"Siyaset uzun solukludur. Fevri karar ve çıkışlardan kaçınmak gerekir."
"Büyük ve köşeli laflar edip dönülemez noktaya gelmektense, sabredip soğukkanlı değerlendirmeler yapmak lazım."
"Duygusal kararlarla keskin çıkışlar yapmak yerine, istişare edip sağduyulu yaklaşmak en doğrusudur."
"Her dem yeniden doğarız, kim bizden usanası diyerek sürekli ayağa kalk. Hayal kırıklığına uğradığında, kaybettiğinde değil, pes ettiğinde yenilirsin."
…
Evet, bu ve benzerlerini çokça söyledim ve şimdi de diyorum ki;
Cümlelerimin üzerini çiziyorum.
Tıpkı hayatımın 35 senesinin üzerini çizdiğim gibi.
…
Ben sizden değilim.
Sizinle aynı fikri, düşünceyi, ideolojiyi, dünya görüşünü, ahlak anlayışını, hayat tarzını paylaşıyor olamam.
Siz ülkücüyseniz ben değilim. Siz MHP'liyseniz ben değilim.
İstediğiniz bu biliyorum. Utanılacak halinizle övündüğünüzü görüyorum. Öyleyse mutlu olun. Alın istediğinizi yapıyorum.
İlan ediyorum; sizinle ortak hiçbir noktamız kalmamıştır.
Şu anki duygu halimle çok şeyler yazabilirim ama uzatmayacağım. Sadece tanımayanlara, araştırmaya üşenenlere onlar için önemsiz de olsa o üzerini çizdiğim o 35 senenin kısa bir özetini yapacağım.
…
Çocuk yaşlarda masa tenisi oynayabilmek için gidip gelmeye başlamıştım ÜLKÜ-BİR'e.
Üniversite'ye başladığımda Beyazıt'taki Türkmen kitabevinde buldum onları.
1986 yılında İstanbul Aksaray'daki Ocağımızda çaycılık yapıyordum. Aynı zamanda çıkardığımız Yeni Birlik dergisinin mizanpaj, matbaadan alma, gönderilecek adresleri hazırlama, abonelik, postayla gönderme, terminalden otobüsle illere yollama işlerine de başladım. Yani hem garson, hem teknik eleman, hem sekreter, hem de hamaldım.
Bu yoğunlukta yaz tatili için eve gidemeyeceğimden Ocakta yatıp kalmaya başladım. Bir koltuk vardı yayları olmayan, sadece kumaşı kalmış. O koltuğun altına telefon rehberlerini doldurup yatak yapmıştım kendime.
1987 yılında Başbuğun Yakacık'taki evinin müdavimlerinden olmuştum. Gerçek bir liderin çok yakınında 3 yıl geçirmenin gururunu yaşadım.
Aynı yıl daha ikinci sınıftayken Fakülte başkanlığını da yürütmeye başladım. 1987 yılında yapılan seçimlerde memleketimde henüz bir teşkilat yoktu. Eski ülkücülerden 2 kişiyi daha ikna ederek bir taksiyle anlaşıp köylere seçim propagandasına çıkıyordum. Türkiye genelinde o seçimde aldığımız oy %2,9'du.
1988 yılında Bozdoğan ve Zeytinburnu ilçe teşkilatlarının açılışını hatırlıyorum.
Bozdoğan'da tuğla taşımıştım sırtımda ikinci kata, teşkilatın duvarı örülsün diye. Zeytinburnu'nda daha önceki firmadan kalan cama yazılan yazıları jiletle kazıyıp temizlemiştim.
1989 seçimlerinin büyük bölümünü okul teşkilatımızla birlikte Zeytinburnu'nda geçirdik. Son günleri ise oy verebilmek için geldiğim Bozdoğan'da.
