Gökten üç elma düşmüş, biri bu yazıyı yazanın, diğeri okuyanların, sonuncusu da hayata karşı metin duruşunu hiç bozmayan; ne varlığa sevinen, ne yokluğa yerinen; daima ileri ve yukarı bakıp var gücüyle çalışan; aç kalan, aptal kalanların başına...
Bu kısa yazı, bir iş dünyası yazısı veya bir edebiyat yazısı değildir. Her ikisine de değinse dahi anafikri itibariyle bir samimiyet yazısıdır. Yazarının kendi tecrübelerini, mağlubiyetlerini, hüzünlerini ve galibiyetlerini her satırına bir sünger gibi çekmiş olan bir "Derin nefes al, kafanı kaldır, daima ileri ve yukarı bak!" yazısıdır.
Meşhur hikayedir: Adamın birisi daima "Bu da geçer" dermiş. Hikayenin başında çok zengin olan bu adamın servetini bir gezgin derviş övdüğünde adam "Bu da geçer" demiş, derviş ise bu söze anlam verememiş. Yıllar sonra dervişin yolu aynı şehre düştüğünde adamın serveti eriyip gitmiş, düşkün biri olmuş. Derviş onu teselli ettiğinde adam yine "Bu da geçer" demiş. Adamın zenginliğe de fakirliğe de tavrının aynı olduğunu gören derviş şaşırmış, yoluna devam etmiş. Bir süre sonra yine o şehre geldiğinde adam ölmüş, dağ başındaki mezar taşına aynı sözü yazdırmış. "Yahu mezarın nesi geçecek, her şey bitmedi mi?" diye kızan derviş, şehre bir sonraki gelişinde bir deprem olup mezarın da ortadan kalktığını gördüğünde anlamış ki, evet, bu hayatta her şey geçer; zenginlik de, fakirlik de, hayat da, mezar taşı da! Hayatta bütün yükseliş ve düşüşlere karşı doğru tavır, "Bu da geçer!" tavrıdır. Hayatta bazen inişler büyük yükselişlere gebedir, aslolan sabır ve emektir. Büyük Yunus "Kahrın da hoş lütfun da hoş, Narın da hoş nurun da hoş" dizelerini boşuna mı söylemiş? O edeple edeplenen şair nasıl da fevkalade söylemiş: "Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var!" Bu beyitin altyapısını oluşturan Musa ve ilm-i ledün sahibi kişi kıssasını meraklı okuyucuların araştırmasına bırakıyorum.
Meraklısı bilir, Uber epeydir bir CEO arıyordu. Expedia'nın CEO'su olan İranlı Dara Hüsrevşahi'yi bugün (27 Ağustos 2017) transfer ettiler. Hüsrevşahi'nin sığınmacılık/mültecilikten CEO'luğa uzanan zorlu bir hikayesi var. 78'de kendisi 9 yaşındayken ailecek gayrı-inkılâbi olarak ABD'ye kaçmışlar. 13 yaşındayken babası İran'a gittiğinde tutuklanıp 6 yıl hapiste kalmış. 13'ten 19'a annesi ve iki kardeşiyle babasız bir hayat... Bu kadar yersiz-yurtsuz, hatta en muhtaç olduğun yıllarda babasız bir hayat, yıllar sonra dünyanın en büyük şirketlerinden ikisinde CEO'luğa uzanabilir mi, elbette uzanır: Bu da geçer!
Tabii bir de Abdülfettah Candali'nin hikayesi var. O da kim demeyin, tam bir Sunay Akın hikayesi olan şu hikayeyi bir dinleyin. Candali, ABD'ye lise yıllarında gelen bir Suriyelidir, ABD'de üniversiteye gider, oradan doktora programına kaydolur. Kendisi gibi doktora öğrencisi olan bir Amerikalı sevgilisi vardır. Kız hamile kalır, evlenmek isterler ama kızın babası, dini gerekçelerle buna izin vermez. Kızcağız bebeği gizlice doğurup içi kan ağlayarak Paul ve Clara Jobs çiftine evlatlık olarak verir. Oldukça başarısız bir hayat sürüp CIA belgelerine bile geçtiği üzere lisede 4 üzerinden 2.6 ortalama yapıp üniversiteyi 6 ay gibi kısa bir sürede terk eden bu kişi, Apple'ın kurucusu Steve Jobs'tan başkası değildir. Ee, neydi: Bu da geçer!
Gökten üç elma düşmüş, biri bu yazıyı yazanın, diğeri okuyanların, sonuncusu da hayata karşı metin duruşunu hiç bozmayan; ne varlığa sevinen, ne yokluğa yerinen; daima ileri ve yukarı bakıp var gücüyle çalışan; aç kalan, aptal kalanların başına...
- www.bloomberg.com/features/2017-how-did-i-get-here/dara-khosrowshahi.html
- http://www.snopes.com/steve-jobs-father/
- https://www.theatlantic.com/technology/archive/2012/02/what-was-steve-jobss-high-school-gpa-not-40-or-even-30/252828/