Bayram denilince aklıma, tadı damağımda hep kalmış ve sanırım kalmaya da devam edecek sütlü şekerler gelir. Her sene vitrinden itinayla çıkarılan, kırılmasından korkulan şekerliklere dizilen sütlü şekerler… Hani ağzımıza attığımız anda, kahve aromasını da hafiften damağımızda hissettiğimiz sütlü bayram şekerleri…
Hep beraber, bayram öncesi son bir haftaya gidelim mi?
İlçemiz ya da mahallemizin, o zamanlardaki modern mağaza albenisine sahip, giysi satan dükkanlarına… Aslında ürün çeşidinin ondan fazla olmadığı o dükkanlar, gözümüze ne kadar da büyük görünürdü… ''Her modelden birer tane'' demek aklımızın ucundan geçemezken, bize en yakışan kıyafeti bulma gayretine girerdik. Kabin, dükkan ardına asılmış bir perdenin arkasındaki dünya demekti… En ilginç olanı da; perde arkası alanın aynı zamanda, alınan malların yığıldığı yer olmasıydı. Hırsızlık olayı "karşılıklı oluşmuş güven duygusunun neticesinde'' bize en yakışacak olanı ''bulmaya çalışan insanların akıllarının ucundan geçmezdi.
''Lütfen deneyeceğimiz ürünleri sayalım, sayı kartını yanınıza alınız, kabinde eşya bırakmayalım.'' uyarılarını seneler sonra duyacağımızı nereden bilebilirdik?
Canhıraş bir uğraşın verdiği tatlı bir huzurla, rengarenk bayramlık elbisemiz torbalara yerleştirilirdi… Keşke yerleşmeseydi de, buruşmasaydı değil mi kıymetlilerimiz?
Bayram hazırlığının ilk aşaması tamamlanınca, bizi uzun bir süre idare edilerek giyilmesi gereken ayakkabımızı seçmeye gidebiliriz …Eski dükkan kokularını hep hatırlarım… Nedendir bilmem? Bunların en başında da, kunduracıların tozlu raf ve deri kokuları gelir.
Ayakkabı seçmek, elbise seçmekten daha zordur. Zira alınacak olan ayakkabı rahat, dayanaklı, her yerde giyilir cinsten ve tüm renklere uyumlu olmak zorundadır. Tüm bu şartları sağlayan ayakkabıyı bulma seferi başlayadursun, gönlümüzü bir tanesi fethetmiştir… Etmiştir etmesine de , bu şartlara uygun olmadığı için ilk başta elenmiştir. Halbuki alınsa, ne de çok yakışacaktı bize değil mi?
Biraz büyük mü alınmalıydı acaba yeni dostumuz? Ayak hızla büyür çünkü, bir ay sonra ayağımıza olmazsa ne olurdu? Evet, biraz büyük seçilmesinin zararı olmaz. Kutuya konan ayakkabı poşeti de elimize tutuşturulurdu. Bir veda busesi kondurulurdu gönlümüzün pabucuna ..
Eve gelinir, muhtemelen kardeşimizle paylaştığımız odamızın en namütenahi köşesine dizilirdi alınanlar… Bu defa da; '' Oraya benim aldıklarım asılacak '' kavgası başlardı… Maazallah askılar birbirine değerse ne olurdu ahvalimiz?
Mutfaktan mis gibi tereyağı kokusu mu geliyor? Koşalım bakalım! Suyun içine daldırılıp, saniyeler içinde alınması şart olan yufka, su ile mücadelesini kazanarak tepsiye dizilmektedir…'' Anne ıslak hamur mu yiyeceğiz'' sorusunun cevabı, üzerimize doğrultulan oklavayla verilmiştir çoktan ..
Şekerli su da kaynar bir taraftan. Neden kaynar ki o su? Mutfağa göz atınca ,hedefe ulaşılır…İçi ceviz dolu baklava göz kırpar bize.. Kaynayan şerbetin sahibi de belli olduğuna göre, oklava bacağa inmeden, mutfaktan tüyme zamanı gelmiştir…
Bitmez gece, geçmez saatler …O gün erken yatmak farzların arasındadır. Sabah, bayram namazına gidecek olan ailenin erkek fertlerini, camiye uğurlamak , bayramın olmazsa olmazları arasındadır..
