Bal arısı kovanını eşşek arıları istila etmişti, bal arıları üzgün, kimi diyor ki ''kovana inancım kalmadı'', kimi diyor ki ''kovan bizim hiç bir yere gitmiyoruz''
Bir zamanlar arılarla konuşmayı bilen, onların dilinden anlayan çalışkan bir çiftçi bahçesinin köşesine bir arı kovanı yerleştirmiş ve en iyi balı üreteceklerini düşleyerek iyi cins arılardan yetiştirmeye başlamıştı, binbir zorluklarla emek vererek sonunda sapasağlam bir kovan kurmayı da başarmıştı üstelik. Kovandaki tüm arılar yaşlı çiftçinin nasihatleri ile canla başla yıllarca çalışarak hem bal ürettiler hem de kovanın birliğini muhafaza ettiler. Yaşlı çiftçinin ürettiği bal her ne kadar dünyanın en leziz balı olsa da pazarda pek alıcı bulamamıştı ama diğer çiftçiler çabucak ihtiyar çiftçinin ne kadar bilge bir çiftçi olduğunu anlayarak ondan nasihatler almaya hatta bir çoğu da ona danışmadan hiç bir iş yapmamaya başlamışlardı.
Arı kovanı bu şekilde bal üretmeye devam ederken arılardan bazıları başka bir kovan kurup farklı tadlarda bal üretmek isteği ile kovandan uçup gittiler, bir ormanın içinde yeni kovanlarını kurdular fakat bir türlü bal üretemediler, onlar başka bir hikayenin konusudur artık, burada uzun uzun anlatmaya lüzum görmüyorum. Bu hikaye çiftçinin kovanında kalanların hikayesi.
İhtiyar çiftçinin kovanında günler, arılar için büyük bir bağlılık ve azimle bal üretmekle geçerken bir gün emri ilahi hasıl oldu ve bilge çiftçinin bu dünyadaki yaşamı sona erdi. Arılar kendileri ile konuşabilen, bir baba şefkati ile onlara en iyi balın nasıl üretileceğini ve en iyi arının nasıl olacağını öğreten ihtiyarın ölümü ile derinden sarsılarak kendilerini öksüz kalmış gibi hissettiler, şimdi kim onlara sahip çıkacak, kim en güzel çiçeklerin olduğu yaylaların yolunu öğretecekti ki onlara. Çok şükür ki arılar bunların hepsini şüphesiz en iyi şekilde öğrenmişlerdi ama yine de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı artık, ihtiyar çiftçinin onlarla konuşması her bir arıya ''evladım'' diye hitap edişi geçmişte kalmıştı. Arılar, çiftçinin öğütlerini unutmamaya, onun yöntemlerini kullanmaya devam edeceklerine ve hiç bir zaman alâlâde bal üreten basit arılar olmayacaklarına dair sözler verdiler. Hayat devam etmek zorundaydı ve çiftçinin kovanı yaşamalıydı zira civardaki tüm çiçeklerin her bahar yeniden açabilmelerinin ve var oluşlarının teminatıydı arılar, onlar olmazsa Allah muhafaza çiçekten çiçeğe kim taşıyacaktı polenleri. İnançla çiftçinin öğrettiği şekilde çalışmaya devam ettiler.
Çiftçinin ölümü ile kovandaki balın tadı da değişmişti birden bire, Üstelik idareyi ele alan baş arı ve çevresindeki bazı arkadaşlarının aslında eşşek arısı oldukları söylentileri dolaşıyordu ortalıkta. Tadın kaçtığını ilk farkeden arılar hemen hain ilan edildi, ne de çok vızıldamışlardı bunlar. Bazı arılar ise tadın değiştiğini anladıkları halde kovanın idaresini ele almış olan baş arıya hiç itiraz etmediler zaten itiraz eden süratle kovandan atılıyor ve onun hain arı olduğu propogandası yapılıyordu genç arılara.
Sonunda kovan o kadar yozlaştı ki bal üretemez hale geldiler, ihtiyar çiftçiden ders alabilme şansına erişebilmiş olan yaşlı arılar artık kovanın idaresinin bir eşek arısında olduğunu söyledilerse de pek sözlerini dinleyen olmadı. Baş arı o kadar güçlendi ki sonunda kendisini ''bilge arı'' ilan ettiğinde bile karşı çıkmaya kimsenin gücü yetmedi. Yıllar böyle geçip giderken sonunda baş arının aslında bal arısı değil de yaban arısı olduğu anlaşıldığında kovanda büyük bir isyan patlak verdi. Bazı arılar çiftçiyi hatırladıklarını, kovanın bu şekilde yönetilemeyeceğini ve artık bal üretilmesi gerektiğini söylediklerinde yine ''bilge'' eşek arısı ve yalakaları tarafından hain ilan edildiler ve kovandan atıldılar. Eşek arısı ve yardımcıları en iyi bal arılarının kendileri olduğunu, çiftçinin yolundan bir adım dahi sapmadıklarını idda ediyorlardı.
İsyan, olması gerektiğinden çok daha geç bir zamanda başlamıştı, bu gün isyan eden arılar daha önce neden seslerini çıkaramamış hatta eşek arısına yardımcı olmuşlardı ki ? Belki de tadın kaçtığını ilk vızıldayan arıları dinlemeliydiler ama yapmadılar. İsyancılar bir çok kez oylama yaparak kovan başkanını değiştirmeyi teklif ettiler sonra, ama bu talepleri birkaç kez sert vızıltılarla reddedildi. Bu kovan umutsuzdu artık, artık eski kovan değildi, onların değildi...
Sonunda isyancı arılar arasında ''Yeni bir kovan kurup çiftçinin öğrettiği gibi bal üretelim'' diyenler çıkmaya başladı, bazıları ise buna hemen itiraz ederek ''Kovan bizimdir, çiftçinin öğrettiği gibi bu kovanda bal üreteceğiz, eşek arılarını da kovacağız'' cevabını verdiler.
Bence hepsi yanılıyor. Bu kovanda kalmalarının da gitmelerinin de bir manası yok, çünkü herkes kovanın idaresini konuşurken yayladaki o hoş kokulu çiçekleri başka bir çiftliğin koyunları yedi. Yeni bir kovan kursalar da bal yapmalarını sağlayacak çiçekler yoktur artık. Hani çiftçi henüz sağken kovandan ayrılıp ormanın kenarında yeni kovan kuran arılar vardı ya, bal üretememişlerdi. Yeni bir kovanın da akibeti ancak böyledir, belki başka baharlarda çiçekler yeniden açarsa, yıllardır üzerlerine sinmiş bu eşekkarısı hakimiyetinden tamamen kurtulur ve daha büyük bir kovan kurarlarsa şansları olabilir ama yine de kovan hiç bir zaman çiftçinin kovanı olmayacaktır artık.
Bana gelince sevgili okuyucu. Ben, kovanın genç arılarından biriyim, üstelik ihtiyar çiftçiyi görecek kadar da yaşlıyım, bu hikayeyi hala içinde olduğum kovanın tenha bir köşesinden vızıldıyorum. Biliyorum bu kovan beni de istemiyor, çok vızıldayan dost arıların iğnelemelerine aldırmıyorum, ''gideceğiz'' diyenlerin peşine de takılmıyorum, kalacağız diyenlerle de kalmıyorum çünkü yayladaki binbir renkli güzel çiçekler koyunların midesindedir artık. Bir başka baharda mı ? Bir arı ömrü için çok uzak bir ihtimal.