Suyun şehâdet getirdiği vatan toprağı sancağa selâm ettiğinde, şehitler sûret değiştirerek yeryüzüne iner. Hâk ehli, ilmini mefkureye varan yola taş ettiğinde, soğuk ırmaklar kaynar, cihân sarsılır. Ehil kişi, bu eşsizliğin mânâsını Hâk'ta arar. Tefekkürüyle cihana "nizâm" verse de nefsini öldürdüğünden marifeti şahsında değil tefekkür rahmetini bahşedende görür.
Marifet ehli, şüphesiz ki tefekkür rahmeti bahşedilmiş olandır.
"İlk makâmı edep olan marifet ehli" kimseler, gönlün sûrete bürünmüş hâlidir. İmânla yekpâre olmuş ve kut'lu sevdaları yeşertmiş gönlün sûreti...
Gönül, cemiyet ruhunun anasıdır. Cemiyet ruhu ki, milletlerin en fevkaledesinde hayat bulmuş, insan olma cehdini beşere anlatmıştır. Fertliği aşıp şahsiyet olan cemiyetin fedâkar evlatları, bu "ruh"u, torunlarına miras bırakmıştır. Bu ruhu yaşatmak için can vererek can bulan yiğitler sayesinde 'aile' mânasını, özünü yitirmemiştir. Bu sebepten, "hak ehli", "marifet ehli", "gönül ehli" unvanları tarih boyunca hep milletin mihenk taşı olan aileye "ocak" diyen aziz Türk milletine ait olmuştur. Bu aidiyetin bâkiliğine şahit olan şehitler, bize yalnızca 'can vererek can bulmayı' değil ömrü güzel ülküye fedâ ederek "yaşam" haline getirmeyi de öğretmişlerdir.
Mesuliyet kelâmını gönül sayfamıza hüzün kalemiyle kazıdığımızda, kelâmın sırrı fıtratın müphemliğine karışarak Türklüğü haykıracaktır. Karşısındakini "evliya" olarak gören, Ahi ve lonca teşkilâtları başta olmak üzre tüm kurumlarıyla insana hizmet eden kâdim Türk devlet felsefesi, âtiye de mührünü vuracaktır. "Kökü mazide olan âti" şuuru, Türklüğün zerafetiyle bütünleşerek nice Yahya Kemâl'leri, Hacı Bektaş'ları, Kanuni'leri yetiştirecektir.
Hududumuzu aşmadan az kelâmın derin muhtevalarında Türk'çe buluşmak dileğiyle. Sanatla, ilimle, mimariyle, türküyle velhâsıl Türk'e has olanla kalınız.