Cumhuriyet 100.yılı ; birçok kazanım ve birçok kaçırılan fırsatla kutluyor. 1946'dan beri çok partili hayatta rey vermeye çalışan bu halk birçok kez farklı tercihlerde, birçok kez başbakanını değiştirdi. Darbelerden sonra yeni hayatı kabul etti. Son olarak da cumhurbaşkanını seçmek için yine sandık başına geçecek.
Türk halkı çok tuhaf bir şekilde yenilik taraftarı olmasına rağmen kafasının içindeki sesi duyamadığı için çelişkiler yumağı bir siyasî tavır takınır. Olmadığı gibi birine benzeyene rey verir. En ateşli savunuculuğunu yaptığı parti genelde onun varlığından bihaberdir ya da tiksinir.
Ülkücüler ve siyasal islamcıların büyük çoğunluğu dinine düşkün olması gerekirken genelde seküler hayatı benimserler. Kadınların bir kısmı aslında sosyal hayatta dahi kendisini istemeyen hükümet partisinden yana tavır takınır. Laikler, Atatürk devrimlerine bağlı kalması gerekirken serbest piyasacı ya da din karşıtı olur. Sosyalist kürtler ezilen halkların yanında olması gerekirken eli silahlı terör örgütünden kendini ayıramaz. Yani siyasî görüşümüz hayat tarzımızdan kopuk ve içi boştur.
İşte bu ahval ve şerait içinde cumhurbaşkanlığı seçimine giderken çok tuhaf sonuçlar ve analizler karşımıza çıkıyor. Erdoğan büyük ölçüde modern ve seküler yaşamı tehdit eden bir unsura dönüşmüşken %85'i metropollere sıkışmış bir ülkenin hala 1.partisi... Kılıçdaroğlu, sosyal demokrat ve kamucu kimliğine rağmen kırsalda ve taşrada hala etkisiz bir konumda. İnce, Atatürkçü gözükmesine rağmen lümpen ve şovenist bir tavırla daha ilk kez oy kullanan ya da apolitik kesimin temsilcisi. Oğan ise entelektüel birikimine rağmen kendisini milliyetçi ve ülkücülerin temsilcisi hâline getirmeye çalışıyor.
Oysa Erdoğan sadece muhafazakar / mütedeyyinlerden, Kılıçdaroğlu yoksul ve kırsal kesimden, İnce hiçbir kesimden oy alamasaydı, Oğan ise yüksek tahsilli insanlardan oy alsaydı normal bir ülke olurduk.
Gelelim realiteye... Aslında şu an adaylar tavırları ve temsil ettikleri kesimlerle iki gruba ayrılmış durumdalar. Erdoğan ve İnce öfkesi hiç dinmeyen, müesses nizamın değişmemesi gerektiğini düşünen ya da değişmeyeceğine inanan, yüksek perdeden ve lümpen bir tavırla güce tapan seçmenlerin adayı hâline geldi. Çünkü iki liderin de arkasında kadro yok. İki lider de aşırı özgüvenli ve kuralları tanımayan liderler... İkisi de olası zaferi kendi azmi ve yeteneğine bağlayacak liderler...
Kılıçdaroğlu ve Oğan ise müesses nizamdan yana olmayan, ülkenin daha sakin, daha kuralcı ve daha tahsilli kesimi temsil ediyor. Yasalara uyacakları, uzlaşı arayacakları çok belli oldu. Ayrıca güçlü olmayan lider profilleri yüzüne başlarına çok çorap örme potansiyeli olan liderler... Özellikle Kılıçdaroğlu'nun ekibi sağlam... O yüzden seçmenleri güce tapmayan seçmen grubundan olduğundan dolayı olası başarılarını kendinden başka herkesin sahipleneceği iki lider profili. Kılıçdaroğlu sosyal demokrat kimliğiyle bütün ötekileştirilmiş, düzen karşıtı kimseleri birleştirmeye çalışırken, Oğan ise hayat tarzı ve siyasî görüşü uyan kişilerden oy almaya çalışıyor.
Karmakarışık bir psikoloji ve sosyolojiyle gittiğimiz bu seçimin bütün kesimler için tek bir net tarafı var. Artık değişim gerekiyor. Kabuğuna çekilmiş bir ülke hâline geldik. Dünyadan koptuk. Teknolojiyi çok pahalı hâle getirdik. Derin yoksulluk toplumumuzda kitleselleşti. Eğitim - öğretim hayatımız diploma alma yarışıma döndü. Torpil normal hâle geldi. Dinî ve millî değerler şövenizm unsuru hâline geldi. Mal ve mülk kavramları, meslekten ve kültürden bağımsız bir halde " sosyal statü" haline geldi. Artık tahsil değil aylık geliriniz bir üst sınıfa sizi taşır oldu. Kültür sanat hayatımız dizi sektöründe yaşıyor. Çocuklarımız yokluğu bilmeden sadece " tüketerek " büyüyor. Akrabalık ilişkilerimiz birer yük...
Siyasa değişmeden bu saydıklarımın değişmesi pek mümkün gözükmüyor. Çünkü bizde toplum önce kamuya bakıyor. Demokrasi tependen inince kamu hala otoriter figürünü koyuyor.