Batı edebiyatında Hans Christian Andersen en çok sevdiğim masal yazarıdır. Karlar Kraliçesi en beğendiğim masalı olsa da bugün Andersen'in 'Kralın Yeni Kıyafetleri' isimli masalından bahsetmek istiyorum. Hani şu sonunda çocuğun 'Kral Çıplak' diye bağırdığı masal var ya; işte o.
Gerçi bilinen bir masaldır, ama ben yine de kısa bir özet geçmek istiyorum.
Malumunuz, bir zamanlar bir diyarda tek önem verdiği kıyafetleri olan bir kral varmış. Her günün her saati için ayrı bir kıyafeti varmış. Ne askerleri ile, ne ülkesi ile ilgilenirmiş. Tek ilgilendiği kıyafetleriymiş.
Günün birinde sarayına iki sahtekar gelmiş ve kendilerini dünyanın en iyi ve en özel kıyafetlerini dikebilen terziler olarak tanıtmışlar.
Kral diktikleri kıyafetin özelliğini sorduğunda 'Efendim, bizim diktiğimiz kıyafetler o kadar güzel, o kadar özeldir ki, sadece sahip oldukları makamın hakkını verebilenler diktiğimiz kıyafetleri görebilirler.' diye cevap vermişler.
Kral hem bu kıyafetleri merak etmiş, hem de 'Bu kıyafetler sayesinde sarayımda kim makamının hakkını verebiliyor kolayca anlayabilirim.' diye düşünmüş ve hemen bu iki sahtekara istedikleri her imkanın sunulmasını ve onların da kendisi için tezinden kıyafet dikmesini emretmiş.
Sahtekarlar 'Hay, hay…' demişler ve sarayın bir odasına iki dokuma makinesi kurdurmuşlar. Ama istekleri makinelerle de kalmamış. En görkemli ipek ve altın iplikleri, en pahalı kumaşları istemişler ve kralın hizmetçileri istediklerini bunlara vermiş. Aldıkları pahalı iplikleri, kumaşları, altınları kendi çantalarına saklayan bu sahtekarlar dokuma makinelerin başına geçmişler ve boş makine de istedikleri kumaşı örüyormuş ve çalışıyorlarmış gibi gece geç vakitlere kadar kalkmamışlar.
Tabii sarayda bu yeni 'terzilerden ve dikecekleri kıyafetin özelliklernden haberdar olmayan kalmamış.
Bir kaç gün geçince kral durumu merak etmiş ve adamlarına 'Gidin bakın bakalım ne kadar ilerlemişler?' diye emretmiş. Terzilerin yanına giden adam birinin boş bir dokuma makinesinde çalıştığını diğerinin de boş bir masada eli boş şekilde sanki iğne iplik ile bir şey diker gibi hareket yaptığını görmüş, ama 'Krala bir şey görmediğimi söylersem makamımı hak etmediğimi düşünür beni cezalandırır.' korkusu ile çaktırmamış. Krala 'Efendim gerçekten abartmamışlar, yeni kıyafetleriniz şimdiye kadar gördüklerimin en muhteşemi.' diye rapor vermiş.
Adamının raporundan kralın memnun kaldığını anlayan sahtekar terziler kraldan daha çok malzeme ve daha çok altın istemişler ve o da isteklerini yerine getirmiş. Bu bir kaç sefer daha böyle tekrar etmiş ve böylece sahtekarlar kralın hazinesinden çok ciddi miktarda para ve malzeme çalmışlar.
Nihayetinde krala yeni kıyafetlerinin ertesi gün biteceği haberini göndermişler ve tezgahlarında ne kadar kandil, ne kadar mum varsa tüm gece yakmışlar. Şehirde herkes terzilerin harıl harıl çalıştığını düşünmüş ve halk kralın yeni kıyafetlerini görmek için ertesi güne zor sabretmiş.
