçilerdir.
Çin tek parti diktartörlüğüne dayana basın ve seyahat, din ve vicdan özgürlüğünün olmadığı bir kapalı cezaevidir.
Filistinli kız Tamimi Başakşehir Belediyesi tarafından verilen "Hanzala cesaret ödülünü almaya Türkiyeye geldi Çin zindanında yatan Uygur Kızı Hurıgül Nasır Türkiyede veya Dünyanın başka ülesinde cesaret ödülü verilse gelip alabilir mi? hayır!
İşin gerçek yüzü budur. İşte!