By TUNGA ERALP on Çarşamba, 25 Nisan 2018
Category: Siyaset

24 Haziran'ın Düşündürdükleri

Yakın çevrem bilir, 2000'li yılların başında henüz yeni kurulmuş olmasına rağmen uluslararası siyaset mühendisliği marifetiyle tek başına iktidar olma şansına eriş(tiril)en AKP'nin ülkemizin sorunlarını çözebilmesinin milli şuur zaafiyeti sebebiyle mümkün olamayacağını, ancak milli devleti tesis ederek Kurucu İrade çizgisinde çağa uygun politikalar üretecek bir hareketin - ki böyle bir hareketi ancak milli merkezi temsil eden Ülkücü Türk Milliyetçileri ve onlarla birlikte hareket edecek her görüşten milli şuur sahibi ve cumhuriyetin değerlerine bağlı Atatürkçü insanlar oluşturabilir düşüncesi benim temel öngörümdür kendimi bildim bileli - iktidar partisi AKP'nin ürettiği yanlış veya güdümlü politikalar ya da karşı karşıya olduğumuz iç ve dış problemlere karşı çözüm üretememesi neticesi ortaya çıkması kaçınılmaz olan tahribatı giderip memleketimizi adım adım saplanacağı gün gibi aşikâr bataktan kurtarıp yeniden düzlüğe çıkarabilecek iradeyi gösterebileceğini iddia ediyor ve tek alternatif MHP'dir diyordum.

Yanıldım mı? Yanıldım, evet, tek bir noktada yanıldım. Çünkü o zamanlar, kurumların yöneticilerinin dünya görüşlerine göre şekillendiğini bilmekle beraber MHP'nin her yöneticisinin - hattâ ne yalan söyleyeyim her mensubunun - Ülkücü olduğunu sanmak gibi bir gaflete düşmüş olmam dolayısıyla, ta 2013 yılına kadar Ülkücülük eşittir MHP gibi bir dar anlayışa körü körüne inanmıştım. Birçok eksikliği görüyor, eleştiriyor ama akılla vermem gereken kararları duygusal bağlılığın baskısına boyun eğerek rasyonellikten uzak bir mensubiyet psikolojisi ile gözardı ediyordum. Ancak bir noktada aklımı başıma devşirmiş olmalıyım ki kendini MHP'li, Ülkücü diye tanıtan ya da yıllarca bu dava içerisinde yer almış isimleri büyük birçok kişinin aslında kağıttan bozkurtlar - ki aslında bu da bir başka yazı konusudur bana göre - olduğunu idrâk etme noktasına geldiğimi görüyorum şu anda.

Köprülerin altından çok sul aktı. Elbette geçen yılların güce ge(tiri)len AKP iktidarının başarısız olacağı tezimi doğrulamasına sevinecek biri değilim, bilâkis çok üzülüyorum, hattâ kahroluyorum. Bu hepimizin vatanı ve hep beraber kaybediyoruz. Keşke yanılan ben olsaydım da ülkemiz bu hâlde olmasaydı, ama durum bu: İktidar 16. yılında ve ülkemiz her geçen gün hem siyasi hem ekonomik açıdan kötüye gidiyor. Cumhuriyetimizin neredeyse bütün kazanımları tarumar edilmiş durumda. Toplum cinnet geçirme noktasına ge(tiri)lmiş. Her türlü yönetim erki iktidarın kontrolü altında. Adaletsizlik, yandaşlık, adam kayırmacılık, kendilerinden taraf olmayanlara yönelik baskı ve sindirme politikası almış yürümüş. Ülke sürdürülebilir bir istikrarı mumla arar olmuş. En kötüsü de ta cumhuriyetimizin kuruluşundan beri ilk defa "BEKA SORUNU"muzun en hayati mesele olarak gündemde önemli bir yer işgal etmesidir. İşte bu gerçeği gören iktidar elindeki gücü kaybetmemek adına adı erken kendi baskın seçim kararı (almak zorunda k)almıştır.

Yanılmadığım, yanılmadığım için mutlu olduğum, asıl husus ise üzerimize oynanan haçlı oyunlarına set çekecek iradeyi gösterip bu kötü gidişe dur diyerek ülkemizi yeniden bir yükseliş dönemine taşıyacak hareketin Ülkücü Türk Milliyetçileri ekseninde şekilleneceğine olan inancımdır. Türkiye'nin en antidemokratik düşünce yapısına sahip insanları olarak addedilen Ülkücülerin partileri - yine en antidemokratik parti olduğu iddia edilen MHP - içerisinde, cumhuriyet tarihimizin en demokratik siyasi mücadelelerinden birini verdiklerine şahit olduk ülkece. Ne çare ki bu parti içi genel başkanlık yarışı, iktidar destekli parti yönetimi tarafından, hukuksuz bir şekilde akamete uğratıldı. Bu mücadele ile alakalı yaşanan adli skandallar bu işin nasıl yapılmaması gerektiğini gösterir ders niteliğindedir hukuk fakülteleri için. Sonrası malûm; bu vatan sevdalıları iyiler hareketi olarak partileşme kararı aldı: Parti içi mücadelenin önderlerinden Meral Akşener'in liderliğinde İyi Parti kuruldu.

Sayın Akşener'in halkta karşılığı olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızdadır. Ülkücüler olarak ilk defa ülke idaresini ele alabilecek fırsatı bulduğumuz da açıktır. Gün, inançlarımızın gereğini yerine getirip, evladı vatan olduğumuzu dosta düşmana gösterme günüdür. Bu noktada yapılması gereken tek şey iyiler hareketinin toplumun bütününe iyi gelecek politikalar, ülke meselelerine milli çözümler üretmek yoluyla yapılacak bu baskın seçimde çok çalışarak liderlerinin cumhurbaşkanı seçilmesinin yanı sıra partilerinin de - irfanına ve temsil yeteneğine hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, milli duruş sahibi yetkin isimleri aday olarak milletin önüne çıkararak - mecliste güçlü bir şekilde temsil edilmesini sağlamalarıdır. Bu başarı tekrar parlementer sisteme geri dönüşün ilk adımı olacaktır kanaatimce. Bu sayede Türkiye tekrar olması gereken milli ruha kavuşma imkânı bulacaktır.

Son söz: İyiler hareketi milletin teveccühüyle bu güce erişmiştir. Bu gücünden istifade etmeye heveslenen aklı evvellere prim verilmemelidir. Her türlü makama aday göstereceği isimleri mutlaka kendi içinden seçmek zorundadır. Ayrıca içine sız(dırıl)maya çalış(ıl)an ajan provokatörlere karşı da dikkatli olması şarttır. Cumhurbaşkanlığı için kerameti kendinden menkul çevrelerce dayatılması muhtemel çatı adayı ya da adaylarına kapıyı kapalı tutmalı ikinci bir Ekmeleddin vakasına fırsat vermemelidir.

Meral Akşener adaydır ve seçimi kazanacak güçtedir. Bu gerçek güçlü bir saha çalışması ve strateji ile toplumun bütün kesimlerinin aklına kazınmalıdır.

Related Posts

Leave Comments