Bizim bir bostanımız vardı, bir de arkımız.
Şükür eder geçinirdik kırkımız.
Un ederdik de dönerdi çarkımız.
Dostumuz, neşemiz bir de şarkımız.
Ne mi oldu derseniz?
Arkımıza yaban otları doluştu.
İş var ya rüstai dört bir yana kaçıştı.
Ekmek edecekken sövüldü de çarka.
Tutuştuk bir dövüşe ki unlar havada saçıştı.
Varsa bir kavga, lazım gelsin ayıra birisi
İşte öyle hemen bir fikirle çıktı kimisi.
-Ardından ne yaman bağırdı birisi.-
Dediler ki satalım bu arkın suyunu,
Ki alanlar yapsınlar arkın da boyunu.
Aman dedik, ne iyi fikir, zaten belleyecek adam yok.
Şişt! öteki sen sus hele, seni burada duyan yok.
Kaçırmış elindekini bağrışır durur sandık.
Ne mi oldu ona? Sonra sıra gelecek.
Dedik sonra kim alır bu arkın suyunu? Dediler:
Almalı ki suyunu öylece yapabilsin çarktan ununu.
Peki ya kimdir o? Bunca köylü hep biriz,
Kimin una ihtiyacı var pek âlâ biliriz. Dediler:
Kim demiş köylüye satacağız?
Su'yun peşine, ark'ı koyup sonra çarkı da katacağız.
Eyvah biz ekmek isterken değil ark,
Sudan, undan hem de çarktan olacağız.
Derken başladı bir tantana ama.
Ekmek üreten yok ki.
Kimi bağrış figan ark derdinde.
Meğer çoktan satılmış çark,
Ekmek alan köylü akşam dem'inde.
E madem öyle biz de hemen baktık çaresine.
Bir teselli sözü yetti bize:
- ne olacak yani köy sizin –
Fikri verenler hemen atadılar başımıza bir vaiz-i çark.
Vaiz dedi ki faiz haram, eylemeli ark üstüne ark.
Köylü elindeki unu da seferber etti böylece .
Bir yanda bir yarış, vaizden yana olanda fark!
Kimi çarkta gönüllü çalışır kimi arktan su sunar vaize.
Hele bir vaizi gör bir ayağı arzda bir ayağı ruz-i mahşerde.
Vaiz semirdi de semirdi maşallah…
E haiz de çöktü köylünün ikramlarına ee tabii...
Bu sırada vaizin öküzleri suyundan içtikçe arkın.
Şiştikçe koca koca pislediler ta orta yerine çarkın.
Nasılsa suya düştü ya, yanmaz da tezek.
Ee ne yapsın vaize yaranmalı bunca gerzek!
Ellerinin ve dahi başların üstünde,
Taşıdıkça taşıdı zevzek zevzek!
Vaizler ile haizler sonra...
Tutuştular bir kavgaya.
Fırsat bu fırsat…
Öküzler de bastı bastı fidanları kırdı hep.
Köylünün hasat öküzlerin karnına gitti hep.
Ekmek diye sevinen köylü kaldı mı bostansız.
Bedava ekmek işte olmuyor kapansız.
Kapan kaptı tabii...
Kaptı, kaptı kaçtı da kaçmaya,
Daha ne kapandı konu,
Ne kapandı yara.
Neyse efendim gelelim hikayemizin öteki tarafına.
Öküzler girdi bostana,
Hele sarı öküzler yok mu yaman saldırdı dört yana.
Bunca yılın kuyruk acısına bürünmüş.
Evvelce billuru kırılmış, çifte sürülmüş.
Köylüler olarak ne ettik derseniz.
Sarı öküzden dertlendik de
Biraz sonra hop aramızda nizah ettik!
Dedik sarısı yaman da siyahı evla mı?
Yok siyahı ark'ı kırdı, sarısı gibi bela mı?
Biz dövüşürken çark satılmıştı çoktan.
Ama umudumuzu asla yitirmedik boktan!
Hemen sarıldık tezeklere,
Kimi dedi bunlar eski dertler olsa da
Yeni mahsul için pek âlâ gerek bizlere!
Hem bomboş işte baksana tereklere!
Derken çarkı sattıklarımız…
Köylülerin muhtarını kattı kervana.
Köylüler az çekmedi bilmezler mi amma!
Ne hikmetse muhtar oldu ağızlara vana.
Yani bunca mücadele demek ki karavana.
Derken inandık ince'den inceye içimizdeki güce.
Alay olup yüzüstü terk edilişimizi görünce...
Bıraktık mücadeleyi dedik tamam.
Al çark, al köy, al ark,
Tek bana un ver ben yaparım nan.
Ama yalan.
Çark dönmeli, istiyor işte değirmenci çalışman.
Sen neyden vazgeçersen geç yetmeyecek inan.
İşte budur hakikat!
İster dersin hâlâ yalan!
Birkaç hazır ekmek ve biraz aylaklık,
Bak işte sonun kahr-u perişanlık.
Bağışan o adam vardı ya hah işte o oldu klavuz.
Meğer ayaklar altında şarap gibi değerlenmiş bizim muhtarın yalavuz.
Kulaklar "sevinç naraları" ile tıkalı yok ki duyan!
Kaba etler dile geldi gülüyor! Uyan!
Sızlanmakla olmaz işte hep sarı öküz diye
Yavuz hırsızın kör vaizi etti bunları sana
Yavuz hırsız dururken kör vaize yiğitlik niye?
Silkin bostan senin, ark senin.
Ekmek çıkar hele geçir eline
Ark senin.
Köyüne doluşmuş onca ibiş.
Ekmek, bostan, ark, çark onlarda
ağlarsın iş iş...