Cuma günü epeydir gidemediğim Kanlıca'ya gittim. Burada "MEŞHUR YOĞURT" efsanesi vardır. İnsanlar buraya iskele civarındaki mekanlara yoğurt yemeye gelirler. Ne lezzet alırlar bilmiyorum ama bir de yoğurdun yanına pudra şekeri gelir.
Günümüzde bu yoğurdun, marketten aldığınız yoğurtla bir farkı yok. Eskiden Kanlıca sırtlarında geniş meralar varmış, ayrıca Mandıralar. Mandadan koyuna her türlü süt veren hayvan, burada boğazın güzel havasıyla büyüyen otları yer beslenirlermiş. Bunları sütü de, o sütten yapılan yoğurt da enfes olurmuş. Artık ne mandıra ne mera var buralarda özellikle FSM köprüsünün yapımıyla birlikte o meralar yok oldu. Kent lezzetini yitirdi ama efsane kaldı.
Bu yoğurdu, markette satılandan farklı olduğuna dair efsanenin yarattığı ruh haliyle yemeye gelen insanları özellikle hafta sonları görebilirdiniz. (Salgın nedeniyle o kalabalıklar artık yok)
Burada ne yapılır;
Şekerli yoğurt yenir, küçücük meydanda bir tur atılır, dik bir yokuştan Mihrabad Korusu'na çıkılır, ara sokaklarda eski Türk filmleri mekanlarının kokusu içe çekilir. Küçük el sanatları cam sanatları sergisi gezilir. Kıyıdan bir parça boğaz havası alınır hepsi bu... Bir de, halen ayakta kalmış yalılara köşklere hayranlıkla bakılır
Buranın ismi konusunda eğlenceli rivayetler vardır. bunlardan birini aynen aktarıyorum:
"Zamanın sultanı, bir gün İstanbul'un havası en temiz semtinin bulunmasını istemiş. Nasıl ölçüleceği konusunda danıştığı vezirlerden biri; her semte kanlı et geçirilmiş direklerin asılmasını önererek en geç bozulan etin bulunduğu semtin, havası en temiz semt olacağını söyleyince Sultan emir vermiş ve Kanlıca, birinci olmuş. Sultan da bu semte Kanlıca ismini vermiş."
Elbette bu sultan kimdir bilinmiyor, bir efsane günümüze böyle gelmiş.
Salgın nedeniyle boş olan meydana bakan iş yerlerinden bazıları açık. Buralardan karton bardakla çay, kahve, salep alıp banklara oturup içebiliyorsunuz. (Ben de bol zencefil ve tarçınlı güzel bir salep içtim)