Bayram cicilerimiz, pabuçlarımız, hemen başımızın bir yerlerinde giyilmeyi beklerken ,zor bela dalarız uykuya… Uykuya dalasıya kadar, kaç koyun, kaç tane çitten atlamıştır kim bilir?
Annemizin mutluluk dolu sesiyle uyanırız… Oh be! Sabah olmuştur. Bayram sabahı vakti gelmiştir nihayet… Yüzümüzü hemen mi yıkamalıyız? Yoksa, prens ya da prensese dönüştükten sonra mı? Bu da bize kalmıştır artık…
Evin beyleri bayram namazına uğurlanınca, evde hummalı bir hazırlık başlar. Bayram sabahı kahvaltısı, namaz sürecinde hazırlanmalıdır. Fırından gelen kokular, suyla mücadelesini kazanmış olan böreğin ta kendisidir… O güne özel saklanan her ne varsa sofranın üzerinde sıralanır… İki tatlı ya da tuzlu yan yana gelmemelidir. Sofranın dizaynında bile sofra kuralları uygulanır… Her gıda ''Uzanarak ulaşma '' yasasına uygun olarak dizilmelidir.
Ahh ! Ne kadar da güzeliz, yakışıklıyız böyle…Bayramın en gözde çocuğu biziz kesinlikle.. Kapıya vurulur.. Evin beyleri, ellerindeki seccade, büyük bir görevi yerine getirmenin haklı gururuyla eve adım atarlar. Ve aile fertleri sıraya girer…El öpme seremoni başlayacaktır…Toplumsal ve ailesel öğretinin temelini anne ve babalar oluşturur hanelerde.. Anne, babanın ; çocuklar her büyüğün elini öper.. Gözlerimiz avuçlarda saklı olan bayram harçlığındadır. Büyük olan çocuğa daha fazla verilen harçlık biraz moralimizi bozabilir. .Ama olsun.. İkramiyemizi aldığımıza göre, bayram kahvaltısı başlayabilir. Şakalaşmalar, gülüşmeler ve çocukça attığımız kahkahalar hafızamıza kazınmasın da ,ne yapsın?
Çaylar içilirken, art arda çalan zil sesiyle, heyecanla açılır kapı. Limon kolonyası ve sütlü şeker hazır kıta beklerken, mahalle arkadaşlarımıza ilk ikram yapılır. Şeker toplamaya çıkan ekibe, elimizde şeker torbamızla dahil oluveririz. Neden herkes şeker veriyor ki? İlk bayram ziyaretini, bayram harçlığı da verdiğini daha önce tescillediğimiz komşumuza yaparız. Olur ya ,parası biterse ,sadece şekere kalmak var serde….
Tüm mahalle fethedildikten sonra, içi ganimet dolu poşetimizi sallaya sallaya evin yolunu tutarız. Kapının önü, eşleri bulunarak itinayla sıralanmış ayakkabılarla doludur. Belli ki ,misafirlerimiz gelmiştir. Şerbetini dünden içini çekmiş baklavalar, elden ele taşınmaktadır. Tatlının tadına, tepsiden aşırılan baklava tanesiyle bakılmıştır çoktan..Şeker ve kolonya ikramı yapılmamış mı daha? Hemen ikram edelim sütlü şekerlerimizi. Şu tadını unutamadığımız kahve aromalı sütlü şekerlerimizi…
Velhasıl sevgili dostlar; bayramlar eskiden tatil değildi, bayramdı...
Eskinin her şeyi kıymetlidir .. Eşyası, tadı ,verdiği hazzı … Tüm bunların kişiliğimize kazandırdığı aidiyet duygusunu hatırlayım … Bir sofrada " biz " olmayı tüm hücrelerimizde hissettiğimiz bayramları… Sahi nerede o eski bayramlar?
Şekerliğe dizilen sütlü şekerlere uzansak, tadını yüreğimizde hisseder miyiz sizce ?
Haydi gelin, dizelim şekerleri şekerliğimize, özenle … Basılacak zile kulak verelim hep birlikte …
Zira her eskiyi yeni eylemek bizim elimizde …
Gökçe Kız