Geziyorduk gönlümüzce, eğlenmek sıradan yaptığımız şeylerdendi. Ansızın gelen misafir rahatımızı bozabilirdi. Evde bitmeyen eksiklerden yakınsak da, markete gitmek bile zül gelebiliyordu bize.
Öğrenci okula gitmekten, öğretmen okula yetişmeye çalışmaktan, anne babalar çocuklarını okula bırakıp, okuldan almaktan yorulmuştu. Sokakların kalabalığı, sahilin keşmekeşliği, trafiğin felci, yaka silktirmiş durumdaydı hepimize.
''Bir tatil olsa, evden dışarı çıkmam'' düşüncesini her zerremizde hisseder olmuştuk. Manadan yoksun kalmaya başlayarak, maddenin acımasız gücüne ram olmaya başlamıştı ruhumuz…
Yetim çocukların gözlerinde okunası kimsesizliğini okumayı ihmal etmeye başlamıştık. Kapı komşumuzun derdi '' bana nelere'' sığdırılan sığ cümleler arasına girmişti çoktan. Mührü elinde tutan kim varsa, '' Önce halkım; sonra ben'' demeyi unutmuş ve Süleyman olmaya devam ediyordu. ''Orada yaşıyor işte ''dediğimiz sevdiklerimizi hiç gitmeyecekler gibi düşünmeye başlamıştık.
Sonra bir gün, Dünya sarsıldı yerinden… İllet illetliğini tam yaptı ve Dünya' ya ''corona'' olarak nam saldı. Dünya' nın düzeni alt üst oluverdi bir anda.. Alışılagelmiş yaşantımız, en alışmadığımız şekliyle , tarumar oluverdi. Bunaldığımız kalabalıkların yerinde yeller esiyorken ; üşendiğimiz için havasını solumadığımız sahilin hasretini çeker olduk. En büyük lüksümüz markete gitmeye dönüşürken , günde on defa ,bir ihtiyacımızı bahane ederek ,marketlerde aldık soluğu..
Gerçeğin yalanda aksettiği sanal dünya en büyük uğraşımız, bağımlılığımız haline geldi. Okullarda beynimizi tırmalayan öğrenci sesine hasret kaldık. Ekranın diğer köşesinden sanal şekilde bakıştık onların gözleriyle.. Yazısını yanlış yazan öğrencinin ellerini tutamadık, başını okşayarak öğüt veremedik öğrencimize..
Evimizin koridorlarının kaç adım olduğunu da öğreniverdik. Balkonda oturmak , en büyük sosyalliğimiz arasına giredursun, komşumuzu gördük bir gün balkonda… Bir komşumuz olduğunu hatırlayarak paylaşmaya başladık ocakta pişen her aşı… Elimizde tarif kitapları gezinirken , Fransız mutfağına kadar merak saldık yemek yapmaya… Kabarmamasını fırına mal ettiğimiz kekin kabarmasına yardım eden de, komşumuz oldu …Onlarla, yasağı delmenin verdiği haz ile oldukça mesafeli şekilde içtik kahvelerimizi …
Ölüm haberlerini vaka sayılarıyla orantılamaya çalışırken , o sayıların içinde sevdiğimiz insanların ismimin geçmemesi için dualar ettik tüm kalbimizle…
Hayatın keşmekeşinde ihmal ettiklerimizin sesini duymadan içimiz rahat etmemeye başladı.
Çocuklarımızın çocuk olduğunu daha çok anladık. Evi okul haline çevirerek, onlar için elimizi taşın altına daha çok koyduk.. Okulun ve öğretmenlerin önemini daha çok idrak ettik. Yasaklı akşamların vazgeçilmezi haline gelen patlamış mısır da, film izlerken bize yarenlik etti aylarca…
Ezcümleyle sevgili dostlarım; bu pandemi süreci bize unuttuğumuz her şeyin kıymetini tekrar hatırlattı.
Sağlığın, rahatça gezebilmenin, eğlenebilmenin, sevdiklerimizin, arkadaşlarımızın, işimizin komşularımızın …
Bir değerin kıymeti onu kaybedince anlaşılır. Ellerimizin arasından kayıp gitmesinden korktuğumuz her ne varsa onu kaybetmeden ona sıkıca sarılalım…Dünyaca ve ülkece verdiğimiz bu çetin sınavı atlatacağız inşallah…. Her şey normale döndüğünde deniz kokusunu içimize daha anlamlı çekecek, üşenmeden inivereceğiz markete…Ansızın kapımızı çalan misafirimiz yüzümüzü aydınlatacak..
En önemlisi de sevdiklerimizi kucaklayıp bağrımıza rahatlıkla basacağız…Ellerini tutacağız çocukların, geleceğe umut olmaları için…..
Sağlıklı günlere dirilmiş şekilde ''merhaba ''diyeceğiz yeniden …
En derin muhabbetlerimle
Gökçe Kız….