Size bir kahramanlık hikayesi anlatmak istiyorum. Topçu Üsteğmen Mehmet GÜNENÇ'in hikayesini. Vatani görevimi yaptığım topçu tugayında bir kantine verilmişti onun adı. Onun hikayesi de bir ''Kurtkaya'' hikayesidir. Bu gün El-Bab'ta Rus atışının bir birliğimize ''yanlışlıkla'' isabet ettiği haberini görünce yeniden hatırıma düştü nedense, ve tüm gün ''Topçu zafer marşını'' mırıldanıp durdum gözlerim dolarak. Mehmet üsteğmen, onunkisi yanlışlık değil bir kahramanlık destanıdır.
1951 yılında Nisan ayının 21 ini 22 sine bağlayan soğuk ve sessiz bir gece, fakat bu sessizlik hayra alamet değil... Havada bir fırtına öncesinin dinginliği hakim. Sabaha az kalmış fakat, henüz gün doğumuna çok var, her yer zifiri karanlık.
BM kuvvetlerinine bağlı cephe hattının en önünde Türk'ler var, 9.Piyade Bölüğü. İşte Türkler 1370 yıl sonra yeniden ataları Göktürk'lerin müttefiki olan Kore topraklarındalar, 1370 yıl sonra aynı yerde, yine Çin'lilere karşı.
Cephe gerisinde karargah tedirgin, zira İrtibat subayı Topçu yzb. Refik SOYUT bütün gece telsiz başında anons geçiyor fakat nafile, irtibat çoktan kesilmiş, 9.bölüğe ulaşmanın mümkünatı yok. Bölüğün mevzilendiği bölgenin hemen ilerisinde bir tepede ise İleri gözetleyici Topçu üsteğmen Mehmet GÜNENÇ. Vazifesi düşman hatlarına en yakın bölgeye sızarak düşmanın koordinatlarını bataryalara iletmek.
Uzun bekleyişin ardından birden yüzbaşı Refik bey'in telsizi canlanıyor, Mehmet üsteğmen nihayet bağlantıyı bir şekilde sağlamış, telsizin öbür ucunda konuşuyor. Fakat bildirdiği koordinat kendisinin de aynı zamanda bulunduğu koordinat.
Ansızın taaruza geçen düşman oldukça yakında, acilen topçu atışı yapılmazsa 9. bölük topçu desteği almadan bu şiddetli taaruza direnmek zorunda kalacak belki de hepsi şehid olacak. Düşman kalabalık ve dalga dalga geliyor.
Yüzbaşı Refik, itiraz ederek uyarıyor üsteğmeni ''Verdiğin koordinat, bulunduğun yerdir''
Mehmet üsteğmen, içinde bulunduğu durumu arz ediyor, sanki bir vasiyet.
''Düşman sağdan geliyor, soldan geliyor. Bölük komutanımız şehit oldu. Yaralandım ama kıymeti yok. Çember daralıyor, düşman çok yaklaştı, etrafım sarıldı, topçu atışını üzerimize toplayın. Vatan sağ olsun...''
Karargahta komutanlar zor bir karar vermek zorundalar, ama düşman durdurulmalı, yoksa bir felaket...
Som çelikten ejderhaların Cehennem tükürmeye başlamasıyla 9. bölük de şarapnel yağmuru altında taaruza geçti, çatışmalar sabaha kadar sürüp gün doğduğunda düşmanla göğüs göğüse bir çarpışma başlamıştı artık. Süngüler bedenlere gök giriyor, kızıl çıkıyordu. Güneş tepeye vardığında düşman hattı yarılmış sağ kalan gazilerimiz bu cehennem çemberini kırarak kurtulmayı başarmışlardı.
Mehmet üsteğmen telsiz konuşmasının ardından silahına davranıp muharebeye tutuşmuş, kısa bir zaman sonra da göğsüne isabet eden bir kurşunla şehit olmuştu. O sanki Wei ırmağında Kurtkaya, yahut Çeğen Tepesinde mitralyöz üstüne at tepen Enverdir artık.
