Haberiniz olsun, sizlere ninnilerinizi bile Bulgarca söyleteceğiz!*
… size türkülerimizi vermeyeceğiz! demiştim. Yüzüne söylememiş, o anda içimden geçeni elimdeki gazetenin kenarına yazmıştım. Gören, okuyan ve ihbar eden olmuş…
Şair ve edip Ahmet Şerif Şerefli Bulgaristan, Deliorman, Razgrat, Torlak kasabasında 23 Kasım 1926'da "Gözyaşı gibi temiz, toprak gibi bilge, yüreği güneş kadar sıcak bir insan" lardan, geride bırakılmış, Türklerin arasında doğmuş, dili için Türk'lüğü için ömrünce didinmiş Türk evladı.
Balkanlarda Türk varlığı bin yıllık zamana yaygındır. Tarihi seyirdeomurgasını Türklerin oluşturduğu Devlet varlığının tescilini Osmanlı imparatorluğunun bölge hakimiyeti esnasında görmekteyiz.Bulgar toprakları1422 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmiş, 3 Mart 1878 tarihine kadar da imparatorluk toprağı olarak yönetilmiş. Çöküşün hız kazandığı 1878 yılında Bulgar Prensliğinin kuruluşunu engelleyemeyen İstanbul bölgeyi iç işlerinde özgür, dış işlerindevasallık hukuku ile etki alanında tutmaya çalışmıştır. 1908 yılı bölgeyi tamamen kaybettiğimiz tarihtir, ülkenin nüfusunun yarısından fazlası Türk'tür ancak devlet tam bağımsız Bulgar Krallığı'na dönüşmüştür.
Bulgaristan'ın çözülüp elimizden kayıp gittiği süreçte, o coğrafyada meskun Türklerin can- mal varlığı ve istikbalinin korunacağını garanti altına alan anlaşmalar yapılmıştır. Ne var ki son yüzyıl içinde Bulgaristan'da yaşayan Türkler için bu anlaşmaların etkinliği sağlanamamış, hakları ve varlıkları korunamamıştır. Vasallık dönemini milat alırsak, Türknüfus üzerindeki baskı, Türklerin aleyhine çarlık, ve devrim sonrası uygulamalarda da sürer. Nüfus içindeki Türklerin oranı yüz yıllık zaman diliminin başında yüzde ellinin üzerindeyken sonunda yüzde onlar seviyesinde raporlandığı izlenmektedir. Türk nüfusunu iç baskılar, kitlesel öldürmeler ve toplu göçe zorlamalar sebebiyle tüketme eğiliminden vazgeçmemişler ve kendi lehlerine sonuçlar almışlardır.
Türkiye'nin Anadolu coğrafyasını çevreleyen ülkelerdeki bakiye Türk varlığının uğradığı siyasal, sosyal, ekonomik baskılar karşısında, soydaşların hukukunu koruma mücadelesinde desteği tutarsız, zayıflıklar içeren bir seyir izlemiştir. En etkin hareketin sınırları açarak Anadolu'ya göç kabulü gibi pasif bir tutum olduğu gözlenir.
Osmanlının coğrafyadan çekilirken geride bıraktığı vatandaş bakiyesi ticaretin, bürokrasinin mensubu, toplumu çekip çeviren kadrolardan yoksundur. Türkler tarıma dayalı geçimliklerle hayatını idame ettiren köylülerden ve kısıtlı sermayeli işler ile meşgul, hareket alanı dar iş erbaplarından müteşekkildir. Kültürel ekonomik ve siyasal yön verici entelektüel kadrolardan mahrumdurlar.
Türk milleti bu eksikliği yoğunlukla hissettiğinden dini eğitim veren birimleri aynı zamanda okullaştırmaya ve yaygınlaştırmaya, gazete ve dergi yayımlatmaya çaba göstermişlerdir. Okuma yazma bilmeyen Türk ana babası çocuklarını okutabilmek amacıyla aile servetlerini elden çıkarmaktan çekinmemişler olabilecek her fırsatı değerlendirmeye çalışmışlardır. Örneğin Ahmet Şerif Şereflinin annesi rüştiye mektebinin masraflarını düğün takılarını bozdurularak karşılayabilmiştir.Babası çocuklarının, eğitimi için ailenin geçimlik kaynaklarını satmış okumalarını sağlamaya çalışmıştır. Türklerin eğitim seçenekleri çok kısıtlıdır. Yetkinliklerini artırabilecekleri akademik kaynaklara ulaşım yok gibidir.Birkaç rüştiye mektebi bir adet din adamı yetiştiren okul ve Türk cemaatinin çabası ile açık tutulan ilk mektepler tüm eğitim varlığını oluşturmaktadır. Öncelik geçimlik gelir sağlayacak bir meslekte olduğu için Ahmet Şerif terzilik eğitimi de almıştır ki bu gazetecilik yapamadığı, kitaplarını oyunlarını romanlarını yayınlatamadığı, yalnızlaştırılıp iş bulamadığı zamanlarda geçimini sağlamak için yaptığı iş olmuştur.
