Çıvgınların onlarca gövdeyi ovaya, engebeye savurup boynunu bükmek istemesinden daha tehlikeli sonuçlar doğururdu tabiatın doğrularına, ilmi rehber edinmeyi salık vermesine karşı çıkan bağnazlığın saldırısı. Umudunu parıldayan bir yıldız gibi gözlerinde, düşüncelerinde gezdirmene; kendi toprağına, kendi toprağının insanına faydanın en mükemmelini sağlamana karşı çıkardı feodal yapılar. O günün şartlarını bugünün şartlarıyla mukayese etmek veya dün öyleydi bugün böyle demenin demokrasiye, teknolojiye biçtiği biçemi, özü daha farklı senaryolar, düzmece tasvirler geliştirildi. Başı kuma saplanmış bedenlerin başını sözde kumdan çıkarmaya elverişli atılımlar, gündelik çerçevede ne şişi yaktı ne kebabı. Olup bitenden haberdar olmayı özümsemiş, bunu sonraki kuşağa aşılamayı bir yaşam biçimine dönüştürmüş akılcı, mantıkçı belleklerin de üzerinin örtüldüğü; tasarısı güçlüden, diktacı sömürüden yana sistemler kaba kuvvetin yerine sözel baskının, görsel etkinin köklerini salıverdiler. Demokrasi diyor, demokrasinin bireyi özgürleştirdiği, hakkını aradığı hürriyetten dem vuruyor; ama Atatürk ve laiklikten nefret ediyor. Gayri bu yöndeki yılansı yönelimlerini ya bir kalemin ucuna bağlıyor ya da çıktığı kürsünün, katıldığı TV programının formatında kenarından bucağından meseleyi ısırıyor, meselenin üzerine kusuyor..
Öğretmen Kemal; sırf feodal hırsızların köylüyü, ırgatı, işçiyi dikkate almadan onlar adına bir damla gözyaşı dökmeden vahşi yüreklerinin katranlarıyla Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi, aydınlığa adanmış çabasını köreltmek, karartmak uğruna kendi zalim güçlerine, menfaatlerine sıkı sıkıya sarınanların önünü kesmek için varıp gitmişti Anadolu'nun bir ücra noktasına. Kuvay-ı Milliye'nin çağdaş yaşam, ileriye meftun fikir ve zekalara bağlı kişilerle verdiği mücadelenin omzunu; Gazi Mustafa Kemal'den aldığı o ruhla dağın köylerine, yazılı iletişimin, üretimin giremediği, girmesine mani olunduğu mekanlara yeniden taşımanın inancını sırtladı Öğretmen Kemal. Yoksunluğu, yoksulluğu, geri kalmışlığa teslimiyeti kilometrelerce uzaktan görülüp hissedilen köylerde başlatılan okul açma seferberliği Köy Enstitüleri'nin yakut, zümrüt değerindeki farklılığını betimliyordu..
Kim bir fidan dikerse ormanlara karışmış çocuklar yetiştirecekti. Ceylanları pınar başlarında yemyeşil, şırıl şırıl tebessümlerle kucaklayacak, elvan elvan dağ çiçekleri büyütecekti. Kim bir harf öğrenir, öğrendiğini öğretirse zürriyeti kalem tutmuş, nesillere eğitimin ne kadar kıymetli bir yenilik olduğunu gösterecekti. Ağaların, ahaliyi sömürenlerin yasa tanımaz, bir eli yağda bir eli baldaki parazitlerin, eşkıyanın belini kıracaktı. Köy Enstitüleri; enstitülerin siyaset ve ideolojiye hizmet ediyor palavrası ve yer yer iğfal iftiraların okul içine girip ahlaki içeriğe zeval veriyor yaygarası hüküm sürmeseydi tebaaya zulmeden gangsterlerin, virüslerin silsilesine, hiyerarşisine son vermeyi başarabilecekti. Belki çok şeyi iyi yönde değiştirecekti Cumhuriyetin yenilikleri. Öğretmen Kemal; bu sapkınlara, izansız, aslında nursuz, kalpleri zifir batağına dönüşmüş güruha; okumanın, yazmanın, ufkun büyüsünü anlatmasından hiçbir medet beklemeyip devletin adil kanunlarının yüceliğini öğretme gayesiyle gitmişti o köye..
İşe yaramaz, bomboş hareketlerin, üretkenlik kabızı, masallardan gıdasını alan, gerçeğe düşman kesilenlerin devranını himaye eden asalak çarklara bir başkaldırıydı insanca yaşamak. İnsanın beklentilerine barışık, dilediği doygunlukta yaşamasını amaç edinenlerce ortaya konulan vicdanlı çırpınışlar, muhasebeler; zayıfın güçlüye denkliği namınaydı. En altla en üstün arasında, haklardan yararlanmada hiçbir farkın belirmeyeceği egemenlik düsturuna bağlılık; her bireyin arzusuna gebe olmaktı..
Her bireyin; dipte kalan, ezilip pestili çıkartılanın hayata dönebilmesi; vurgunları, kepazeliği meydanlardan süpürmek, törelerin kıskacında başı gövdesinden kopartılan masumların intizarına merhem olmak için gitmişti o köye Öğretmen Kemal.
Gitmişti gidebileceği bayındır duyguların en sadesiyle. Onurunu kuşandığı muallim şefkatinin birleştiriciliği, şeref ışığı ile..
