Meydanın dört bir yanını aydınlatmak için kurulan büyük meşaleler tutuşturulmuştu. Karanlığın çökmesi ile evlerinden çıkan halk yüzünde gülücükler ve kendi ürettikleri sloganları haykırarak meydana doğru ilerliyordu, artık. Bugün önemli bir gündü.
Tam 32 yıl önce bugün özgürlüklerini kazanmışlardı.
Şenliğe her yıl olduğu gibi bu yılda katılmayan tek isim yaşlı Boarte idi. Huysuz bir yapıya sahipti. Kimine göre İskoç bile değildi. O her yılın bu günü meydanı gören evinin önüne oturur şenliğe doğru yürüyenlere kin dolu gözlerle bakardı.
Eğlenceler başlamıştı. Şarkılar , danslar, sınırsız içki...Çoğu kez sabaha kadar sürer, hatta birçok insan orada sızıp kaldığı için ertesi gün dahi meydanda tezgah açılmazdı. Bugün de öyle olacak gibiydi.
Yaşlı Boarte elindeki çubukla toprağa şekiller çiziyordu. Bu gürültüde o da sabahlamak zorunda kalacaktı.
'Yanınızda oturabilir miyim ?'
Yaşlı adam bir an tereddüt yaşasa da yanını işaret etmişti.
'Neden erken döndün? Yeni başladı eğlence ...'
'Uzun süredir rahatsızdım. Evden bugün çıktım ama gürültüye dayanamadım. Uykum da yok. Belki biraz sohbet ederiz diye düşünmüştüm.'
Boarte cevap vermemişti.
'İskoç olmadığın doğru mu ? Bugüne kadar hiç bir kutlamaya katılmadığın söyleniyor .'
'Belki de buradaki tek İskoç benim... Evet, katılmadığım doğru.'
'Neden peki...'
'Bak Minas... Özgürlüğü kutluyor insanlar . Doğru mu ? Halbuki her insan bu dünyaya özgür olarak gelir. Neden tutsak olur?
Minas cevap vermemeyi tercih etmişti. Yaşlı Ada'mın yüzüne bakıyordu.
'Sizin babalarınız dedeleriniz özgür iken şu an sizin yaptığınız gibi eğlencelerle meşguldü. Günlerini yarını düşünmeden tüketip gidiyorlardı. Ben o zaman da katılmıyordum. Çobandım. Hayvan sürüleriyle şu dağların ardına giderdim. İlk çadırlar kurulduğunda hepsini uyardım. Dinlemediler.'
'Çadır kuranlar kimdi?'
'İşte şu meydan da kurtulduğumuz için kutlama yapılan işgalciler ... Yavaş yavaş geldiler. Sayıları her geçen gün arttı. Arasıra buraya alış veriş bahanesi ile gelip akşama kadar dolanır giderlerdi. Herkes onlardan memnundu. Ben hariç...
Uyardım herkesi bakın bunlar masum göçebeler değil diye bana güldüler. Bir gece sessizce çadırlarına yaklaştığımda büyük bir savaşa hazırlandıklarını görmüştüm. Gece koşarak buraya gelip kapıları çaldım ve olan biteni anlattım.'
Yaşlı Boarte o an gözünün önüne gelmiş olacak ki, sinirle elinde ki çubuğu sert bir şekilde yere vurmuştu.
'Uykularından uyandırdığım için bana her türlü hakareti edip tekrar kapılarını örtüp uyumuşlardı. Ve o sabah işgalcilerin at sesleriyle uyandıklarında iş işten geçmişti.'
Minas bu hikayeyi ilk kez duyuyordu. Ona hep işgalcilerden Nasıl kurtulduklarını anlatmışlardı.
'Bak Minas... 100'lerce insanımızın gözümüzün önünde katledilmesini izledim. Onları affetmiyorum. Dinlemediler beni... İşte geldiğimiz nokta yine aynı. Günü tüketmekle meşgul insanlar. Ve yarın ne olacağını kimse düşünmüyor. Ve ben artık o dağların ardına gidemiyorum. Ve her sabah yine o sahne ile karşılaşacak mıyım korkusuyla uykuya dalıyorum. Anlıyor musun beni Minas?'
'O gün beni neden dinlemediler biliyor musun? Çünkü onlardan para kazanıyorlardı. Yanı menfaatleri vardı. Eminim ki birçok insan bu tiplerin sıradan göçebe olmadığını anlamıştı. Ama menfaatleri icabı susup onlarla iyi geçinmeyi tercih etmişti. Ve işte şimdi o tipler benim İskoç olmadığımı söylüyor. Çünkü onların sakladığı sırrı ben biliyorum. O yüzden o günleri yaşayan insanlar benimle konuşmuyor....
Çünkü ben gerçeğim onlar yalan... Gerçek ve yalan aynı kapta erimiyor...İşte şimdi onlar buranın önde gelenleri ben ise iskoç bile değilim...
A. Demir