Başbuğa inanılmaz bir sevgi ve saygı ile bağlı, 3 yıldır neredeyse aileden biri olacak kadar yakın olmama rağmen, okulu bitirdikten sonra aylarca yanına uğramadım. İşe dair bir beklentim olduğunu düşünmesin, yapamazsa üzülmesin diye. Nihayet 1990 yılının 13 Nisan günü işe başladım 14 Nisan günü odasındaydım. Şurada işe başladım emirlerinizi bekliyorum demek için.
1991 seçimlerinde iş sebebiyle Bolu'da görevdeydim. Sırf bir oy heba olmasın diye aktarmalı otobüslerle yaklaşık 15 saat yol gidip oyumu kullandım.
Görevli gittiğim illerde parti ve ocak teşkilatlarına mutlaka gittim. Bir yardımım olabiliyorsa maddi manevi katkı verdim.
1995 seçimlerinde iş yerimden izin alarak kampanyanın büyük bölümünü Adana'da geçirdim. Son gün ise yine oy kullanabilmek için aktarmalı otobüslerle saatlerce yol yaparak Bozdoğan'a geçtim.
1997 yılında Başbuğun vefatının ardından kongrede Devlet Bahçeli'yi destekledim.
1999 seçimlerinde İstanbul'da sabaha kadar ailecek zafer turları attık.
2002 seçimlerinde Muğla, Aydın, İzmir ve İstanbul seçimlerine fiilen bizzat mahallinde destek verdim. Maddi, manevi katkı sağladım.
2002 seçimlerinin ardından, içinde Ömer Lüffi Mete'den, Yılma Durak'a, Nevzat Kösoğlu'ndan Suat Başaran'a kadar pek çok değerli ismin bulunduğu ALELMA platformunun oluşmasına öncülük ve sözcülük yaptım.
2003 kongresi öncesi Devlet Bahçeli'den yönetimine girme daveti aldım ancak ALELMA platformunun hareketin geleceğine dair daha büyük sözler söyleyebilmesi için tarafsız kalmasının faydalı olacağını düşündüğümden kabul etmedim.
2004 yılında ise bizzat Devlet Bahçeli'den başdanışmanı ya da parti müfettişi olmam yönünde bir davet aldım ancak danışılmayan bir danışman olacağımı anladığım için kabul etmedim.
2004 yılında yapılan mahalli seçimlerde Üsküdar seçim kampanyasının başından sonuna, broşüründen sloganına, afişinden seçim müziğine kadar hepsini tasarlayıp hayata geçirdim.
Ümit Özdağ'la birlikte hareket etmek üzere 2005 yılında Ankara'ya geldim. 1,5 yıl boyunca yerin iki kat altındaki bir dairede yaşamak, her hafta sonu İstanbul'a eşim ve iki çocuğumun yanına gidip gelmek, kongreden sonraki bir buçuk yıl boyunca da kredi borcu ödemek zorunda kaldım.
Her seçim kendi imkanlarım ölçüsünde katkı vermeyi sürdürdüm. Son olarak 2015 yılı 7 Haziran seçimlerinde Adana, Gaziantep, 1 Kasım seçimlerinde ise Aydın, Muğla bölgelerinde çalıştım. Bir oy heba olmasın diye biletini alıp oğlumu Almanya'dan üç günlüğüne oy vermeye getirttim.
Hayatımda iki defa MHP-MÇP çizgisi dışında bir partiye oy verdim. Birisi 1991 seçimlerinde ittifak yaptığımızda Refah Partisine, diğeri 2014 yılı mahalli seçimlerinde Muhsin ağabey vefat ettiğinde duygusal gerekçelerle sadece il genel meclis üyeliği pusulasında Büyük Birlik Partisine.
Elbette herşey siyaset değil.
Bu arada yüzlerce köşe yazısı ve makale yazdım. Web siteleri kurdum. Tanıtım filmleri hazırladım.
Kuruluşundan itibaren 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliğini yürüttüm.
Hem daha çok satmak, hem kişisel risk almamak adına farklı tercihler yapabilecekken; gerek medyadaki yankısı, gerekse haftalarca en çok satanlar listesinde kalmasıyla bana gurur veren kitabıma "Kod Adı: Bozkurt" adını verdim.
