Bu yazı KÜRSÜ ve KÜRSÜ'ye gönül verenler için hazırlanmıştır.
Türkiye'nin 4 temel sorunu
Nedir bu sorunlar? Tespitimizi yapalım ve acil çözüm önerileri geliştirelim. Hadi başlayalım :
1 - EKONOMİ YA DA EKONOMİK BAĞIMSIZLIK
Bu sorunun temel kaynağı ekonomik özgürlüğün olmamasıdır. Ekonomik özgürlük sadece yatırımların serbest olması, yabancı sermayenin güvenle dövizini getirmesi, döviz kurunun serbest bırakılması, MB'nin ya da BDDK'nın özgürce davranması, liyakatli kişilerin iş başında olması falan değildir. Bunlar makroihtiyadi tedbirler sadece. Ekonomik özgürlük, çalışanın hukuki sınırlar içerisinde yapacağı girişimlerde özgür olması demektir. Bu özgürlük, kişinin gelir düzeyinden bağımsızdır. Ama harcama düzeyiyle ilişkilidir. Bu bir bağımlı bir bağımsız değişken sayesinde, kişi kendisini bir üst sosyal sınıfa yükseltmeyi amaçlar. Kredi alabilmesi, iş yeri açabilmesi, ihalelere girmesi, şirketler kurması demektir. Bunlar hukuki sınırlar içerisinde kaldığı müddetçe engellenmiyorsa ekonomik özgürlük var demektir. Eğer yoksa en fazla o ülkede serbest piyasa var demektir. Serbest piyasa yoksa o zaman o ülkede diktatörlük baş göstermiş demektir.
Peki Türkiye serbest piyasanın olduğu bir ülke mi? Hem evet hem hayır. Zaten sorun da bu. Canımız nasıl isterse öylesine bir serbesti var. Ülkemizde her şey ucuz olsun istiyoruz ama bazı kaynakların tükenmesi, yabancı sermayenin gelişmesi, hükümetin etkilerinin azalmasını kabul etmiyoruz. Sonra piyasayı ucuzlatsın diye devletin el koymasını bekliyoruz. Devlet de serbest piyasa mekanizmasını hâliyle bozuyor. O da enflasyonist etki yapıyor. Enflasyonist etki ücretlerin artmasını, ücretlerin artması enflasyonu yeniden tetikliyor. Bu yoldan dönüşün tek kurtuluşu hükümetin anayasal çizgilerine dönmesiyle mümkün. Lâkin buna hükümet razı olsa bile toplumun büyük bir kesimi razı olmaz. Çünkü enflasyonu kitleler bolluk zannedebilir. Borçlu yaşamayı normal karşılamasına ve girişimciliği göz ardı etmesine neden olabilir.
Ekonomik özgürlük istiyorsak devletin müdahaleci tarafına övgüler düzmeyi bırakmalıyız. Taleplerimizi çıkar yollu değil gelecek endişesiyle ve masumane bir şekilde hükümetin yetkili organlarına iletmeliyiz. Bu ne kadar hızlı ve çok olursa hükümetimiz yeniden seçilebilmek için eski o güzel günlerdeki gibi özgürlükçü hikayelerine geri dönecektir.
Peki ya olmazsa? Ekonomik özgürlüğü tesis etmek için harekete geçilmezse ne olur?
O zaman bugünkü manzaranın kronikleşmiş hâli gibi bir sisteme dönüşür. Sınıf atlamanın yolu partileşmekten, partiye yakın olmaktan en azından partiye karşı olmamaktan geçer. Memurlar kredilerle sınıf atlar. Ticaret yapanlar ömürlerinde bir kere yapacakları vurgun için yaşarlar. Gençler ise ya kaçar ya da sistemin son sırasındaki neferi olarak robotlaşırlar. Sınıf atlamak gitgide zorlaşır ve bu da sosyal zorbalığı getirir. Çünkü kendi geleceklerinden ümitleri kesilenler gelecekteki güzel günlerin gelmesini engelleyenleri hep " başkaları " olarak görürler. Bu da karşı grubun yediği, içtiği, giydiği, kimle gezdiği, hangi lokantaya gittiğine kadar bir dizi takibi getirir. Bu bırakın ekonomik özgürlüğün sonlamasına, sosyal yaşamın daralmasına ve baskılanmasına yol açar. Bu ise toplum diktatörlüğüdür ve yıkmak için radikal çözümler gerekir.
