Karar vermekte zorlandığım bir dönemdeyim. Kendimle yüzleştiğim bir olay sonrasında, şuursuzca söylenmeye başladım. ' Kararsız Kasım' a döndün kızım. Eskiden böyle değildin kendine gel ' derken Kararsız Kasım sözünün nasıl ortaya çıktığını merak ettim. Ve dedikoducu Google amcaya müracaat ettim.
Neler buldum neler. Bir baktım uçundan kıyısından felsefenin içindeyim. Kararsız Kasım' dan Molla Kasım' a nasıl savruldum bilemedim.. Eee Felsefe farklı bir ilim. Derinliklerde boğulmadan öğrendiklerimi sizlerl paylaşmak istiyorum..
"Kararsızlık", karar verememe halini değil; karar verirken, kararın bağlamını dikkate almak haliymiş. Bağlam değiştikçe karar da başkalaşırmış.. Bu yüzden "karar" anları, farklı kararlara açık oluyormuş. Demek ki bendeki hal kararın bağlamına bağlı fazlaca alternatif üretme hali.. Oh rahatladım. Nihayet problemimin adını koydum..
Burada Molla Kasım' ı da ele almazsak meramımızı yeterince anlatamayız. Bir medrese talebesi Molla Kasım Yunus Emre'den yaklaşık 100 yıl sonra yaşamış. Devri zamanında Yunus' un şiirlerinin bulunduğu bir kitap elde etmiş ve başlamış okumaya." Her okuduğu şiiri ileri geri laflar ederek patavatsızca eleştiriyor; dine/şeriata aykırı bularak yakıyor, bazı parçaları da suya atıyormuş.Derken bir şiirde, adıyla karşılaşmış:"Derviş Yunus bu sözü / Eğri büğrü söyleme / Seni siygaya çeker / Bir Molla Kasım gelir." mısraını görünce aklı başına gelmiş ve "Eyvah, demiş, koskoca bir umman olan Yunus, benim halimi yüzyıl öncesinden görmüş de ben onu görememişim!" Pişman olmuş ve Yunus´un –yakmadığı- şiirlerini bir hazine gibi saklamış. Saklamış amma, "molla kasımlık" tavrı bir miras olarak sürüp gitmiş."
Molla Kasım sözü, kendi bildiği ve düşündüğü şeyin tek hakikat olduğunu düşünen, bunun dışındaki yaklaşımlara eleştiriler getiren kişilikleri anlatıyormuş. Kararsız Kasım sözüyle de, "karar verememe durumunu, karar vermekle karar verememek arasında kalma hâlini, nihayet "kararsızlığı" bile bir karar olarak gören " tipler anlatılıyormuş.
Tamamda nereye varmak istiyorum. Felsefe bunun neresinde derseniz aşağıdaki ifadeleri sabırla okuyunuz. Felsefi kıyâmetin ilk alâmeti yazı ve söz'ün birbirine karşıt olduğu düşünceymiş. Son alâmetde "metin"i açığa çıkarmış ardında büyük bir "boşluk" ve "açık" var olacak şekilde! Neymiş o boşluk ve açık? Boşluk ve açığı "yer"in ve "göğün" mutlak sahibi çerçevesinde bir araya getirmek, birleştirmek gerekirmiş. Anladığım, yazı ve söz'ün birbirine karşıt olduğu düşüncesinden öte tarafa geçilmesi hali yani Vahiy!!
Batı felsefesinin her yanında Kadîm Yunan'dan beri "söz"e ağırlık veriliyor ve "yazı" üvey evlat muamelesi görüyormuş. Yazı yetim bırakılmış. İbn Arabî, "Endülüste keşfettiği 'yazı' idraki içinde düşünsel ve kültürel varoluşun yaz(g)ısını değiştirmek istemiş." Ve olan olmuş!
Olan olmuşda tam olarak ne olmuş? Yazıya önceliği Muhammedilik vermiş. Ancak söz de kişiyi sorumlu kılıdığından değerli görülmüş. Batılılar "yazıya güvenen belleğini kullanmaktan vazgeçer ve belleği zayıflar" diyerek soğuk bakmış. İncil'de geçen "Başlangıçta Söz vardı" ilkesi batıyı uzunca bir süre yazıdan uzak tutmuşlar. Bu arada bazı batılı felsefeciler İbn- i Arabiyi kesfetmişler ve yazıyı önemseyip, önemsetme çabasına girmişler. Uzunca bir sürede yazı mı söz mü ikileminde Kararsız Kasım olmuşlar. Sonunda bazı filozoflar yazı: hem zehir, hem de panzehirdir diyerek kendilerince noktayı koymuş.
Kur'ân hem yazı hemde söz. Demek oluyor ki "metin" değil!. Metin salt yazıdır. Kur'ân "kırâat (okumak)"tan gelir. " Okumaysa "yazı(lı ola)nın okunmasıdır." Kur'ân "oku" diyor okumuyoruz, Kalem suresine rağmen yazmıyoruz. Türk - İslam mimarisindeki minarelerimize bir bakın. Minarelerimiz uçu sivriltilmiş her an yazmaya hazır kurşun kalem gibidir. Kur'ânın emirlerine rağmen Müslümanlar ne okuyor nede yazıyor. Eşari çizgisindeki Güney Müslümanlığı sorgulamaksızın bana nakledilenlere inanırım diyor. İmam Maturidi çizgisindeki Kuzey Müslümanlığıda akıl, bilim ve vicdan' dan gittikce uzaklaşıyor. Yazımı - sözmü tartışmasıyla uzunca bir süre boğuşan Batılılar buğün İslam ülkelerinden çok okuyup, yazıyor…
Şair Ali Ciyez' in "Hem okudum hem de yazdım, yalan dünya senden bezdim" dizelerinden sonra ' Ne okudum nede yazdım, yalan dünya ben de azdım' dizelerini duyarsak hiç şaşırmayalım..
Sevgi ve Saygıyla
Sevginaz Hamevioğlu