...
Günlerden bir gün, gecenin geç bir vaktinde iki kankadan birisi diğerini, komşunun bahçesinde görüyor. Aklına ilk gelen; elinin uzun oluşuydu ve o gece elbette hırsızlık amacıyla o eve girebileceğiydi.
...
Sokağa indi, müsait bir yere sindi ve takibe başladı. Birkaç dakika sonra yanılmadığını fark etti; tahmin ettiği kişiydi. İcraatına başlamak üzere, levye ile kanırttığı pencereden içeri girdiğini gördü.
...
Üç beş dakika içinde operasyonunu tamamlayan hırsızı; bahçe duvarından sokağa atlamak üzereyken; saklandığı yerden fırlayarak, olanca gücü ile hırsızın üzerine abandı ve elindeki altınları alarak diğer yan bahçeye attı.
...
Hem hırsızın üzerine olanca gücü ile abanırken; aynı zamanda kaçmasına mani oluyor, bir taraftan da "Mahallede hırsız var" diyerek, yeri göğü inletiyordu.
...
Tüm mahalleli sokağa dökülüp, hırsızı linç etmeye çalışırken; aynı zamanda hırsızı yakalayan "Kahramanımızın" ismini konuşuyor, takdirlerini ifade ediyorlardı. ''Gördünüz mü; mahallemizin hırsızı içimizden birisiymiş'' şaşkınlığı ile kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.
...
Hırsızı polis aldı götürdü. Mahalleli evlerine dağılarak, kaldıkları yerden uykularına devam ettiler; "Kahramanımız" ise yan bahçeye atmış olduğu altınları bir süre sonra gidip aldı ve o da çekip, gitti.
...
"Kahramanımız'' altınları bozdurup bozdurup harcarken, altınları çalınan ailenin ise evlerinde olup, bitenlerden; hiç bir şeyden haberleri yoktu; zira onlar sokağa bağırtılar üzerine çıkmışlardı.
...
Kim bilir ne kahramanlarımız var, onları bize sahtekar bellettiler; kim bilir ne kadar sahtekarlarımız var, onları bize kahraman bellettiler.
Mehmet Soral
soralmehmet{a}hotmail.com