Bazı Türk milliyetçisi yazarlar var ki Türkçenin anasını ağlatıyorlar. Bahsettiğim şey basit dizgi hataları değil. Öznesi yüklemi ayrı oynayan, anlatım bozukluğu olduğu için anlam bozukluğuna yol açan cümleler… Şuna bakınız: "Rumeli'ye göçen Türklerin de Türkmenler olduğunu söyleyebiliriz."
Göktür Yazıtlarında, "Türk soyundan gelenler" anlamında kullanılır. Yani: Türkler. İşin aslı şudur: Farsçada –en, –an ekleri, Türkçedeki –ler, –lar çoğul eklerine karşılık gelir. Arapçada –ed, –ad (t). Arapçadan Farsçaya geçip de en, an gibi ekler almış kelimeler, Farsçadan Türkçeye geçmiş, Türkçeden Farsçaya geçmiş (on bin ortak kelime vardır böyle) ve dolayısıyla o dilin çoğul ekini almış kelimeler vardır. Örneğin "eşyalar". Eşya, Arapça "şey"in çoğuludur ama Türkçede tekilmiş gibi kullanılır ve "eşyalar" dediğimizde kimse yadırgamaz.
Örneğin dilimize Arapçadan giren "iktisat" çoğul bildirir. Örneği açmak için bir örnek vermek gerekebilir: İngilizcede "economy" ve "economics" diye iki ayrı terim vardır. Türkçedeki yazılışıyla ekonomiyi "cari iktisat" veya doğrudan ekonomi olarak isimlendirebiliriz. Ama economics, yani ekonomiler, bir bilim dalı olarak "iksitat"a karşılık gelmektedir. Dolayısıyla "cari iktisat" dediğimizde günümüz ekonomisini, "iktisat" dediğimizde günümüzden bağımsız bir bilim dalını kastetmiş oluruz. (Tavsiye: Karl Polanyi'nin "Büyük Dönüşüm" adlı eseri bir başyapıttır).Başa dönecek olursak, "Türkmen", Türkler demektir. Ancak anlam kaymasına uğramış, zamanla Anadolu sınırları dışında kalmış Türkleri, özellikle de Şii-Alevi Türkleri kasteden bir anlam içeriğine sahip olmuştur. "Yavuz Sultan Doğu'da … Türkmen kestirdi" derken kastedilen şey, Şah İsmail taraftarı Şii (Kızılbaş) Türklerin öldürülmesidir. "Yörük"ten kasıt da konargöçer olmaya devam eden Türk'tür. 36 etnik unsur sayanlar, 36'ya tamamlamak için "Yörük" ve "Türkmen" diye iki etnik unsur daha saymaktadır ki, gülünç mü gülünçtür. Dolayısıyla, "Rumeli'ye göçen Türklerin de Türkmenler olduğunu söyleyebiliriz" cümlesini bir Türk milliyetçisinin kurması tehlikelidir…
*
İKİNCİ MESELE
Türkler, tüm insanlık tarihini de, kendi tarihlerini iyi bilmelidir ama sloganlarla, "ecdadımız" hikâyeleriyle değil. Çağın terim ve kavramlarını, felsefesini, siyasi akımlarını, ekonomik oluşumları anlamadan çağı yakalayamaz, rekabet edemeyiz. "Ecdadımız" söylemi karşımızdakinde sadece bir gülümsemeye yol açabilir… Aydınlanma filozoflarını okumadan ahlâk felsefesi, hukuk ve demokrasi üzerine konuşamayız. Örneğin, Postmodernizm. Bunu anlamadan, Özal'la başlayan süreci, özellikle de son 15 yılımızı anlayamayız. Oysa solculuktan dönme liberallerin ve iktidar sahibi İslamcıların ortak noktası her birinin yapıbozumcu postmodernistler olmasıdır. Postmodernizm akımını anlamadan Abdullah Öcalan'ın neden postmodernist yazarların, özellikle Murray Bookchin'in "okunması gerektiği"ni öğütlediğini anlayamayız. Terry Eagleton, "Postmodernizm, ölmüş eşeğe kurşun sallamaktır" dese de, bölücü ve iktidar sahibi postmodernistler ölü-diri ayırtetmemektedir. Rakibin silahının ne olduğunu bilmezsek, biz de hayali eşeğe kurşun sıkarız.
Şakir Kocabaş'tan:
Öyle bir oyun düşünün ki, orada taraflar satranç tahtası ve satranç taşları ile dama oynamakta olsun ve kendilerine "ne oynuyorsunuz?" diye sorulduğunda: "Satranç oynuyoruz" desinler! Satranç taşları ile dama oynayabilirsiniz, ancak 'şah' artık şah olmaktan çıkmış ve taşların önemlilik sırası tamamen değişmiştir.