Yazıma başlamadan önce; Emin Alper ve Özgür Sevgi Göral'ın "Aydınlar Ocağı" adlı makalesinden yararlandığımı söylemek isterim.
Yazıda 1960 darbesi sonrası milliyetçi kesimin içine düştüğü ahvali ve darbeden ne derece etkilendiklerini, ihtilal sonrası tanzim edilen "Aydınlar Ocağının" fikri temellerinin neler olduğunu, bu fikirlerin devletin resmi ideolojisi haline nasıl geldiğini anlatmaya çalışacağım.
Son olarak 1990 yılı ve sonrası gelişen siyasi arenada "Aydınlar Ocağı" ve "Türk-İslam Sentezi" fikriyatının önemini kaybetmesindeki sebepleri makale ışığında değerlendireceğim.
27 Mayıs 1960 darbesinde en fazla etkilenen şüphesiz milliyetçi- muhafazakâr cenah oldu.
Darbe sonrası tanzim edilen anayasa "Batıcı ve Laik" çizgide olduğundan mütevellit milliyetçi-muhafazakâr kesim yönetimde söz sahibi olamamış ve bedel olarak tecrübe kazanmışlardır.
Hâl böyle iken 1970'li yılların başında Necip Fazıl'ın önderliğinde kurulan "Aydınlar Ocağı" 27 Mayısın kazandırdığı bir tecrübe olmuştur. Daha sonra İbrahim Kafesoğlu önderliğinde "Türk-İslam Sentezi" fikriyatının tarih tezini şekillendirmeye başlamışlardır.
Bu sentez başlarda Türkçü bir çizgide ilerlesede, 1970'lerin ortalarında İslamla barışan bir çizgide ilerlemeye devam etti. 1960'lar boyunca yükselen sol hegemonyaya karşı kendi fikirlerini yaymayı amaçlayan muhafazakâr elitler, etki alanlarını genişletebilmek için teşkilatlanma yoluna gittiler.
Aslında bu teşkilatlanma sadece sol hegemonyasına karşı yapılan bir atak değil, ayrıca sol bir darbe tehdidine karşı orduyu yanına çekme kaygısını da taşıyordu. Ocak üyelerinin asıl hedefi devlet seçkinlerini etkileyebilmek ve "Milli Kültürü" korumu altına almaktır. Bu hedef doğrultusunda "Aydınlar Ocağı" böyle bir ortamda kendine bir rol biçmişti.
Bu rol komünizme karşı milliyetçi bir blok oluşturma ve bu rolün ideologluğunu üstenlenme olarak belirtilmişti. Bunu gerçekleştirecek olan kurumun partilerüstü bir kurum olması gerektiğini savunuyorlardı ve her platformda herhangi bir parti ile anılmaktan şiddetle kaçınıyorlardı. Lakin ocak üyeleri bu misyonu ne kadar kendilerine yükleselerde fikri olarak kaçınılmaz şekilde Milliyetçi Hareket Partisi ile yakın düşüyorlardı.
"Ocağın gayesi, milli kültür ve şuuru geliştirmek suretiyle Türk Milliyetçiliği fikrini yaymak milli bünyemizi sarsan fikir buharanı ve mefhumlar anarşisiyle mücadele ederek milli varlığımızı meydana getiren unsurları yaşatıp kuvvetlendirmektir."
Gaye olarak bunun belirlenmesindeki sebep; Batının başka milletleri tahakkümü altına alarak kültür emperyalizmine başlaması ve bu milletlere ithal fikirlerin enjekte edilmesi oldu. O yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu tehditlerle karşı karşıyaydı. Bu ithal fikirler Türkiye Cumhuriyeti Devletini zayıf düşürmeyi ve milli bünyeyi sarsmayı hedeflemekteydi. Böyle bir durumda devletin yapması gereken en önemli şey, "milli kültürü" dışarıdan gelen tehlikelere karşı korumaktı.
1960'lı yıllarda ocağın ahvali böyle iken 12 Eylül darbesiyle bir dönüşüme uğradı. Gerçekleşen bu dönüşüm ocağın lehine oldu. Çünkü darbe ile birlikte ocağın tezleri sadece milliyetçi cenahın değil, devletin resmi tezi haline geldi. Yukarıda belirttiğim üzere kültür emperyalizmine siper olacak kurum devletti ve devlet bu saatten sonra "Türk-İslam Sentezi" fikriyatı ile hareket etmeye başladı.
"Türk-İslam Sentezinin" devletin resmi tezi haline gelmesindeki sebep, ordu ile ocak seçkinleri arasındaki organik bağın kuvvetli olmasıdır. 12 Eylülün yarattığı siyasi boşluğu ordunun icazetiyle "Aydınlar Ocağı" doldurmaya başladı. Çok kısa süre de üniversiteler, rektörlükler, dekanlıklar ve YÖK üyelikleri ocaklılarca dolduruldu.
Yani ocak üyelerinin devlet kademelerinde kadrolaşması 12 Eylülün ürünüdür.
1980'lerin sonlarına doğru "Aydınlar Ocağının" Türkiye siyasetindeki önemi giderek azalmaya başlamıştır. Çünkü ordu islamcı fikirlerin devlet içinde barınmasından ve gelişmesinden rahatsızlık duymaya başlıyor. Bununla birlikte ordunun ve ANAP hükümetinin ocak çevresine verdiği destek kesiliyor. Özal'ın ocak çevresine verdiği desteği kesmesinin altında; ANAP hükümetinin global dünyadaki muhafazakârlık tanımı ile ocağın muhafazakârlık tanımının çok farklı olması yatmaktadır. Buna benzer sebepler yüzünden ocak siyasi arenada fazla tutunamadı.
Fakat ocağın düşüşü son yirmi yıllık süreçte siyasi merkezin milliyetçi-muhafazakâr çizgiye kaymasında ciddi etkiye sahiptir. Sonuç olarak 1960 darbesi ve ardından oluşturulan yeni anayasa milliyetçiler üzerinde büyük bir etkiye sebep olmuştur.
Bu olayla dersini alan milliyetçi cenah "Aydınlar Ocağı" çatısı altında bir araya gelerek devlet yönetiminde söz sahibi olmayı arzuladılar. Hâl böyle iken 1980 darbesi ocak seçkinleri için bir dönüm noktası oldu.
Çünkü darbe sonrası ocağın tezi, devletin resmi ideolojisi haline geldi. Darbenin bertaraf ettiği kurum ve kuruluşları ocaklılar doldurdu.
Lakin ANAP hükümeti ve ordunun zamanında vermiş olduğu destek kesilince "Aydınlar Ocağı" siyasi arenada fazla tutunamadı.