Vassal Prenslik, krallık ve çiftçi devrimi esnasında gel gitler yaşamakla birlikte yol alan Türklerin var olma savaşı sosyalist devrim ile başka bir mecraya girer. 'Biçimce millî, muhtevaca sosyalist bir düzen kuracağız' Sovyet devriminin Bulgaristan'a ithalat sloganıdır. Bulgaristan'da yerleşik Türkler çoğunlukla milli hakların korunacağı, varlıklarının kabul ve devam ettirileceği umuduyla devrime destek vermişlerdir. Şair Ahmet Şerif Şerefli bu umudu taşıyan, tutkulu bir gazetecidir. Devrime destek verir, yazılarında şiir ve diğer eserlerinde bu minvalde yazar. Devrimin ilk yıllarında ödüller almış, tutkusu olan yazı ürünlerinin yayımlandığını görmüştür.
Ne var ki on yılı bile bulamayan bir süreçte Türk varlığından rahatsız olunacak 'Halkların Kardeşliği' iç siyasette Bulgar milliyetçiliğine, dış siyasette Rus milliyetçiliğine evrilecektir. Türk çocuklarının okuduğu okullar birer birer sebep yaratılarak kapatılacak, Türkçe öğrenimi kısıtlanacak, basım yayımda olan süreli yayınlar kapatılacak veya Bulgarca yayın yapmaya zorlanacak. Yazarlardan eserlerini Bulgarca yazmaları istenecek, halkların kültürel motifleri silinmeye tek tip bir Bulgar toplumu oluşturulmaya çalışılacaktır. .
Ahmet Şerif Şerefli'nin sosyalizm ülküsü ile coşan siyasal yaşamı çeşitli sebeplerle zorlamalardan rahatsız olması en azından verilen görevlerdeki isteksizliği şiirleri ve yazılarında sezinlenen eleştiriler, Türk dilini kullanmaması için yapılan baskılara direnmesi 'burjuva döküntüsü' olarak damgalanmasına, devrim karşıtı suçlamasına nihayet siyasal suçlu olarak hapsedilmesine sebep olur. Şair maddi kayıpları için, yoksulluk ve yoksunluk anlamında şikâyet etmemiştir ama konu Ana dili anasının ak sütü gibi helal Türkçe elinden alınmaya çalışıldığı anda var gücüyle direnmiştir.
Çalışma şansını yitirir üç yıllık hücre ve hapis cezası ile cezalandırılır. Hayatı boyunca sayısız soruşturmaya uğramış taciz edilmiştir.Sürekli izlenerek takip altında tutulma süreci başlamıştır. Bu dönemde yazdığı eserlere el konulur bir daha kendisine geri verilmez, eserleri basılıp yayımlanma şansı bulamaz ancak yazmaya her fırsatta devam eder.
Sosyalist Bulgaristan'ın gelişen siyaseti Türk asıllı Pomaklar, Çingeneler, Osmanlı iskânından bakiye Türklerin asimilasyonu ve Bulgarlaştırılmasıdır. Dönemin ikliminde Bulgar olmayan halk büyük acılar yaşamaya devam etmektedir. Ancak etkin olabilme yeteneklerini geliştiremedikleri için parçalara bölünmüş guruplar arasında koordinasyon ve birlik sağlayamamaktadır. Todor Jivkov'un 33 yıllık despot iktidarında Türkler Türk okullarını, yayındaki gazeteler ve dergileri, kitap yayımı, kendi kültür öğelerini taşıyan yaşam seremonilerini, Türkiye ile Bulgaristan'da yaşayan Türkler arasında ilişki kurma zeminlerini, dil gelişimine fırsat verecek imkânları kaybeder.
