İşte böyle dostum. Ben bir hiçim! Çünkü yeniden var olabilmek için, yok olmam gerekiyor. "Hiç" olmam!
Gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim bana ait değil! Ben bir kuklayım. Kendini kaybetmiş, bulunmak isteyen bir hazinenin içindeki ufak bakır parayım. Öyle biriyim ki ben, kendimi ölesiye yererken, tam tersi olduğumu düşünmenizi isterim. Sırtına bir odun dağı yüklenmiş de eğilmiş olan ruhumu, bedenimi dik tutarak ayakta tutabileceğine inanan embesil bir çocuğum ben. Hani şu burnunun kenarından sümüğü sallananlardan. Bitirilmemiş işlerin hezeyanıyla, aslında hiç var olmadığı bir hayatta nefes alıyor oluşunu coşkuyla kutlayan o arsız da benim.
İşte böyle dostum. Ben bir hiçim! Çünkü yeniden var olabilmek için, yok olmam gerekiyor. "Hiç" olmam! Şu hayatta kendime koyduğum hedefleri kavrayamadan, vazgeçiyorum onlardan. Yok, yok. Bu bir intihar notu değil. Daha çok uyanabilmek için ölümün şafağına kurulmuş bir alarmlı saat. Uyan diyor kalemim! "Yazarken dahi uyumaya devam eden" bedeninin kabuğundan sıyrıl diyor. Aynaya bakmayı sevmeyen bir tarafı var ya insanın. O da benim mesela. Çünkü aynada boşluktan başka bir şey göremiyorum. Yansıyan görüntü varsa o da bana ait değil. Geçmişimin bir hatırasına yapışıp kalmış bir silüet sadece. Çünkü yaşlı değilim, hatta yaş sahibi bile değilim henüz. Doğmaya hazırlanıyorum yine ve yeniden. Her gün rastgele çekilen tesbihin boncukları içerisine biriktirdiğim günahlar dökülsünler diye taşlarını birbirine çakarcasına vuruyorum mavi boncuklu tesbihin.
Sene 2016, aylardan Ekim, günlerden yirmi dördüncüsü diyorlar ama ben hiç inanmıyorum biliyor musun?