İlk gazlı içecek deneyimim Muhtemelen yedi sekiz yaşlarımızda üç kafadar köy pazarındayız. Sıra sıra dizilmiş dükkanlardan birisinin önünde bize göre sandıklara (Kasa kelimesi ile henüz tanışmamışız) sıra sıra dizilmiş renkli şişeler dikkatimizi çekmişti. Ne olabilecekleri üzerine karşılıklı tahminlerimizi yürüttük; şeffaf olanı gaz yağına, birisini pekmeze, sarımtırak olanı ise sıvı yağ...
Rüzgârlar esti doğudan ve batıdan… Yüz yıllık çınarın yaprakları hışırdadı ilkin, sonra bir türkü yaktı dalından havalanıp uçan kırlangıca. Hüzünlü bir nağme…Kökleri toprağın derinlerinde, susuzluğunu giderecek kaynağa ulaşmak için kıpırdadı. Nice savaşlar, nice aşklar, nice kederler görmüş gövdesi titredi… Bir şeyler oluyor, bir şeyler değişiyordu. Fark ediyordu yaşlı çınar, birazdan bi...
'' Yaşanmışlığın derin düşlemi içindeyiz. Ne var ki geri dönemiyor insan." diyor. Dünün havasında soluklanıp taze bir nefesle doğrulamıyorum yerimden. Doğrulurum sanıyor, yanılıyorum. Zincirlenip sabit korkularımın bugününe, geleceğin bilinmezine sırrımı verdikçe açığa çıkıyorum! '' Satın alamayacağım o şey geliyor aklıma: gençliğim.'' diyor. Gençliğimle yan yana gelip kol kola gid...
Bazı insanlar vardır;Hapşırırlar ama kimse 'Çok yaşa' demez mesela. Veya bir yerde sırada beklerler ama gelen önlerine geçer. Bu tür davranışlar bu insanlara karşı kötülük veya kabalık amacıyla sergilenmez. Bu tür olaylara maruz kalma sebeplerinin tek nedeni 'görünmez' olmalarıdır. Yanlış anlaşılmasın, sahip oldukları bir süper güçten falan bahsetmiyorum.Yani varlardır, birisi sizi kolun...
Ardahan da Yine Sular Coşmuş Baharın gelişiyle Ardahan da eriyen kar sularının karıştığı derelerin çayların coşup, besledikleri Kura nehrinide coşturarak Ardahan ovasının sular altında kalışını anlatan bu güzel fotoğraflar, bizim yüreklerimizdeki özlemi de çoşturdu Anılarımızı canlandırdı. Şimdilerde kurudu mu bilmiyorum. Evimizin aşağısında akan bir çay vardı, nerden geldiğin...
Rüzgâr fiyonk bağlarken yırtık kayaların elbisesine, açık göğsünün arasından dökülür matemin mazbut taşları. Sirkeye banılan tepenin gözleri dokunurken nasırlı dirseklerine keskin yamaçların, bir yanım uğultuyu çağırır uzaklardan, bir yanım yeniden derinleşen yalnızlığımı yakınlardan. Sordun mu bana, neden bu hâldeyim, ey sırrında tabiatın güçlü iksirini aradığım doruklar! Dipten başa do...
"Ne iş yapıyor?" diye gerek duymuyorsun sormaya, girip sosyal medya hesabına bakıyorsun ya da o bir şeyler yazıyor, yorum yapıyor, nokta koyuyor; gülen, ağlayan, sızlayan, elini açan, aşağı, yukarı, yana bakan emojiler bırakıyor meslektaşlarının veya beğendiği sayfaların gönderilerine... Okudukları okul, aldıkları diplomalar, sertifikalar; gezdikleri şehirler, ülkeler; içtikleri kahveler...
Sözüm bir yerlere çarpıp geri dönecek yine. Toprağa, suya, dağa, taşa ve deli deli esen rüzgârlara. Hızlandıkça yamaçlarda katılaşan, âdeta duvardan setlere dönüşen rüzgârlara... Önce bir şeyler akacak tepemden topuğuma, tane tane, çiy gibi... Metalden yağmurlar yağacak saçlarıma. Sonra o yağmurlar ter misali boncuk boncuk akıp gidecek benden. Üzerimde hiçbir şey kalmayacak tenimdeki ger...
Dağ yamacının eteklerini kaplayan beton yığınları arasında kalakaldık. Sanki başımızı duvara çarparcasına acımasız sertliklerin arasından geçtik. Su, yalnızlık, şırıltı, verimli topraklar ve yağmurun her gün biraz daha yeşerttiği sahada olabildiğince huzurla dolmak mümkündü elbet, ama o beton yığınları yok mu, işte onlar girmeyecekti aramıza! Kayış kayış sırtımız, kolumuz ve yüzümüze çar...