Adamın biri kışa hep hazırlıksız yakalanır ve durmadan yakınırmış:
"Allah'ım ben de senin kulun değil miyim, neden bana da haber vermiyorsun önceden? Bak yine hazırlık yapamadım. Yiyeceğim yok, yakacağım yok; ben bahara nasıl çıkayım!"
Bir, iki, üç, beş...Bizimki yine hazırlıksız yakalanmış, yine yakınmış.
Derken gaipten bir ses gelmiş:
"Yağmurlar yağdırdım anlamadın, yapraklar sarardı anlamadın, soğuk rüzgarlar estirdim anlamadın.
Ben daha ne yapayım?"
...
İlkokul çocuklarının bile bildiği depremden korunma ve önlem alma yollarının hiçbirisini yapmadılar; yine deprem oldu, üstelik atom bombası etkisinde… Onlarca insan hayatını kaybetti, yüzlercesi hala göçük altında, binlercesi kara kışta yaşam mücadelesi veriyor. Şehirler yok oldu, şehirler!
Benim aklım almıyor, ben inanamıyorum, insanların bu kadar kötü olabileceğine gerçekten inanamıyorum. O binaları yapanlar nasıl uyuyacaklar, nasıl yemek yiyecekler, geri kalan hayatlarını nasıl yaşayacaklar? Babasının cesedinin yanında 30 saat kurtarılmayı bekleyen çocuğu nasıl unutacaklar? Ben ve benim gibi düşünenlerin bunu anlaması imkansız!
Sadece deprem değil ki… Biz neler neler yaşadık!
Çığ düşmesi muhtemel bölgede önlem alınmadığı için onlarca genç insan pisi pisine hayatını kaybetti.
Dere yataklarına, heyelan bölgelerine evler yapıldı, sel suları ve toprak, evleri yuttu içindekilerle beraber.
İmar affı, şu affı, bu affı! Ama doğa affetmiyor.
Ya orman yangınları!
Daha ne olması lazım, hikayedeki çiftçinin uyanması için başımıza daha ne gelmeli!
…
Ne olurdu, milyar dolarlar değil de milyon dolarlarınız olsaydı?
Ne olurdu BMW'ler Mercedesler, dört çekerleriniz konvoy olmasaydı?
Ne olurdu 100 daire değil de 50 daireniz olsaydı?
Yine dünyanın her yerinde banka hesaplarınız, evleriniz, malikaneleriniz olurdu. Hayatınızda hiçbir şey değişmezdi.
Yine çocuklarınızı yurt dışında okuturdunuz, yine yedi ceddinize yetecek servet sahibi olabilirdiniz.
Havuzlu villalarınızın her gün birinde yüzüyor, ötekinde uyuyor musunuz?
O kumundan, demirinden çimentosundan kaçırarak elde gelirinizi bunlar için harcamadınız mı?
Neyiniz eksik kalırdı? Hiç mi vicdanınız sızlamadı o kumdan kaleleri yaparken? Bu ülke deprem bölgesi, ya deprem olursa, diye hiç mi sormadınız vicdanınıza?
"Kıyamet çoktan koptu haberiniz yok! Siz hala her sabah güneşin doğuşuna güvenin." demişti Metin Altıok. Ne kadar da doğru demiş.
Son söz Şükrü Erbaş'tan…
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin,
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın.
Duvarları ancak çarpınca görenin,
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin…