Bazen, insanlar başlarına gelen kötü bir şeyin Tanrı'nın bir sınaması olduğunu düşünür ve hayata tekrar tutunmak için maddî olmayan ama onları maddi dünyaya bağlayan bir gerekçe üretir. Bu, birey psikolojisi için de, toplumsal kanaatler ve birliktelik için de anlaşılabilir bir iman aralığı oluşturur. (Başlarına gelen iyi şeylerin kendi başarıları olduğunu düşünmek ve havasını atmak, yiğitliğini yapmak ise o çok sevdiğim 'münafık' kavramıyla ilgili olsa gerek. Son 14 yılda kimin en çok "ben" ve "benim" kelimelerini kullandığını gugıl hazretleri size cevaplayabilir).
Ne var ki; Tanrı'nın neden herhangibir sınamaya ihtiyaç duyduğunun cevabı, bütün dinlerde ticarîdir. Henüz felsefî, tatmin anlamında bir ikna argümanı sunanı görmedim. Belki de benim eksikliğim. (Miskin Yunus'la — Bu arada bilinmeli ki "miskin" malı mülkü olmayan ve onlarda gözü de olmayan demektir —, porno hikâyeler efendisi Mevlâna'yı karşılaştıramayan toplumlar, altına "hazreti" diye ekleyip Mevlâna sözü paylaşarak iman tatmini sağlayabilir).
KİŞİLİK VE ŞAHSİYET
Günümüz Türkçesinde kişiliği eskinin şahsiyeti yerine kullanıyorlar ama karşılamıyor zannımca. Eksik bir şeyler var sanki. Kişilik; herhangibir şekilde, hangi huy ve alışkanlıklar edinmişse insan, kendine özgü özellikler toplamıdır. Bunda "fıtrat"ın da önemli bir etkisi vardır. Şahsiyet ise tutarlı, ilkeli bir kişilik sahibi olmaktır. Her bireyin, onu diğerlerinden ayırt eden bir kişiliği vardır, ama herkes bir şahsiyet sahibi değildir… Birine "şahsiyetsiz" dediğimizde kafamızda eksik parça kalmaz, oturur yerine. "Kişiliksiz" dendiğinde aynı şeyi hissetmiyorum; çünkü öyle veya böyle bir kişiliği oluyor insanın neticede.
Şahsiyetsiz insanlar başkalarını bazen parayla sınarlar, bazen mevki-makamla. Eğer nefsiniz bunlara yenik düşerse size yaptıramayacakları şey yoktur. Böyle olunca, kişilik alınır-satılır bir meta haline gelir ve şahsiyet oluşumu devre dışı kalır. Tamamlanmamış şahsiyetler, toplum için, hiç şahsiyeti olmayanlardan daha tehlikelidir. Bunlara da "münafık" deyince anlam oturuyor kafamda. Dinî anlamda değil, toplum-bilimsel anlamda kullanıyorum "münafık" kavramını. "İkiyüzlü" demek karşılamıyor sanki.
KARAKTER AŞINMASI
Richard Sennett, Isaiah Berlin'in anısına ithaf ettiği Karakter Aşınması – Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri – adlı kitabında, işçilerin yaşadığı iktisadi ve toplumsal güvensizliğin ahlâkî bir kimliğin oluşmasını imkânsız kıldığını anlatıyor.
Uzun yıllar yaptığı gözlemleri anlatan Sennett'e göre; bir insanın yaptığı işin nitelikleriyle, karakterin nitelikleri örtüşmüyorsa derin bir bunalım ve dolayısıyla "karakter aşınması" kaçınılmaz olur.
Nitekim Adam Simit, "Ulusların Zenginliği" isimli meşhur kitabında şöyle demektedir: "İşbölümünün ilerlemesiyle birlikte, emeğiyle geçinen insanların çoğunun işi (...) bir dizi çok basit işlemle, hatta bir veya iki işlemle sınırlı hale gelir (...) Bütün hayatı birkaç basit işlemi gerçekleştirmekle geçen adam (...) son derece aptal ve cahil hale gelir."
Siz buna, Kafka'nın Gregor Samsa'sını ekleyin. Hatırlayalım: Hayali, konservatuara gidip keman çalmak olan Gregor Samsa, ailesinin geçimini sağlamak için ağır bir şekilde çalışmaktaydı ve o ağırlığın altında bir sabah büyük bir böcek olarak uyanmıştı. Hayal ettiği karakterle, zulüm ve sömürü altındaki gerçeklik arasında sıkışan bir birey? Evet, hepimiz birer Gregor Samsa'yız!
Ülkeyi yönetenlere gelince, onlar sadece işçilerin değil, bütün vatandaşların birer Gregor Samsa'ya dönüşmesini isterler. Böyle bir ortamda şahsiyet inşa etmek imkânsızdır. Başarmaya çalışanlar sistemden dışlanır, işsizleşir. Ahlâkî kimlik oluşumu imkânsız hale gelince tepeden ahlâk vazedilmesi kolaylaşır. Neyin iyi, neyin kötü olduğuna, neyin ERDEM sayılacağına artık tepeden karar verilecektir.
Kaç çocuk yapmamız gerektiğine dair emrivaki konuşmalar, etek boyunun ahlâksızlığı, kızlı erkekli evlerde fuhuş iması ve yetişkinlerin şeyinin bekçiliğine soyunmak, daha niceleri bundan işte. Diyorlar ki: Birey ahlâk inşa edemez, biz ne dersek ahlâk odur. İşin özeti şudur: Hepimiz birer Gregor Samsa'yız!
DİL DENKTİR KÜLTÜR
Kıbrıs Türklerine "nasılsın?" diye sorunca, "ben tamamım" diyorlar. "I am okay"dan çeviri. Herhalde Türkçeyle çok zıt karakterde olduğu için bir türlü öğrenemedim şu İngilizceyi. Toplama bilgisayar gibi mübarek. Uyduruk bir "usta"nın eline düşerseniz, parçalar birbirine uyum sağlayamıyor.
Türkçede fiilin sonuna "M" geldiğinde zaten "ben"i işaret ettiği için başına ayrıca "ben" koymayız. Zaten biz Türkler "ben"den çok "biz" demeyi severiz… Bunlar asıl diyeceğiM arasında yoktu, birden aklıMa geldi.
Hatırladım, asıl diyeceğim "tane" hakkındaydı. "Kaç tane adamsınız" gibi cümleler görüyorum. Türkçede insana saygı vardır, onlara TANE denmez. Türkçede tane, nesneler için kullanılır. Ayrıca insan sayısından bahsederken "küsurat" kullanılmaz. Çünkü insanın küsuratı olmaz…
Dil denktir kültürdür. Dil, felsefedir. Lütfen dilimizi bozmayalım. Yoksa fena küfrederim…