Çok sayıda kişiye konuşmalar, basın açıklamaları hazırladım, organizasyonlarını yaptım.
Dönemlerin muktedirlerine boyun eğmedim. 28 Şubat'ta askere, Ergenekon, Balyoz, Atabeyler, Suikast davalarının en ateşli zamanlarında cemaate karşı çok sert yazılar kaleme aldım.
Nihayetinde 15 yıldır yanlış gördüğüm her konuda Bahçeli yönetimini eleştirmeyi, bütün zorluklara rağmen mücadeleyi sürdürdüm.
Muhalif değil, iyi niyetli bir girişim olmasına rağmen ALELMA toplantımız basıldı, 2006 kongresinde yaşadıklarımız herkesin malumu, sadece daha iyi olmasını istedik diye bunca yıldır yapılan hakaretlerin, iftiraların, saldırıların haddi hesabı yok.
Uzatmayalım. Hayatımın son 35 yılını sürekli oradan oraya koşarak, Hakkari Çukurca'dan Edirne'ye, Trabzon'dan Muğla'ya her yere ulaşarak, davama hizmet etmeye çalışarak, elimde neyim varsa ortaya koyarak, okuyarak, yazarak geçirdim.
Eşime evlenme teklif ederken ilk belirttiğim ülkücülüğümdü. Çocuklarımın adını İlteriş ve İlay koydum.
İnandıklarım için zaman, emek, para, fikir neyim varsa ortaya koymaktan, risk almaktan çekinmedim. Keyfine düşkün, zevk sahibi biri olmama rağmen günlerce evin yolunu unuttum.
İyi bir işim, yeni romanlar için fikirlerim, yapılacak puzzlelarım, izlenecek filmlerim, sevilecek çocuklarım var benim.
Kendimi bildim bileli bir günümü bile hareket dışında geçirmedim.
Bir gün bile bir makama talip veya aday olmadım.
Hiçbir beklenti ve taleple hareket etmedim.
Belki her şeye rağmen verdikleri, fedakarlıkları, yaptıkları en az olanlardanım.
O yüzden bir yol önermek için değil, isyanımı haykırmak için yazıyorum.
ZORUNDA MIYIM bu çapsızlara katlanmaya?
ZORUNDA MIYIM büyük Türkiye sevdamın, ülkülerimin, turan idealimin, çağlar üzerinden sıçrama hayalimin yerine; ihraç, teşkilat kapama, yalakalık yapma, koltuk kapma tiyatronuzu izlemeye?
ZORUNDA MIYIM MHP'yi ekmek kapısı yapanların rezilliklerini çekmeye?
ZORUNDA MIYIM memleket bu haldeyken, koltuk düşkünlerinin hırsına seyirci kalmaya?
ZORUNDA MIYIM her seçimde başkalarının balkon konuşmalarını dinlemeye?
ZORUNDA MIYIM sevmediğim adamları seçmeye?
ZORUNDA MIYIM bana küfredenler, hakaret edenler, iftira atanlar, tehdit edenler, benim gayretimle hazine yardımı alıp, millete üç kuruşluk faydaları olmadan, ceylan derisi koltuklarda vekillik yapsınlar diye oy vermeye?
ZORUNDA MIYIM istişaresiz aldığınız kararları, kurduğunuz kadroları köy köy savunmaya?
ZORUNDA mıyım siz en kritik seçimi iki mitingle geçiştirirken bir oy fazla alalım diye kendimi, eşimi dostumu parçalamaya?
ZORUNDA MIYIM beceriksizliklerinizi, devlet olmak yerine parti içi iktidar peşinde koşma hırsınızı, kabiliyetsiz, karşılıksız ve atanmış ekibinizi taşımaya?
ZORUNDA MIYIM ömrümün 35 yılını, birilerini canını, birilerinin yakınlarını, birilerinin istikbalini, birilerinin özgürlüğünü feda ettiği hareketin düşürüldüğü hali izlemeye?
Cüneyt Öztürk
16 Ağustos 2016