Yılları dönem dönem böldüğümüzde veya bölmeyip yılların seyrine dokunmadığımızda karşılaşma olasılığımızın en yüksek olduğu, topluma zarar veren kitleler hiçbir zaman eksik olmamıştır. Türk topraklarında oligarşik yapı resmiyet bazında görülmese de Türk topraklarının taşrasından kentin işlek merkezlerine kadar gizil bir oligarşi yaşam sürmüştür. Ayrıcalık addettiğini kabul eden belirli zümreler iktidarlık dönemlerinde halktan aldıkları ve anayasaya uyarladıkları kuralların, anayasanın, devletin kudretini ne var ki kendi çıkarları hususunda kullanmışlardır. Halkın süründüğü acı tabloyu görmeden, görse bile mühimsemeden aynı halka milyonlarca yalanı arz ettikleri meşhur kemirgen huylarından vazgeçmemişlerdir. Öğretmen Kemal; bunları durdurmak, öyküsü yaslı milleti uyandırmak, esas hakikatın vesikasının üretip eşit şekilde yaşamaktan geçtiğini kanıtlamak için gitmişti o köye..
Şehirde beton yığınları sıra sıra, işletmeleri el ülkelerinin icat ettiği fabrikalardan hasıl, kendisinin neyi var neyi yok, yine elin ülkelerine satan bir yönetimin esareti altındayız. Binlerce genç, orta yaşlı kuşak boğazına kadar borca batmış, bankaların kara listesine girmiş, nefes alamayacak darlığın girdabında yerden yere vurulmuş; ama onlar, büyük kanalların reyting rekoru kıran para babaları, neşriyat sahipleri, villada, saraylarda oturup "gel keyfim gel" demenin sırasını kimselere kaptırmadılar. Devletin hastane köşelerinde kuyruk üstüne kuyruktan bir türlü sıyrılamayan, en erken iki hafta sonraya randevu alabilen, aciliyeti olsa dahi işini halledemeyen yurttaş; çürümüş, kokuşmuş bu sistem yüzünden kıvranırken onlar son model, dünyanın en pahalı Alman, Amerikan arabalarına binip profesör doktorları ayağına kadar getirdi, adeta secdeye yönelircesine kendilerine biat ettirdiler. Her devrin zirvesinde para denilen tuzaktan türetilmiş tanrı ile kapılarında binlerce salyacı, paragöz, lanet taşkını tipler çoğalttılar. Onlar yediler, boğuluncaya değin tıkındılar; halk elektrik, su ve doğalgazda kol gibi uzayan faturanın metreyle ölçüldüğü çaresizlik yankısında debelendi durdu..
Öğretmen Kemal; çalmadan çırpmadan ATA emirlerinden oluşan, katışıksız sevginin, vefanın hırsıyla hırsız başlar tarafından harcanan köylünün, tutsaklıkla yok edildiği aşağılık zilletle çarpışmak için gitmişti o köye..
Gökdelenler dikildi diye övünülüyor bugün. Koca koca alışveriş merkezleri metropollere sokuldu diye şaha kalkmış küheylan edasında olanlar var. Ne söylese alkışlayan, davasının kriterlerinin kendisine bahşettiği özgürlük işaretini birilerinden icazet alarak kullanabilen ürkeklerin şişirdiği, doyurduğu, koltuğunu gürbüz katmanlara dayadığı idareler var. İşte bunların hesabını sormak için gitmişti o köye Öğretmen Kemal.!
Öğretmen Kemal; benim senin, hepimizin ilk öğretmeniydi. Öğretmen Kemal: Atatürk'tü. Soyulmuş halkın, kuru soğanına kan doğranmış mutsuzların, yoksulların adamıydı, önderiydi, lideriydi. Milletin efendisi dediği köylünün ağalarca sömürülmesine devrimleri, bakışı, attığı adımın namuslu iziyle rest çekmişti. O benim öğretmenim ki; fakirlerin çapaladığı tarlasını, ürettiği buğdayı, zeytini, incirini; tefecinin, yamyamın, tilkinin, çakalın, puştun kırbaçladığı köylüden cebren alınmaması adına diretmiş, hücum etmişti. Sadece kalem tutmadı parmakları: hakkı tuttu, hukuku tuttu, dünyanın tüm yezitlerine bir liderin Türk milletini nasıl tuttuğunu gösterdi..
Öğretmenim Kemal'di. Onu köylüye verdiği öneme bakıp da tanımayanlar; bugün şehirlerin göbeğinde dizi dizi gökdelen dikenler ve diktikleri gökdelenleri kurtuluş yolu görenlerdir. Bu yüzden gitmişti o uzak köye. Köylüyü millete efendi kılmak için gitmişti; ağa babaları, eşkıya ve sahtekarlara kulluk için değil..
Ey öğretmenim, ey Kemal Atam! Şimdi o köylerin de yaylasını, derelerini kuruttular. Bir zamanlar ihraç ettiği hububatını artık ithal eden köylüyü; değil milletin efendisi saymak, bu defa eşkıyadan çok holdinglerin, büyük şirketlerin, sanal medyanın kuklası haline getirdiler..
Ve şimdi de ATAM;
Mega ve mini kentlerin kravatlıları köyün kanını emerken hangi okulu hangi köye yapalım?
Engin Yeşilyurt