Herkes, önce kendi yaşamına bakacak, sonra ülkenin durumu hakkında ahkam kesecek...
...................
İnsan hayallerine tutunmak ister.
Hayalleri olmayan kişi, kendisinden kaçıyordur ve bu bir "yok olma" noktasıdır.
Kendisine ait hayalleri tükenmiş kişilerin, ülkenin geleceğine dair kurduğu hayaller koca bir yanılsamadır, abesle iştigaldir ve inandırıcılığı yoktur.
Buna rağmen koca koca cümleler eşliğinde bir "yalancı pehlivan" edasıyla ortalarda dolaşmanın arkasında, aşırı büyük bir ego vardır.
Ancak aşırı büyük egolar mağduriyete sığınır.
Mağduriyetine odaklanan kişi artık hayal kuramaz ve kendinden kaçmaya başlar.
İşte hayalleri tüketen budur...
Bu kısır döngü insanı gökyüzüne bakamaz hale getirir. Gökyüzüne bakmak önemlidir çünkü gökyüzüne bakmayı alışkanlık edinen kişide kötü düşünceler yer bulamaz.
Ülkeyi yönetenler için diyoruz ya, "hayatında bir kez bir kadının elinden tutmuş olsalardı farklı olacaklardı", aynı şekilde, hayatında bir kez olsun 'seni seviyorum' diyememiş kişinin kendisini ne kadar sevdiği sorgulanmalı.
Evet, hayat adil değil ama göz ardı edilen gerçek şu: Hayat cesur ve kendisine meydan okuyan insanların yanında yer alır, kendi yarattıkları mağduriyetlere sığınıp kafeslerinde, tüneklerinde yaşamayı seçen insanların değil...
M. Mungan'ın ifadesiyle, "...uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?"
Güne, kayıp duygusu oluşturmuş durumlara karşı zafer kazanabileceği duygusuyla yataktan kalkmayan kişi, kendisinden kaçıştadır. Aksi halde duygusal mezarlar başında göz yaşı döken birer enkaz olmak, işten bile değildir...
Ya dönüşeceğiz ya da yapay mağduriyetlerin kurbanı olarak yok olup gideceğiz.
Kısacası, "Biçtiğini beğenmiyorsan , ektiğine bakacaksın...''
Ötesi yok...
Ayten Altaylı