Ben yılların geçtiğini en çok yaz bitince duyumsuyorum.
"Bir yaz daha geçti, gelecek yaza yeni bir yıl olacak." Diyerek uğurluyorum yazı. Bazen Güney Yarımkürede bir ülkede yaşamalıymışım ben, diyorum. Mesela Avustralya'da… Kanguruların ve Aborijinlerin ülkesinde. O zaman yıllar takvime uygun akardı.
Kışlar uzundu benim doğup büyüdüğüm coğrafyada. O yüzdendir belki yaz sevgim. Aylarca beklersin ki iki ay sürecek olan yaz gelsin. Öyle kısacıktı bizim yazlarımız. Onun da ortasında başlardı kış hazırlıklarımız. Sekiz dokuz ay yetecek miktarda odun kömür alınırdı öncelikle. Muhtelif yiyecekler depolanırdı. Öyle yoğun geçerdi ki yaz, annemin işi hiç bitmezdi. Şimdi düşünüyorum da akşam yemeği yenip, çay sofrası kuruluncaya kadar annem hiç oturmazdı. Bahçeden kilere, kilerden mutfağa, mutfaktan odalara, alt kata, üst kata derken annem hep ayaktaydı.
Yaz geçer kış gelir, annem yine oturmazdı. Sobayı yakmak için hazırla, geçmesin diye sürekli kontrol et… Yazın kışa hazırlığı, kışın da kendi gailesi… O zamanlar kalorifer yoktu. Sadece Ziraat Bankası'nın lojmanında olduğu söylenirdi. Bilmezdik kaloriferin nasıl ısı yaydığını.
Bir de soğuk olurdu ki kışlar, -30 derece…Aylarca… Sanki Sibirya. Ne en yakın ne uzak denizlerden gelen ılık esintiler bize ulaşamazdı, dağlardan tepelerden geçip de. İşte o yüzden yazı severim ben, yıllara da o sebeple yaz geçti, bir yıl daha geçti diye bakarım.
Belki de gelmek bilmeyen yazın özlemiyle yılların geçişini yazlara bağlamışım.
Ağustos ayının ortasını geçtiğinizde yaz da yavaş yavaş geçmeye başlar. Bir gece bakarsınız birden üşümüşsünüz, gündüzleri güneş gözlüğünü unuttuğunuz olur, ama rahatsız olmazsınız. Güneş ışınları da açısını değiştirmeye başlamıştır artık. Ağaçların yaprakları yaz başındaki kadar parlak değildir, onlar da bilir yazın geçmekte olduğunu.
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarımın yazlarının bana kalan güzelliklerinden biri de yaz sabahlarında bahçemizdeki ağaçların altına kurduğumuz kahvaltı sofrasıydı. Bir de ağaçlardan birinin altında kitap okumak… Ortaokulu bitirdiğim yaz, Sefillerin beş cildini beş günde okumuştum. Jean Valjean ve Kozet'i hiç unutmadım.
Daha sonra kendi evimde bahçeyi balkona taşıdım. Yaz sabahlarının en sevdiğim bölümü hala balkon kahvaltısıdır, yapsam da yapmasam da ve hala balkonda okunan kitaplar. Yaz geçmeye başlayınca, artık kahvaltı sofranız balkonda kurulmaz olur, kitap okumak istemez canınız.
Karlı kışları ne kadar severseniz sevin, yaz herkesin özlemidir. Kimse soğukla, kapanan yollarla mücadele etmez yaz mevsiminde çünkü. Sokakta yaşamak zorunda kalan canlılar için hayat daha kolaydır, aç susuz kalsalar da soğuktan donmazlar hiç değilse.
Murathan Mungan "Yaz Geçer" şiirinde der ki:
(…)
Yaz geçer yine gelir,
Yaz geçer, iyi gelir sözcükler.
(…)
"Yazın bittiği her yerde söylenir
Söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine
Yaz biter
Eskir geceler, serin, hüzünlü
Yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
Bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
Çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
Yaşadığınızı duyarsanız teninizde
Bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
Sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
Ahşap pancurları
Yaz bitti
Bitmeyen şeyler kaldı geride."
(..)
Kim Murathan Mungan gibi anlatabilir ki yazın geçtiğini!
Yaz geçer, yine gelir; yeter ki ömür yetsin.