By Numan Ateş on Pazartesi, 22 Temmuz 2024
Category: Yaşam

LÜBNANLI ARAP İMAM

Uzak uzak Arap çöllerinden gelen sıcaklarla boğuştuğumuz bu günlerde Tanrı Dağları'ndan gelen serin hava dalgasının büyük Türk milletini serinletmesi dileğiyle herkese esenlikler dilerim.

Dün gördüğüm bir videoda Lübnanlı sözde bir imam, Türk milletinin İslam'dan önceki hasletlerinin çirkin olduğu ve kimse tarafından tanınıp bilinmediği hatta daha da ileri giderek alenen Türk milletine hakaret ediyordu.

Peki, hakikat nedir?

Türkler, 1273 sene önce yani MS. 751 yılındaki Talas savaşından sonra İslam'la tanışmaya başlıyorlar. Tabi bu bir günde hep beraber "haydi Müslüman olalım" tarzında bir durum değildir. Yavaş yavaş bazı Türk boyları İslamiyet'i benimsemeye başlamış. Çünkü, koskoca bir milletin din anlayışını, değerler silsilesini değiştirmesi ne kılıçla ne de zorla olacak bir şey değildir. Bunun için yıllar, on yıllar hatta yüzyıllar geçmesi gerekir. Ki geçmiştir geçmeye devam etmektedir. Bugün hala dönüşüm ve değişim devam ediyor.

Bu bahsi şimdilik burada kapatalım ve soralım; "İslam Türklere ne getirdi ne götürdü? İslam'dan önce nasıldı İslam'la ne oldu?"

Türkler, İslam'dan önce de çağın gerekliliklerini ve hatta fazlasını tam anlamıyla yerine getiren devlet organizmasının içerisinde teşkilatlı bir millet olarak şerefli bir biçimde hayatlarını sürdürüyorlardı.

Peki, bunu kim söylüyor?

Milattan önce kurulan Türk devletleri, göçebe hayat ve dahi atın evcilleştirilmesinden tutun da göklere bakarak, Tanrı'yı gökte araması ve yerde onun Kut verdiğine baş eğmesi hepsi birden birer şeref vesikası olarak Orhun yazıtlarında, Çin kaynaklarında kendisine yer bulmuştur. rkler İslam'dan önce de şehit oluyor, toprağı uğruna çarpışıyor, tek evleniyor (ki bu maalesef İslam'ın bize attığı bir kazıktır) ve zinayı cezalandırıyordu. Töre, Tanrı buyruğu gibi görülür ve istisnasız uygulanırdı.

Türk'ün İslam'dan önce de İslam'dan sonra da devam ettirdiği en önemli ve dünyaya adını duyuran özellikleri bence; töreye olan sadakat, teşkilatlanmada gösterdiği üstün meziyet ve şehitlik mertebesidir. Öldükten sonra bir hiç olmayacağına inanan Türk çağın gerekliliği olan savaştan hiçbir zaman geri durmamış ve bu sayede tarihinde birçok kez muzaffer olurken mağlubiyetleri de yaşamıştır. Kendi içinde de birçok kez savaşmış ve bundan dolayı da 16 büyük Türk devleti kurmuştur.

Bunu şu şekilde yorumluyorum.

Günümüz toplumlarının bir arada yaşamalarının, yaşayabilmelerinin kısa ve öz tabirle devlet kurabilmelerinin tek yolu anayasa yani toplum sözleşmesidir. Türkler milattan önce bunu keşfetmişlerdi. Hele bunu birde göçebe haldeyken yapıyorsan, bu göç ettiğin bölgelere de nizam getirmek demektir.

Bu da demek oluyor ki; Türkler İslam'dan önce hatta milattan önce anayasa, yani bir töre ile yönetiliyorlardı. Çünkü, devletliydiler.

Herhalde bu şerefli bir şeydir.