2 - MEMUR SORUNU
Bunu ücra köşede ya da şehirde çalışan memurların verimsizliği gibi bir sorun olarak algılamayın. Ben yüksek derecede tahsilli, devlet kadrolarında çalışan, devletin hafızasına sahip, işleyişi denetleyen ve düzgün raporlar veren bürokratik kesimi kastediyorum. Bunlar devletin işleyen çarklarıdır. Dişlisi ve zinciridir. Bunlar koparsa devlet savrulur. Türkiye şu an tek adam hafızası üzerinden yürüyen bir devlet hâline dönüştü. Ders çıkarmayan, sadece ölümden ya da uçurumdan dönünce eski günleri hatırlayan bir mekanizma işliyor. Yani dişliler, zincirler ya eskimiş ya kopmuş. Çünkü devlet aygıtı bir kişinin tasavvuru üzerinden yürümeye alıştı. Çalışkan, iş bilen, kendi başına tahsili sebebiyle koca bir kurumu idare edebilen kişiler ya gitti ya sindi ya da istifa ettirildi. Onun yerine bütün teknolojik etkilere rağmen hantal mı hantal, tembel mi tembel bir mekanizma işliyor.
Çözüm ne mi? Çözüm basit. Tek kişilik hükümet sistemi revize edilip cumhurbaşkanı yetkilerinin bir kısmını bürokrasiye devredecek. Bu devir teslim olurken hantal ve tembel yapılar devletten dışlanacak. Ya emekli edilecek ya da geri hizmete çekilecek. Cumhurbaşkanı ise dişlileri kontrol eden bir ustaya dönüşecek.
Yoksa ne mi olur? Ertesi sabahı bekleyen tahsilli adamlar devlet dairelerinde sandalye eskitir. A4 kağıdı depolar. Devletin tonerini bitirir.
3 - MUHALEFET SORUNU
Türkiye uzun zamandır etkili muhalefetin özlemini çekiyor. Vatandaşların kafasında etkili muhalefet nasıl olur gibi bir soruya cevap verecek hafıza kalmadı. Bunun başlıca müsebbibi uzun süren tek başına iktidar süreleri... Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun uzun süreli iktidarlar muhalefeti hep sindirir. Belki doğrusu da budur. Lakin etkili ve sert muhalefetin bitişi bir ülke için en kötü şeylerden biridir. Çünkü bu majestelerinin muhalifi olmanın doğuşunu başlatır. Majestelerinin muhalifi asla sisteme karşı çıkmaz, baş kaldırmaz. Sosyal hak aramaz. Ekonomideki kötüye gidişin müsebbibi asla majeste olamaz. Sadece "milletimiz bunu istiyor ve devletimiz de yapacaktır "denir. Yani majestelerine yapsanız iyi olur demektir bu. Yapmazsanız da canınız sağ olsun muhalefetidir.
Peki çözüm ne? Cesur muhalifler doğru pozisyonları kapmalı. Mum gibi erimeyi, zindanları göze alacak cesur liderlere ihtiyaç var. Bu cesur liderler aralarından birini çıkarıp bütün millete bu adamı "tütsületmeli ". Yani yeni bir kibir boğulması yaşayan muhalif lidere ihtiyaç var.
Yoksa ne mi olur? Sureti muhalifler, cılız hamleleriyle, sistem karşıtı çığırtkanlıklarıyla sistemin içinde adeta sinerler.
4 - SIĞINMACI VE ÜLKEYE YABANCILAŞMA SORUNU
Türkiye, değişimlere hızlı ayak uydurabilen, sosyal değişimi umursamayan bir ülkenin vatandaşlarından oluşur. Çünkü tarihi boyunca Türk kültürü hep dışa açık olmuş, kendi içindeki geleneği bile revize etmiş ve bunu içselleştirebilmiştir. 20 yıl önce gidilmeyen yerlere giden, giyilmeyen kıyafetleri giyen, sosyal medyayı etkin kullanabilen, düğünlerinde yeni adetler çıkaran, lüks rezidanslarda sosyal hayatı tadan bu halkın kendisidir. Nasıl batılılaşmaya direnemediyse Türk kültürü zamanla artan Ortadoğululaşmaya, Araplaşmaya da alışacak. Öncesinde kızının gezmesine itiraz etmeyen baba, zamanla kızının zorla örtünmesini sağlayacak sonra da istemediği biriyle evlenmeye razı edecek. Önceden oğlunun sigara içmesine göz yuman, onun için para biriktiren anne ;kocasının baskısıyla gözleri önünde oğlunun kemerle dayak yemesine razı olacak. Önceden kocasının başka kadınlarla muhabbet etmesinde beis görmeyen kadın, alenen birden fazla kadınla cinsi münasebetine ses çıkaramayan, evlenmesine dahi itiraz edemeyen bir nesneye dönüşecek. Spesifik örneklerle konuyu dağıttığımı düşünmeyin. Bu örnekler tam da anlatmak istediğim mevzunun tezahürüdür. Sizlerin dikkat kesilmesi, rahatsız olması ve keskin kafalarınızı törpülemek için veriyorum bu örnekleri...
Yoksa ne mi olur? Toplumda dinamizm yok olur. Sosyolojik değişim yaşanmaz ve sosyal dejenerasyona sebebiyet veren olayların zirveye çıktığı bir topluma dönüşürüz.
Peki çözüm ne? Çözüm Batılılaşmamış bütün sığınmacıların ülkelerine dönüşünü sağlamaktır. Gerekirse on yıllarca sürebilir. Sürsün! Çünkü bu hayatî bir meseledir.