Bulgar okullarındaki Türkçe dersleri azaltılarak zaman içinde tamamen sonlandırılarak öğretim faaliyetinden dışlanır. Yazın dilinin Bulgarca olması, Türkçe eserlerin basımına yayımına izin verilmemesi, Basılmış olanların dağıtılmayıp okura ulaştırılmaması, Türkçe'nin Türkiye Türkçesinden ayrılması amacıyla yerel şivenin haricinde imla ile okuyup yazma ve konuşmanın engellenmeye çalışılması, doğum, ölüm, evlenme benzeri durumlardaki törenlerin yasaklanması gibi uygulamalar giderek artmıştır.1980'li yıllarda isim değiştirme baskısı sonucu yaşanan büyük zorlama Bulgaristan'dan Anadolu'ya yeni bir büyük kitle göçüne sebep olur. Ahmet Şerif Şerefli Türkiye'ye bu tarihte aslında ata yurdunu terk etmeye mecbur bırakılarak gelmiştir. Ana yurduna az sayıda yazdıklarını getirebilmiş, gücü ve ömrü yettiğince yazmaya ve yayımcılığa devam etmiştir.
Ahmet Şerif Şerefli kemik anomalisinden mustariptir, omurga ve ayağında yürümeyi ve hareket etmeyi güçleştiren engelleri vardır. Fiziksel olarak yapabileceği işler kısıtlıdır. Yaşadığı her dönemde her ne yaptıysa büyük bir safiyetle inanarak, engellerine rağmen vaz geçmeyerek, korkusu ile baş edecek cesareti göstererek yaşamış ve yapmıştır. İzlenimim odur ki, Türkiye ve Türkiye'de yaşayan Türk halkı onu bir parça düş kırıklığına uğratmış. Her an kimlik varlık kaybıyla burun buruna yaşamayan insanların umarsızlığı belki biraz üzmüş!
Ahmet Şerif Şerefli'yi 1985 yılında gelip yerleştiği Bursa'dan 2000 yılında sonsuzluğa uğurlamışız. Ne bir ölüm ilanı ne de bir haber bulabildim bu konuda. Ancak sevindirici ki halen kitapçılardan temin edebileceğiniz eserleri(*) var. El konulduğu için Türkiye'ye taşıyamadığı, günün şartları sebebiyle kopyalarını saklayamadığı diğerlerinden mahrumuz.
Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın!Ne hoştur bu atalar sözü,söyleyen bilmediği bir cirim alanını göze alır söylenen içinse bir fırsat doğurur, kendini ortaya koyma,ifade etme, karşı meydan okuma fırsatı doğurur. Bazen de sinip silinmeye yol açar.Nedir cirmin ölçüsü? Varlığı nasıl ifade eder, meydan okuyuşu, amaçlı olmayı, ülkü uğruna savaşı nasıl sürdürürsünüz? Cephaneniz nedir mesela? Büyük servet, sosyal statü,hoş ve sağlıklı bir beden, sınırsız özgürlük müdür kişiyi/ toplumu diğerinin nezdinde dikkate alınır yapan?
Ahmet Şerif Şerefli cirim sahibi olarak bulunduğu her yerde yanmayı göze almış yakabilen bir meşale olmayı da başarmıştır. Ruhu Şad olsun!
Birlikte bir düşünce okuyalım, ondan.
Nurşen Karakaş 19.06.2020
Düşünce
Bazı duyguların adı yoktur sözlüğümde,
Beyaz bir aydınlığı
Yaşayan bir sıcaklığı vardır fakat
Her biri adını bekleyen tohum gönlümüzde.
Özümüz bir denizdir, tanımıyoruz kendimizi,
İnemiyoruz derinliğimize korktuğumuzdan;
kimi dalgalanıyoruz, kimi sevdalanıyoruz
Denizken sonsuzluğumuzdan çatlatıyoruz
Yüreğimizi. ..
Özümüz birer mavi gökyüzüdür,
gökyüzü olduğumuzdan haberimiz yok.
Büyük küçük duygularımız yanan yıldızlar
Kimisi aydınlık, kimisi karanlık
Kimisi sönmüş, kimisinin ateşi çok!
Bazı duyguların adı yoktur sözlüğümüzde
Duyulan şarkısı, derin bir yankısı var fakat
Yeter ki günün birinde
Bizi bizden çok seven bir sevgi
Girsin dünyamıza,
Çocukların bebeklerine ad buldukları gibi
Bulur onlar da ve adı olur adsız duyguların
Toplumun dilinde!
AHMET ŞERIF ŞEREFLİ
(*)Kitapları