Muharebe esnasında o bölgede bulunarak daha sonraları hatıratını yazan Amerikalı Emekli Yarbay Anthony Herbert'in kaleminden.
Türkler bir bölük kadardılar. Bulunduğumuz tepe üzerine mevzilerimizi hazırladık ve gelecek emirleri beklemeye koyulduk. Ben Türkçe bilmiyordum ve onlardan da İngilizce konuşan kimse yoktu. Böylece sessiz ve soğuk bir gece geçirdik. Ertesi sabah kendimizi Çinliler tarafından kuşatılmış halde bulduk. Gergindim. Hiç savaş tecrübesi olmayan bir birlikle beraberdim ve onlarla konuşamıyordum. Onlar ise daha mutlu olamazlardı. Oturup piknik yaptılar. Ne tarafa baksalar, düşman vardı. Hangi tarafa ateş etseler Çinlileri öldürebilirlerdi. Onlar da, tüm sabahı Çinlileri öldürerek geçirdiler.
Ben ise, bir kenarda oturmuş, buradan nasıl çıkacağımızın planlarını yapıyordum. Güneş yükseldiğinde herkesin cephanesi iyice azalmıştı ama Türkler yine de inanılmaz derecede sakindiler. Bir avcı zinciri oluşturdular, süngülerini taktılar ve sırıtarak yüzlerini kuzeye döndüler. Döndükleri yönü gördüm ve anında anladım ki, gitmek istediğim yön orası değildi. Ayağa fırladım ve yumruğumu güneye doğru savurmaya başladım.
Türklerin oluşturduğu muharebe hattı güneye doğru çark etti ve birden kendimi tüm Kore Savaşı içerisinde gördüğüm en mükemmel eski usül süngü hücumunun içinde buldum. Buradan şu dersi çıkardım: Türkler asla tuzağa düşürülemez. Başı belada olan kişiler, onları kuşatanlardır. O gün, onları süngülerini kullanırken görmek ilham vericiydi.
Onlar birer dervişti. Sıradışı bir teknikleri vardı ve bize Fort Benning'de(Amerikan Piyade Okulu) öğrettikleri gibi değildi. Düşmanın üzerine atlıyorlar, süngüyü düşmanın karnına sokuyorlar, etraflarında dönüyor ve tüfeğin kabzasına sol elleriyle bastırarak düşmanın bağırsaklarını deşiyorlardı. O güne dair, en canlı şekilde hatırladığım şey ise, o hücumu izlerken Tanrı'ya veya Birleşmiş Milletler'e veya Türkler'in bizim yanımızda savaşmasına sebep olan her kimse, o kişiye karşı duyduğum minnet duygusudur.
Atatürk'ün Büyük taaruz'da görev alan topçu üzerine değerlendirmesi :
"Arkadaşlar! Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve fecirle beraber bütün dünyanın gözlerinin açıldığı zaman ateşe başladılar. Kemali takdirat ve hürmetle bunu zikretmek isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu maharet ve vukuf, bütün dünya topçuları için misal olacak mahiyetteydi. Hayat-ı askeriyemde bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm.
Selam olsun Şahi'leri gürleyen Fatih'e, selam olsun Topçular piri Seyid Onbaşı'ya, selam Mehmet GÜNENÇ'e
TOPCU ZAFER MARŞI
Gürler zaferin teranesiyle
Coşkun sesi bir topun derinden, derine
Bir hükmü gazenferanesiyle,
Şimşekler çakar şarapnelinden
Mili savaşın bilin ki bizler,
Tarihini güllemizle yazdık.
Tufanlar kudursa hep denizler
Sinmez bu vatanda düsman asla.
Aktıkça ateş bataryalarda,
Afakı boğar, köpüklü bir kan, bir duman
Duysun bunu, kainatta herkes,
Topçu sesidir, bu gürleyen ses.
Binler yaşa topçu heybetinle,
Arslan kesilir cidal içinde.
Binler yaşa topçu heybetinle,
Arslan kesilir cidal içinde.