Her konuda yüzleşmek iyidir.
Konuşma ve tartışmalarda en büyük etkiyi yaratan kişinin kendisiyle yüzleşmesidir ki, çoğu zaman bu acı verir ama kendimizi hatta hayatı anlamamız açısından önemlidir.
Şartlar ve durum ne olursa olsun, yüzleşin!
"Korkaklar bin kere, cesurlar bir kere ölür."
Yüzleşmek; "Bazen bir başka insanı ayna kabul etmektir, ya da bir başka insana ayna olabilmektir."
Yüzleşmek; bireysel ya da toplumsal hatalarla yüz yüze gelmek, sorgulama/hata üzerine düşünme, özeleştiri, değişim zincirinin ilk halkası için iyi bir yöntemdir. Hatalarla yüzleşmenin en iyi yöntemi onları saklı oldukları sandıktan çıkarmaktır.
…
Amma velakin korkuyoruz, yüzleşmekten!
Korkuyoruz ve şunu idrak edemiyoruz;
"İnsan, kendi hayatından sorumlu olduğu zaman, kendini disipline eder. Kişi kendine egemen oldukça hayata ve içindekilere de egemen olur."
Bunu anlayamıyoruz, kendimize egemen değiliz ve dolayısıyla korkuyoruz.
Yüzleşme korkusunu yazayım. Sebep ve sonuç ilişkisini!
Allah aşkına hangimiz, özgürleşmek için korkularımızdan arınmaya ya da kendi gerçeğimizle yüzleşmeye hazırız?
Kocaman bir 'hiç.'
Yahu arkadaş gerçek insanı özgürleştirir. Çünkü gerçekleri görmek ve kabul etmek, bize onları değiştirme gücünü verir. Kabul bu gücü içinde barındırır. Ama çoğumuz gerçeklere inanmamayı, kendiyle yüzleşmemeyi tercih ediyor. Gerçeklerle yüzleşme cesaretini göstermek yerine, gerçekleri göz göre göre inkar ederek özgürlüğünü feda etmeyi seçiyor. Kendinden kaçan korku dolu insanlar için özgürlüğün bir değeri yoktur. Onlar güvence peşindedir, gerçek özgürlüğün değil.
Korkularımız, masaya yatırıldığında ve onlarla yüzleşebilmek cesareti ve gücünü gösterebildiğimizde hayatımızdan çekilirler, unutmayın!
Korktuğumuz ve kendinizden uzak tutmak için uğraştığımız şeylere bilinçsizce karşı direnç oluşturarak kendimize çekiyor, hayatımıza sokuyoruz. Korkularımızın samimi anlamda farkına varabildiğimizde, gerçeği değiştirmiş olacağız. Çünkü geçmişten öğrenmek ile geçmişte yaşamak aynı şey değildir.
Maalesef insanlar her türlü gerçekten korkar oldu, özellikle ruhsal gerçeklerden. İçinde bulunduğu realitenin gerçeklerinden, yaşamının gerçek amacını bilmekten, geçmesi gereken bir üst realite basamağının gerçeklerinden korkar oldu. Tüm korkular, değişme cesaretini, gücünü bulamadığımız noktalardan kaynaklanır. İnsan kaçtıkça gücü ve cesareti azalır ve korku büyür.
Gerçeklerle yüzleşmek rahatlık alanımızın dışına çıkmayı gerektiriyor. Gerçeklerden korkuyoruz çünkü değişimden korkuyoruz. Çünkü bilinmeyenden korkuyoruz. Bildiğimiz alışık olduğumuz düzen bize ne kadar acı verirse versin tanıdık geliyor.
Bildiğimiz "tanıdık gereklilik" altında yaşamak, bilmediğimiz "yeni gerekliliklere" adapte olma sürecinden daha kolay, daha risksiz olduğu için değişim ve yüzleşmeyi reddediyoruz.
Sonuçta neresinden bakarsak bakalım kabullenme özgürlüğümüz olmayan her duygu, dışarıya akamayan bir cerahat gibi bedenimizi ve ruhumuzu ele geçiriyor.
Kendi benliklerinin farkına varanlar, yaşamdan ne beklediğinin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz gerektiğini bilirler. Yanıtımızın doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerektiğinin de bilinciyle yaşama değer katarlar.
Kendini tanımak uyanışın esas bölümüdür ve yüzleşmek kendi gerçekliğimizin farkına varmak demektir. Dışımızdaki gerçeklerin farkındalığı o zaman anlam kazanır ve doğru bir temele oturur. Ancak o zaman insan kendi kendiyle yüzleşir. Özgür ve mutlu olabilir. Karanlığın bilincine vararak aydınlanabilir. İnsan, kalbiyle, aklıyla yaşamın içine yürüyorsa bu dünyada hiçbir şey imkansız değildir…
Korkular, suçlanmalar, kendine güvensizliklerle oluşan bir kozanın içine de bir ömür boyu kalmak hem kendimize, hem bize bahşedilen yaşam armağanına en büyük haksızlıktır. Kendimizle yüzleşme, sorumluluğumuzu alma, hatalarımızı görme cesareti hem kozayı delecek hem de bizi güçlü kanatlara kavuşturacaktır.
Ne anlatırsak anlatalım boş biliyorum.
Günümüzde buna "Stockholm sendromu" deniyor tıpta ve siyasal yazında (literatürde).
Sado-mazohistik kişilik yapısının (ya da tıbbi terimle "bozukluğunun") ana ögelerinden…
Korkuyoruz!!!
Ancak halkımıza gerçekler anlatılabilse sağduyuyu elden bırakmayacaklarına inanıyorum.
Korkmaya devam edersek, Ömer Hayyam ile bitireyim!
"Celladına aşık olmuşsa bir millet
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstehaktır ona her türlü zillet."
Yaşar Kiraz