Ben bu akşam ya da gece mi deniyor bu saatlere bilmiyorum hayatta tutunmaya değer şeylerimin çalınmasına gönlü kırık biri olarak biraz isyan edeceğim. Mecidiyeköy'den korna sesleri ve farklı hayatların gürültüsünden koparak gelip selamlayamadığım anılarıma ince bir sitemim var.
Dedim ya her akşamın kendi hikayesi vardır diye bu da benim hikayemden kalan ve gelecek aylara devredilemeyecek hislerimin belli belirsiz yansımaları olacak. Heh ne diyordum ? Evet, yıllar önce muhtelif hafta sonları tek eğlencemin bir renge ve bir isme bağlı olduğu günlerdi. Derslerim lise öğrencisine göre idare eder bir seviyedeydi, yıllardan kalan aldanışlar silsilesi ile yüreğim de doluydu.
Koştum ve ben yine bu hayatta asla bırakmayacağım sandığım sokağın köşesine ve onunla anlam kazanan renklerin içine attım kendimi. Kimseyi tanımıyorsunuz ama aslında herkes biraz da sizin gibi ve aynı hislerle yaşıyor o gün içinde. Yaş desen 16- 17 civarı ve bana iyi gelen tek şey 1 metre genişliğinde, 1.5 metre uzunluğundaki kafesi andıran turnike sırasında biletimi okutup maça giriş yapmak.
O zamanlar can sıkan o detayı bugün büyük bir özlemle anacağım aklıma bile gelmezdi. Ucu açık bir hayatın Yeni Açık'ında bol anı ve sevinç biriktiriyordum kendime. Hafta sonu verilen haftalığın bilet ve köfte parasında erimiş olduğu gerçeğini de pek düşünmüyorsunuz orada :)
Zaten o sonra baba ile ek bütçe için yapıalcak görüşmelere kalıyordu. Pek umrunda da olmuyordu dediğim gibi hiç bilmediğin bir insanla bir daha sarılamayacağın şekilde içten sarılmanın samimiyetine biçilebilecek bir değer de yoktu zaten. Bitiş düdüğü çalmaya yakındır. Sen o anda ya bütün hafta etkisi sürecek bir mağlubiyetin hüznündesindir ya son dakikaya beraberlikle girmenin stresiyle ya da galibiyetin yüzünde bıraktığı sevinç hali içerisindesindir.
Neyse maç biter ve sen sarjı iyice azalmış telefonundan duygularını sana en iyi anlatacak şarkıyı açıp dönüş yoluna geçip iki hafta sonrasında tekrar bu rutini gerçekleştirmeyi bekleyeceksin. Bütün bunları niye anlattım diye şu an ben de kendime soruyorum ama bir sebebi var ben de hatırladım. O zamanlar kendi halinde bir şeylere bağlı olmak için neden arayan lise öğrencisiyken bugünlerde 26 yaşında bir üniversite mezunuyum.
Fakat değişen zaman bana en iyi gelen şeyleri yavaş yavaş benden alıp götürmüştü. Mutlulukla iki hafta sonrasını düşünerek gittiğim yerde koca koca binaların dikilmiş olduğunu ve oraya dair hiçbir aidiyeti bulunmayanların benim anılarımın üstünde it gibi tepinecek olması gerçeğinden mutsuzum.
Neyse ki köftecim yerinde duruyor fakat ne o eski hislerim yerinde ne de anılarımı düşündükçe köfteden aldığım tat yerinde. Artık kavuşamıyoruz çünkü 1 metre genişliğinde ve 1.5 metre boyunda olan kafesin yerine koca koca kapılar koydular başka semtlerde ve bizi artık almıyorlar . O kapılardan geçmek için de banka müşterisi olmak şartı getirdiler.
Ben küfür edebildim gece 02.00'de Mecidiyeköy'de bütün bu olanlara, başka bir şey de elimden gelmedi. Çocukluğumu, sevdiklerimi, babamla hafta ortasında biten param yüzünden yapılan pazarlığı çok özledim. Galiba en çok da seni özledim Ali Sami Yen çünkü sen bizim en saf sevgimizin tek tanığı olmuştun o günlerde.
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi
Gitmiyor üzerimizden
Geçen geçti
Geçen geçti
Hadi geceyi söndür kalbim
Şimdi uykusuzluk vakti
Gençlik de geceler gibi eskidendi
Murathan Mungan