Ertesi gün kral önceden kontrol için terzile gönderdiği adamları da yanına alarak kıyafetleri giymek için sahtekarların yanlarına gitmiş. O da aynı kendinden önce adamları gibi dokuma makinelerini ve tezgahı bomboş görmüş ve ne diyeceğini bilememiş. Kendinden şüphe etmeye başlamış 'Acaba ben tahtımın hakkını veremiyor muyum da kıyafetleri onun için mi göremiyorum.' diye.
Tam kral kendini sorgularken adamları 'Kral hazretleri size ne kadar muhteşem kıyafetler olduklarını söylemiştik, nasıl haksızmıymışız?' diye üste çıkmışlar. Ve kral bozuntuya vermemek için 'Evet, gerçekten de abartmamışsınız.' diyerek durumu idare etmeye çalışmış.
Sonra kral üstündeki kıyafetleri çıkarmış, ve sahtekarlar krala olmayan donu, atleti, pantolonu, gömleği, ve up uzun kuyruklu ceketi giydiriyormuş gibi davranmışlar ve kral da hala kıyafetleri göremediğini çaktırmamak için giyiniyor gibi rol yapmış.
Ve sıra kıyafetleri saraylılara ve halka gösterme seremonisine gelmiş. Kral anadan doğma ama çok şaşahalı kıyafetlere bürünmüş bir eda ile önden giderken arkasından da adamları olmayan ceketin uzun kuyruğunu tutarmış gibi saraylılara ve ülke halkının önüne çıkmış.
Ve gerek saraylılardan gerekse halktan kimse gördüğünü söylemeye cesaret edememiş ve herkes 'Aman Tanrım, ne muhteşem kıyafetler…' diye iltifatta bulunmuş… Taa ki seyircilerin arasında küçük bir çocuk, 'Ama Kral çıplak…' diye bağırana kadar.
Çocuğun bu bağırması ile halk kendi aralarında fısıltıya başlamış, fısıltının sesi gittikçe artmış ve zamanla halk da artık 'Ama kral çıplak ya…' diye bağırmış.
Halktan gelen tepkiyi duyan kral 'Aslında ben de çıplakmışım gibi hissediyorum ama bozuntuya vermemek lazım.' düşüncesi ile daha da kasılarak sarayına geri dönmüş.
***
Bu masaldaki ülke aslında çok imrenilecek bir ülke, biliyor musunuz?!...
Evet kralları sorumsuz ve bihayli saftirik ama en azından ülke halkı gerçekleri haykıran bir çocuğa geç de olsa hak verecek kadar dürüst.
Gerçekte öyle ülkeler var ki,
halkı evvela o gerçekleri söyleyen çocuğu orda anında 'hain' diye damgalar ve susturmaya çalışırdı. Eğer çocuk bu 'hain' iftirasına boyun eğmezse hemen dışlanırdı.
Böyle ülkelerin kralları zaten kepazeliği saftrikliğinden yapmaz, bilerek yapar. Onun için kendsi anadan doğma gezmesine rağmen kısa kollu giyenleri zillet diye aşağılar. Hatta belli bir noktadan sonra bilerek çıplak gezdiğini artık gizleme ihtiyacı bile duymaz ve alenen 'Evet anadan doğmayım, var mı bir diyeceğiniz. Rahatsız olan varsa fitnedir.' der ve kesip atar.
Ve bu durumda bırakın halkın çocuğu dışladığına pişman olmasını, insanlar aksine bir de kralı desteklerler 'Koskoca kral tabii ki isterse anadan doğma gezecek.' diye yüzsüzce bir de üste çıkarlar.
Ve aralarından 'Ya çocuk haklıymış ya.' diyen olursa 'Siz kraldan daha mı iyi bileceksiniz?' derler.
Gerçi, masallar hep gerçeklerden güzeldir.
Masal işte;
Bir varmış, bir yokmuş…
Oysa 22 yıldır bize hep '...bir yokmuş'u düştü...
Ama olsun.
Çocuk Kralın çıplaklığını zaten görmüştü. Artık halkın da ne kadar ahlaksız olduğunu öğrenmiş oldu.