İşleyen bir devlet mekanizması içerisinde eğer töre aksıyor, millet perişan olmaya, sıkıntı çekmeye başlıyor ve hakan sarayında yada otağında Çin ipeklerine bürünmüş Çinli hatunlarla gününü gün ediyorsa hakana baş kaldırmak gerekir. Çünkü; Tanrı artık ondan Kut'unu kaldırmış ve o sıradan bir kişidir. (Misal; Kara Kağan) Sonrasında bazen içerden bazen dışardan bir düşman vasıtasıyla hakan devrilir, hanedan gider ve devletin devamı niteliğinde hızlıca yeni bir devlet kurulur. Osmanlı'nın Selçuklu'nun devamı Cumhuriyet'in Osmanlı'nın devamı olması gibidir. Sadece hanedan değişir teşkilatçı millet yapısı sayesinde yeni organizma hemen hayat bulur. Töre zaten aynıdır. Değişmeyen şey töredir.

Türkler bu şekilde yaşarlarken İslam'la "şeref sahibi" olan Araplar ne yapıyorlardı? Onlar peygamberin cenazesini bile zar zor kaldırabilmişler. Hemen arkasından sadece 30 senede 4 halifenin 3'nü suikastle öldürerek dünyaya büyük bir şeref dersi veriyorlardı.

Neyse bunları geçelim.

Türklerin İslam öncesi ve sonrasında ne kadar şerefli oldukları az buçuk aydınlanmıştır umarım.

Yukarıda kapattığımız bahsi burada yeniden açalım ve soralım İslam'la beraber Türkler ne yaptı?

Arap'a sorsak ırkçıyız.

Bizim ultra Türkçülere, laiklere, ulusalcılara sorsak millet mefhumunu unuttuk Araplaştık.

Yazının başlarında da bahsettiğim gibi her millet birbirinden kültür alışverişi yapar, dinsel inanışlar bazı dogmalar birbirine geçer ve bunlar dünya döndükçe devam eder gider.

Şimdi bazı sorular soralım.

İslamiyet'le beraber Araplaştık mı?

Fatih kanunnamesi ne kadar İslamidir?

Aynen alıyorum;

"Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl itmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmişlerdir. Anınla âmil olalar"

Kısa ve öz tabirle; kardeş katlinin vacip olduğu söyleniyor.

Evet Araplardan aldığımız birçok şey vardır. Öte yandan Araplar'a ve diğer milletlere de bizden giden birçok kültür, davranış ve yaşam biçimi vardır. Bunu söyleyenler maalesef Türklük mefhumunun sadece Türkiye'den ve son 20 yıl veya 50-100 yıl ile ibaret olduğunu zannederek büyük bir yanılgı içerisine düşüyoruz.

Devletin ve milletin selameti için kardeş katlini yasallaştıran bir hükümdardan bahsediyoruz.

Bunu savunmuyorum ama dönemin şartlarına göre tarihin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu mu Araplaşmış hükümdar veya millet?

Laik cumhuriyeti kurmuş bu millet mi Araplaşmış?

Dünyada kadına seçme ve seçilme hakkını vermiş, yüzyıllardır kadınıyla erkeğiyle beraber yaşamış, kadınıyla birlikte cepheye savaşmış bu millet mi Araplaşmış?

Bugün hala devam eden adak, lades, ayakkabının kapının önünde ters değil düzgün durması, ateşe, küle ve dumana dikkat edilmesi, kapı eşiğinde oturulmaması, mezarlıkların temizliğinden tutunda, mezar yapıları, taşları gibi daha birçok inanışın hala devam ettiği Türk milleti mi Araplaşmış?

Türkler sadece Türkiye sınırları içerisine sıkıştırılamayacak kadar büyük millettir. Türklük üzerine herhangi bir değerlendirme yaparken sadece Türkiye özelinde sınırlandırılan bir değerlendirme sakat olacaktır. Evet Türkiye dünya Türkleri için asli ve kurucu unsurdur ama tek değildir.

Yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum.

İlk fırsatını bulduğumda da;

Türkiye ve dünya Türkleri Hristiyan veya başka bir dine mensup olsaydı daha mı iyi olurdu?

Ki bu soru 1923'Te mecliste Kazım Karabekir ve Tevfik Rüştü bey arasında tartışılmış ve bir çözüme ulaşılamamıştır.

Avrupa ve Amerika Hristiyan olduğu için mi ileri?

Sorularını sorarak devam ederiz.

Esenlikler...

Related Posts

Leave Comments